Adaletin bu mu dünya

“ESAS itibariyle” diye vurguladıktan sonra, göreceli bir “ilerleme atılımı” olarak algıladığım için AK Parti hükümetinin anayasa reformu girişimini baştan beri destekledim.

Haberin Devamı

Ama tabii ki eleştirelliği saklı tutuyorum. Fakat mükemmeliyetçi taleplerle işi yokuşa sürmek yerine pragmatik davranarak elimi taşın altına sokmak bana daha gerçekçi geliyor.

Her halükarda da Perşembe gününe kadar bazı tereddütlerim vardı.

Bunların odak noktasını da “teorik” yargı bağımsızlığın yasama ve yürütme organları tarafından yine “teorik” olarak “kuşatılabileceği” endişesi oluşturuyordu.

Yani, malûm “kökten hayırcılar”la hiçbir alışverişimin yoksa bile yine de onların getirdiği argümanlarda kısmi doğruların olabileceğini es geçmedim. Hepsini tartmak gerekir.

Ancaak...

* * *

ANCAĞI şu ki, söz konusu tereddütlerim Perşembeden beri bitti! Bitmiştir! Mafiş!

Daha doğrusu, o tereddütler “teorik” olarak yine mevcut ama siyaset pratiğinde bunların artık hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmadı. Argüman oluşturmak niteliğini yitirdiler.

Başka bir deyişle, yukarıdaki paket sırf Yüksek Yargı’yı kapsasa ve de üstelik şimdiki taslakta hiç değişiklik yapılmasa dahi, ben artık aynı paketi mutlaka destekleyeceğim.

Can-ı gönülden destekleyeceğim, zira perşembe akşamı o canıma tak dedi! 

* * *

Haberin Devamı

EVET canıma tak dedi, çünkü Türkiye’de şu an mevcut adalet mekanizması, yani dolayısıyla ona hükmeden yukarıdaki Yüksek Yargı asla ve asla bağımsız ve tarafsız değildir!

İster Anayasa Mahkemesi’yle, ister Yargıtay’ıyla, ister HSYK’siyle olsun, bu egemen yargı statüko sistemine sonsuz b-a-ğ-ı-m-l-ı ve statüko ideolojisinde sonsuz t-a-r-a-f’tır!

Ve, reform paketindeki hiçbir teorik “kuşatma tehlikesi”, hal-i hazırda pratik olarak varolan gerçek ve fiili kuşatmadan daha fazla rizikolu değildir ve olamaz!

* * *

ÖYLE, zira önce ve sonra tam yedi farklı yargıcın aksi yöndeki kararlarına rağmen “Balyoz” darbe planı sanıklarını perşembe günü kim tahliye etti?

Onları, adaletin en temel ilkesini oluşturan “yurttaş eşitliği” ilkesini hiçe sayarak “sosyal statülerinin göz önüne alınması gerektiği” (!) gerekçesiyle nöbetçi savcı Oktay Kuban salıverdi ki, Bursa’daki sağır sultan bile biliyor, bu şahıs sırf daha öncesi “elâstiki yorumları”ndan (!) dolayı ve HSYK’nin binbir dayatmasıyla oraya tayin edilmişti.

Ve malûm, söz konusu “elâstiki yorumlar”ın içinde de ıslak imzacı albay Dursun Çiçek’in ve amirallere suikast davası zanlılarının tahliyesi; diğer darbe planı “Kafes”in reddedilmesi ve Poyrazköy soruşturmasının Askeri mahkemeye sevkedilmesi yer alıyordu.

Üstelik yukarıdaki şahsın “cömertliği” öylesine ayyuka çıkmıştı ki, “Balyozcular”ın tahliye başvurusunu onun nöbetçi olacağı zamana denk getireceği hanidir yazılıp çiziliyordu.

Nitekim de senaryo harfiyen uygulandı ve statükoya ba-ğım-lı ve statükoya ta-raf HSYK’nın planladığı kumpas tıpkı daha öncekiler gibi, perşembe günü aynen hayata geçirildi.

Yüksek Yargı ülke adalet tarihinin en kara kara sayfalarından birisini daha yazdı.

* * *

Haberin Devamı

İMDİİ, neymiş, anayasa reformu paketinde yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının yasama ve yürütme tarafından “kuşatılması” (!) gibi teorik bir tehlike varmış!

Şaka mı yapıyorsunuz, o paketteki hangi madde şu an an be an yaşadığımız yukarıdaki aleni t-a-r-a-f-g-i-r-l-i-k ve prangalı b-a-ğ-ı-m-l-ı-l-ı-k’la yarışabilir?

Eline su dökebilir?

Hangi değişim bundan daha siyasi ve daha partizan bir “yargıç oligarşisi” üretebilir?

Evet evet, geleceğe ilişkin teorik rizikoları tabii ki görmezden gelmeyelim ama en, en önce, Yüksek Yargı’nın hanidir ve hanidir dayattığı pratik ceberutluğa artık “yeter” diyelim! 

Yazarın Tüm Yazıları