Acil şifalar

HİÇ şüphesiz, İzmir’deki son "papaz bıçaklama" vukuatının şakaya gelir yanı yok!

Ancak, önce acil şifalar dilerim, Sen Antuan Kilisesi rahibi Peder Adriano Franchini’nin durumu hayati vehámet arzetmediğine göre, girizgáha kasten biraz látife karıştıracağım.

Çünkü galiba, Hıristiyan din adamı görevini ifa etmek, dünyanın hiç bir yerinde Türkiye’deki kadar zor ve tehlikeli bir iş oluşturmuyor.

Zira baksanıza, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misáli, bizim ülkemizde yaşayan ruhbanlar ağızlarıyla kuş tutsa, ne İsa’ya, ne de Muhammed’e yaranabiliyorlar.

Önce, sadece ve sadece çok kısa dönemin çetelesine şöyle bir göz atalım:

***

MİSYONERLİK yapıyor diye, Trabzon’da Rahip Andrea Santoro’nun katledilmesi biir!

"Emperyalist din pazarlıyor"
diye Malatya’da Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel’in kıtır kıtır gırtlanmaları ikii, üüüç ve döört!

"Haç öptürtüyor" diye Samsun’da Peder Pierre Brunissen’in bıçaklanması beeş!

Yine İzmir’de diğer Peder Martic Kmetec’in, Mersin’de ise Fransisken kilise cemaatinin sille tokat pataklanması altıı ve yedii!

Mardin’de de Süryani rahip Edip Danyel Savcı’nın gizli gizli kaçırılması sekiiz!

Maaşallah, dünyada en az Hıristiyan azınlığa sahip olan bir ülke olmamıza rağmen o Hıristiyanlığa karşı "cihat"da (!) en başı çekiyoruz.

Tamam ama, son "İzmir vukuatı"yla diğer nokta daha devreye girdi ki, Türkiye’deki ruhbanların inandıkları İsa’ya dahi yaranamadıklarını söylerken, işte bunu kastediyorum.

***

ÖYLE, zira hem bizim gazetelerin, hem de Katolik ajansların verdikleri habere göre, rahib Adriano Franchini’yi saldıran Balıkesirli Ramazan Bay, aziz pederi, İsevi ruhban herhangi bir "Hıristiyanlık propagandası" yaptığı için falan bıçaklamamış.

Tam tersine, kendisini o Hıristiyanlığa kabul etmediği için kamaya sarılmış.

Zahir Franchini, "evládım, din değiştirmek terli mintan değiştirmeye benzemez. Mukaddes suyla takdise ve kutsal ekmekle vaftize hak kazanabilmek için üçlü "Tehlis"e iman etmiş olmak ve bütün inançlar gibi, vecibelerini yerine getirmek gerekir" filan gibisinden bir şeyler söyledi ki, Bay’ın da hevesini kursağında kaldı.

Ve gazaba gelen hazret de çok muhtemelen, "ne lan, İsa Mesih’in Kudüs’te yattığı Kámáme anahtarını istemedim ya, alt tarafı sizin taraftaki cennetin anahtarı istedim. Vermiyorsan, sen de al bakalım sustalıyı" diye söylenerek, adamcağızı delik deşik etti.

Ama tabii, karakolda "Kurtlar Vádisi"inden etkilendiğini ve misyoner faaliyetlere karşı "mücadele yürütmek" (!) için Adriano Franchini’yi bıçakladığını eklemeyi unutmadı.

O halde, ya Muhammed, ya İsa, ya Musa, şimdi hep beraber imdádımıza yetişin!

Zira öyle bir hallere düştük ki, bütün bir ulus olarak zebabi cehenneminde yanacağız.

***

NERESİNDEN başlamalı? Daha doğrusu, neresinden başlamamalı?

Çünkü yukarıdaki dehşet manzarayı gördükçe, içimden, "canına yandığımın, bári şu Şeriat’a geri gelsin de, zımmi mimmi ama, hiç olmassa haracını ve cizyesini veren gayr-ı müslimlere can güvenliği altında yaşamak hakkı sağlanmış olur" diyeceğim geliyor.

Artı, İsevilerin katledildiği veya saldırıya uğradığı şu hoşgörüsüzlük Türkiye’sinde; şu ötekine nefret ülkesinde; şu kolektif fanatizm diyarında, bizlerin hiç utanmadan, hiç yüzümüz kızarmadan ve kıçımıza değil çuvaldız, toplu iğne bile batırmadan, "Müslüman düşmanlığı" (!) yükseliyor diye ahkám keserek bir de İstanbul’da "İslamofobi" konferansı düzenlendiğimizi görünce, doğrusu cinnet yaşadığımıza dair kanaatim daha da güçleniyor.

Eh, Peder Franchini’ye ve de bilhassa, "öteki" nefretinden hasta ülkemize acil şifalar.

Yazarın Tüm Yazıları