Paylaş
ÖNCEKİ sabah seksen dokuz yaşında hayata gözlerini yuman Aleksandr İsayeviç Soljenitsin’le 20. yüzyıl dünya edebiyatı çok büyük bir kalemini yitirdi.
Aidiyetini taşıdığı Rus ulusu ise yine aynı yüzyılda yetiştirdiği en dáhi yazarını yitirdi.
Artı, bilhassa ve bilhassa da bütün bir insanlık "özgürlük vicdanı"nı yitirdi.
Dolayısıyla, en önce Aleksandr İsayeviç’in anısı önünde hûşuyla eğiliyorum.
Sonra da, inandığı İsa Mesih Hazretlerinden onun námına mağfiret diliyorum.
***
ASLINA bakarsanız, başlığın altındaki mahpus şarkısını Soljenistin’in hangi eserinde okuduğumu tam çıkartamadım. Yıllar önce tercüme edip bir yere kaydetmişim. Dün buldum.
Ama "Kolima" adı geçtiğine ve tarihin en büyük yalanını kastettiğine göre, herhalde ya "İvan Denisoviç’in Bir Günü"nden, ya da "Gulag Takımadaları"ndan not etmişim.
O Kolima ki kutup hattının da üstünde kalır. Kuzey Doğu Sibirya’da bir cehennemdir.
En asgari rakama göre de, sırf 1933-1945 yılları arasında üç milyon insanı yutmuştur. Zira, tarihin en büyük yalanı olan o komünizm ki, bedava el emeğine ihtiyaç duyduğu için, iki ineği var diye "zengin" hanesine kattığı köylülerden, yakasında orak-çekiç rozeti yok diye "karşı devrimci" çiziği attığı işçilere veya Hitler’le kardeş kardeş paylaştığı Polonyalı esirlerden, Ruslaşmayı reddeden Türki halklara, "modern köleleri" Kolima’ya postalamıştır.
Madenden altın, taygadan ağaç, stepten arpa çıkartsınlar ki, kızıl efendiler ense yapsın.
Hatırlatayım, aynı Kolima’da ilk yıl ölüm oranı yüzde 30, ikinci yıl ise yüzde 99’du.
Zaten, Vorkuta, Soloveski, Petşora falan, Lenin’den itibaren fayrap çalışan ve maktûl sayısında Nazilerle yarışan diğer Sovyet kamplarında da en az 17 milyon insan katledildi.
Ve, "rahle-i zindan"dan geçerken kansere yakalanıp "postu kurtaran" ve Taşkent revirinden "Kanserliler Koğuşu"nu yazan Soljenitsin de bunları duyuran ilk şahıs olmuştu.
***
HAYIR, aslında ilk olmamıştı. Kravşenko’dan Ginzburg’a uzanan ve "Sovyetistan"daki esaret-cinayet sistemini anlatan başka mülteciler de daha önce Batı’da kitap yayınlamıştı.
Ama eyvah ki, küstahlığı "anti-komünizm köpekliktir" demek raddesine vardıran Jean-Paul Sartre en başta, ceberut bir "sol intelligentsia" aynı Batı’da terör estiriyordu.
"Kızıl cennet"i az biraz sorguladığınız an, "faşist" damgası yiyeceğinizin resmiydi.
Zaten, o şizofrenik korkudan ötürüdür ki, "cinnet yılları" sırasında hem birincileri, hem de ilk Soljenitsin’i gizli gizli okumuş olan bu satırlar yazarı, havaya bakıp ıslık çaldı.
Geçtim tartışmayı, "yoldaşlar"a kitapların isminden bile bahsetmeye cesaret edemedi.
Çünkü kördüm, çünkü kördük ve gözlerimizi de esas olarak Aleksandr İsayeviç açtı.
***
KABUL, Nobel ödülü ve SSCB sürgünü gibi medyatik gelişmeler, biz "cinnetlikler" in de Soljenitsin’in söylediklerini daha bir can kulağıyla dinlememizi sağladı. Biraz uyandık.
Ama ana nokta, onun zulmü kuru kuru anlatan bir tanık değil Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyef geleneğinden inen usta bir romancı ve büyük bir moralist olmasından kaynaklandı.
Her ne kadar son dönemdeki pan-Slav Ortodoksluğunu, hatta anti-semit söylemini onaylamıyorsam da, ahláki anlamdaki bu "moral" kelimesine tabii ki vicdanı da katıyorum.
Ve o vicdaniyetten dolayıdır ki, yazıyı İlter Türkmen Usta’nın alıntısıyla bitiriyorum.
"Soljenitsin’in, hayat oburlarının değişmez sloganı ’sadece bir tek ömrün var’a verdiği unutulmaz yanıt şu olmuştu: ’Evet, ama tek bir vicdanın var!’"
Paylaş