"YOL arkadaşlığı" deyimi siyasetbilim lûgatine modern Fransızca’dan girmiştir.
Mazisi de çok yenidir. İspanya İç Savaşı’na, taş çatlasa 1. Harp nihayetine uzanır.
Şöyle ki, Bolşevik darbeyi izleyen yıllarda, yazar-çizer konumundaki bir dizi Fransız aydının gözleri "kızıl cazibe"yle kamaşmıştı. "Sovyetistan"ı da ikinci vatan bellediler.
Dolayısıyla, káh organik olarak, káh da dışarıdan Komünist Partisi’ne destek verdiler. Saymakla bitip tükenmez listenin içinde kimler yoktur ki!
Yazar André Gide’den denemeci Paul Nizan’a; gerçeküstücü André Breton’dan mimar Le Corbusier’eye; cinneti raddesini "anti-komünistler köpektir" demeye vardıran o "guru" (!) Jean-Paul Sartre’dan, öldüğünde, iki gözü iki çeşme Stalin portresi çizen Pablo Picasso’ya, Paris "intelligentsia"sının en "kaymak tabakası" bunlara dahil oldu.
* * *
ANCAK, "entelokrat" denilen bu aydınların macerası genelde fazla uzun sürmedi.
Büyük çoğunluk o "kızıl cennet"in aslında kızıl cehennem olduğunu çabucak farketti.
Hem Fransız Komünist Partisi’ni, hem de "Sovyetistan"ı eleştirmeye başladılar.
Ve tabii, derhal kapı dışarı edilmek bir yana, "dönek" ve "ajan" damgası yediler.
Artı, söz konusu FKP zaten onları sadece dışarıya karşın vitrinolarak kullanmak amacıyla bünyeye kattığından, anında da mührü vurdu: "Yol arkadaşları"!
Yani, bir süre istifade edilen ve posası çıkartıldıktan sonra atılan naifler ve enáyiler!
Dolayısıyla da, "yol arkadaşlığı" deyimi totaliter ve otoriter ideolojilerin tongasına basan ve belki kendi kellelerinin gitmesi pahasına, tukaka edilen insanlar için kullanılır oldu.
Komünizm dışında buna diğer bir örnek olarak da, Şah’a karşı oldukları için Humeyni’yi destekleyen ve İslam Devrimi’yle birlikte okka altına giden liberal İranlıları gösterebiliriz.
* * *
BÜTÜN bunları, AKP’ye nispeten "yakın durdukları" gerekçesiyle, Türkiye’deki bir dizi liberal aydına da aynı "yol arkadaşlığı" uyarısının yapılıyor olmasından dolayı yazdım.
Her koyun kendi bacağından asılır, sürüden olmadığım için kişisel açıklayacağım. Evet, derin mesafeme rağmen iktidar partisine kısmen olumlu baktığım doğrudur.
Ama burada belirleyici olan nokta AKP değil, bizzat b-e-n’im! "Yol" benimkisidir!
Meselá, arşivler şahidimdir ki yirmi yıl önce de üniversitelerde türbanı savunuyordum.
Ve madem ki ilkedir, serbestiyi hangi parti tanırsa tanısın, onun tavrını sahiplenirim.
Söz konusu tutum benim özgürlük, sivillik ve laiklik anlayışımda kesin bir "etik"tir!
Fakaat, buradan yola çıkıp, o "b-e-n"i ve "bizler"i, Humeyni’yi destekledikten sonra kellesi giden İranlı "yol arkadaşları"na benzetmek demagojinin dániskasıdır!
* * *
ZİRA en önce, ne laikliği özümsemiş Türkiye, İran’dır, ne de AKP "mollakrosi"dir!
Öcü korkutması yetti, bu parti "Müslüman hassasiyet"ten bir demokratik kurumdur.
Ancaak, hayat tarzım ve felsefi inancım itibariyle üzerine sonsuz titrediğim laikliğe dokunduğu an, ona karşı "kazan kaldırmak" da benim yine en "etik" yükümlülüğümdür.
Ama buradaki püf noktası, "laikçilik"le laikliği ayırmamdan kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, papaz iki defa pilav yemiyor, yukarıdaki Fransızlar gibi "cinnet yılları"nda komünizmle "yol arkadaşlığı" yapmış olan bu satırlar yazarı artık tongaya basmaz!
Aksine, tartar, biçer, ölçer ve pragmatik davranırım. Şu veya bu görüşüme en yakın duran falan ya da filan siyasi yapıyı ancak o konuda ve zamanda sınırlı olarak desteklerim.
Yani, benim "yol arkadaşlığı" yaptığım ölçüde söz konusu kurum da benim rotamda, bana "yol arkadaşlığı" yapmış olur. Tábir caizse, burada bir "karşılıklı kullanma" vardır.
Maymunun gözü çoktan açıldı ve "yol arkadaşlığı" diye yol yitirmek de çoktan bitti!