ŞÜPHESİZ ki bugünkü ABD, dün rizikosuna değindiğim ve dünyadan tecrit olmayı seçerek kendi içine kapanmış, "izolasyonist" bir Birleşik Devletler manzarası yansıtmıyor. Aksine, selef Bush, önceki gece Beyaz Saray’a kırk dördüncü kiracı olarak gelen halef Barack Obama’ya, gırtlağına kadar o dünya işlerine batmış bir "ultra süper güç" bıraktı. Daha doğrusu, bırakıyor.
Zira yeni Washington lideri başkanlık görevini 20 Ocak tarihinden itibaren üstlenecek. Bu önemli nüansa mim koyalım, aşağıda tekrar değineceğim.
* * *
KUŞKU yok, böylesine töhmetli bir miras devralan siyahi önderin ABD’yi "terhis etmesi"; yani onun yerküre sathındaki angajmanlarına derhal son vermesi mümkün değildir.
İsterse en ateşli "izolasyonizm şampiyonu" olsun, maddeten mümkün değildir.
Nitekim de, Obama bunun bilincinde olduğu içindir ki, Irak maceraperestliğine karşı çıkmasına rağmen seçim kampanyası sırasında konuyu işlerken daima, Amerikan askerlerinin bu ülkeyi ancak on altı ay gibi "makûl bir süre" ertesinde terk edeceğini açıkladı. Afganistan’a ise zaten böyle bir niyet taşımıyor.
Yeni Beyaz Saray lideri baştan beri, "El Kaide" ve fasilesinden teröristlere karşı "saha mücadelesi"ni sürdürmeye kararlı olduğunu söyledi ve söylüyor.
Artı, Avrupalıların da "ellerini hamura bulamasını" istemeye kararlı gözüküyor.
Dolayısıyla da, zenci önderi desteklemelerine rağmen bu talebin o Avrupalılarla bir "irkilme" yaratması ve "beklentilere gölge düşüren" ilk nokta olması ihtimali yükseliyor.
* * *
ÖTE yandan, Obama’nın Rus yayılmacılığına göz yumacağı ve Putin - Medvedev ikilisinin aba altından sopa gösteren tehditleri önünde yelken mayna edeceği de düşünülemez.
Böylesine bir çizgi "tecritçilik"ten başlayarak, giderek teslimiyetçiliğe dönüşür.
O halde, yine çok muhtemeldir ki, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği tekrar gündeme geldiğinde bu sorun, böyle bir perspektife serin yaklaşan Batı Avrupa başkentleriyle Barack Obama’lı bir Washington arasındaki ikinci "pürüz noktası"nı oluşturacaktır.
Başka bir deyişle, siyahi senatörün Beyaz Saray’a yerleşmesiyle birlikte ABD, yerküre için çok rizikolu olan o geleneksel "izolasyonizm" siyasetlerine dönmeyecektir. Yeni Dünya’yla Yaşlı Kıta arasındaki çalkantılı ilişkiler de sütliman olmayacaktır.
Dolayısıyla, Beyaz Saray’daki değişimle gelecek esas olumlu nokta, Bush gibi "tek tabanca" davranmayacak yeni Başkan’ın hem dünyayı daha çok "kále alacak"; hem de çevre ve ekonomi gibi konularda daha duyarlıtutum takınacak olmasında odaklanacaktır.
* * *
DİĞER taraftan, gündemden düşmüş gibi görünüyor olsa dahi İran sorunu askıdadır.
Barack Obama’nın bu denkleme ilişkin yaklaşımı ise henüz muğlaktır.
Oysa, aynı İran sorunu "W" rumuzlu George Bush da bir saplantıya dönüşmüştür.
Ve, o Bush’un giderayak bir "azizlik" (!) yapması ihtimali hálá mevcuttur.
Şöyle ki, yukarıda belirttiğim gibi, yeni Başkan göreve resmen 20 Ocak tarihinden itibaren başlayacaktır. İki buçuk ay süreyle fiili bir "iktidar boşluğu" yaşanacaktır.
İşte bu kritik dönemde de, ABD’nin İsrail’le birlikte veya Bush’tan zımni destek almış o İsrail’in tek başına, Farsi nükleer tesislere karşı harekáta girişmesi ihtimali yabana atılamaz.
Çünkü, ne Tel Aviv görünür gelecekte daha "uygun" bir zamanlama; ne de Cumhuriyetçi "şahinler" başka bir "mollaların hesabını görmek" fırsatı yakalayabilirler.
Umalım ki yukarıdaki felaket senaryosu gerçekleşmesin ve "gırtlağına kadar batmış" bir "ultra süper güç" bırakan Teksaslı kovboy bir de tam giderayak, ABD tarihinde bir dönüm noktası oluşturan ve zaten kara tenli olan halefinin bu kez de ufkunu karartmasın.