Paylaş
EĞER komplo teorilerine itibar etseydim, Batı'daki ‘‘Türkiye düşmanları’’yla, Türkiye'deki ‘‘Batı düşmanları’’nın ortak çalıştığını söylerdim. Şundan dolayı:
Avrupa Parlemantosu ‘‘soykırım’’ kararını mı benimsedi, eh yerli ‘‘nasyonal cumhuriyetçiler’’imiz için bundan daha iyi fırsat olmaz... Bizimkilerin ‘‘Sevr paranoyası’’ yine depreşti ve ‘‘bölmek istiyorlar’’ teranesi tekrar etrafı sardı.
‘‘Katılım Ortaklığı Belgesi’’ne, orta vadeli olarak Ankara ile Atina arasında mevcut anlaşmazlıkların çözümlenmesinin de dahil edileceği şaiyası mı yayıldı, aynı familya ‘‘Ege'nin Brüksel'le ilgisi yoktur’’ diye anında ‘‘rest çekti’’(!).
Sanki bizim ‘‘Batı düşmanları’’, oranın ‘‘Türkiye düşmanları’’na fiskos talimatı veriyor da, bu paslaşma ertesinde, etki tepki ilişkisi kullanılarak ülkemizin refah ve demokrasi coğrafyasından uzaklaşması için ortam yaratılıyor...
* * *
TABİİ böyle bir komplo yok! Taraflar arasında kumpas falan kurulmuyor!
Batı, yani esas AB ekseni, ana hatlarıyla kendi politikasını sürdürüyor.
Fakat, Strasbourg Assamblesi'nin kararında veya ‘‘KOB’’ şaiyasının yayılışında yaşandığı gibi, o eksen, ‘‘Türkiye düşmanları’’nın ülkemize karşı sürdürdüğü stratejik husumete bazen taktik bir yanlışla katkıda bulunuyor.
Eh, yukarıdaki genel politikayı zaten reddeden bizim ‘‘Batı düşmanları’’ da fırsat kolladıklarından, söz konusu taktik yanlışın üzerine mal bulmuş Mağribi atlıyor ve onu Türkiye kamuoyuna stratejik bir yaklaşımmış gibi yutturuyorlar.
Ancak ben yine de ‘‘i’’lerin üzerine bir kaç nokta koymakta ısrarlıyım...
* * *
BİR: Avrupa Parlemantosu'nun, ‘‘Ermeni kararı’’ zinhar ve zinhar yeni bir şey değildir. İnanmayan, o tarihin gazete manşetlerine baksın, aynı assamble, ‘‘...soykırım Türkiye - AET ilişkileri çerçevesine dahil edilmelidir’’ ibaresinin de motamot yazılı olduğu böyle bir kararı, ta 18 Haziran 1987'te onaylamıştır!
İki: ‘‘Moral ağırlık’’ hariç, bizzat kendi ülkeleri tarafından dahi ciddiye alınmayan ve ‘‘başağrısı’’ olarak nitendirilen bu Parlemanto'nun hem şimdiki, hem de on üç yıl önceki kararı fazla bir kıymet-i harbiye taşımaz.
Üç: Üstelik sormak gerekir, madem ‘‘soykırımın ilişkiler çerçevesine dahil edildiği’’ 1987'de yazılmıştır, bugünkü infial niyedir? Yok, o vakitten beri var idiyse, peki niçin üyelik ısrarı sürdürülerek bile bile lades denilmiştir.
Fakat, doğrudur. Kararın bugün böyle çıkartılması ‘‘Türkiye düşmanları’’nın bir kumpasıdır ki, Topluluk başkentleri bunu engellememekle gaflete düşmüştür.
Dört: Bonjur ki bonjur, Ankara'nın Topluluk'la masaya oturması tabii ki Türk - Yunan anlaşmazlıklarının çözümlenmesine bağlıdır. Bu şart yalnız bizim ülkemiz için değil, istisnasız bütün aday devletler için geçerli olmuştur.
Nitekim, Varşova'nın adaylığı Almanya ile Polonya arasındaki Oder - Neisse hattının tekrar hukukileştirilmesini gerektirmiştir? Slovenya başvurusunun işleme konması, Lübliyana'nın Roma'yla mevcut Sitirya sorununu halletmesi ertesinde mümkün olmuştur. Aynı şey, Macaristan ve Romanya için Arad - Timişora havzasında geçerlilik taşımıştır? Ve Viyana ve Budapeşte'nin Tuna barajına muhalefeti, bugün dahi Slovakya üyeliğinin büyük engeli oluşturmaktadır.
Biraz dünyayı izleyin ve mantıklı düşünün yahu, en minik pürüzü dahi ince eleyip sık dokuyan ve başağrısı istemeyen AB, Ege'de uzlaşı sağlanmadan Ankara'yla pazarlığı ilerletir mi? Bizim karagözümüz uğruna kendisini reddeder mi ?
Beş: Ancak yine doğrudur, velev ki Brüksel ‘‘sorunu şu şekilde çöz’’ değil yalnızca ‘‘lütfen çöz’’ diyecek olsun, konunun şimdiden ‘‘KOB’’a dahil edileceği yönündeki kasti dezenformasyon, Batı'daki ‘‘Türkiye düşmanları’’nın, Türkiye'deki ‘‘Batı düşmanları’’na altın tepsi içinde koz sunması anlamına gelmiştir.
Bakmayın siz can ciğer kuzu sarması iki düşman kardeşlerin ülkemizi refah ve uygarlık coğrafyasından uzaklaştırmak için yutturmaya çalıştıklarına, aslında, ‘‘i’’lerin üzerindeki noktalar yukarıdaki gibidir...
Paylaş