Paylaş
AB kararına kırk sekiz saat kala, sicilinde ‘darbeci’ yazan ve komplo teorisi üfürerek kafa bulandırmaya çalışan mümtaz profesörlerden; Batı'ya karşı duyduğu aşağılık kompleksine ‘psikolojik’ (!) kılıf uydurarak demokrasi ve özgürlük düşmanlığı yapan kapıkulu diplomat eskilerine kadar, ‘nasyonal cumhuriyetçi’lerin kof ve fodul ‘ulema takımı’ ‘yandık, bittik’ diye yaygara kopartıyor ya, onların ipliğini pazara çıkartırken dört yıl önceye uzanalım.
Hatırlayın, bu hazretler 1 Ocak 1996'da Brüksel'le yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması imzalanırken de, Ankara'nın söz konusu anlaşmaya karşılık Kıbrıs'ı ‘sattığı’ (!) ve Rum Yönetimi'nin artık Ortak Pazar'a otomatikman üye kaydedileceği yönünde ahkam kesmişlerdi. Sakarya edebiyatına sarılmışlardı.
Halep oradaysa arşiv buradadır, kuru gürültüye ve laf salatasına pabuç bırakmayan kulunuz ise derhal, bunun asparagas olduğunu ve Ada'ya ilişkin uluslarası diplomatik statünün değişmediğini ısrarla ve tekrarla vurgulamıştı.
Eh şimdi ben sormaz mıyım, ‘bre efendiler, madem Kıbrıs daha dört yıl önce ‘‘satılmıştı’’ (!), şimdi nasıl oluyor da Yunanistan’ın Finlandiya'da ‘‘okey’’ demek için bugün ileri sürdüğüğü şartların başında, Türkiye'nin muhtemel bir Lefkoşe üyeliğini engellememek garantisi vermesi geliyor ?'
Demek ki, ya tahlil yeteneğinden yoksun olduğunuz için, ya da bulanık suda balık avlamak işinize geldiğinden, işkembe-i kübradan atmıştınız !
Tıpkı, Helsinki Zirvesi arifesinde şu an yine yaptığınız gibi...
* * *
NEYMİŞ, ‘Kopenhag kriterleri’ çerçevesinde Türkiye'ye sunulacak olan ‘yol haritası’ diğer adayların önüne konulmamış ve bu harita fiili üyeliğimizi Kürt sorunundan Ege uyuşmazlığına kadar uzanan konuların çözümüne bağlayacakmış...
‘Nasyonal cumhuriyetçi’ cephenin kof ve fodul ‘ulema takımı’ ya çocuk kandırmaya çalışıyor ya da ülkemizde dünyayı izleyen insan olmadığını sanıyor.
Hayır efendim, harita veya rota denmiş farketmez, AB, istisnasız bütün ‘aday başkentler’e ‘olmassa olmaz’ koşulları en baştan itibaren bildirmiştir.
Söyleyin bakalım, Slovenya'nın listeye yazılması ancak bu devletin İtalya 'yla mevcut Sitirya anlaşmazlığını halletmesi ertesinde gerçekleşmemiş midir ?
Cevaplayın bakalım, Romanya'nın kayda geçirilmesi Bükreş'in Macar azınlık konusunda AB kıstaslarını benimsesi ve uygulaması sonrasında olmamış mıdır ?
Yanıtlayın bakalım, Slovakya 1997'de parantez içine alınarak, müzakerelere oturulması, demokrasinin oraya tam yerleşmesi şartına bağlanmamış mıdır ?
Kıvırmayın bakalım, Letonya'nın Rus, Çekya'nın Çingene etnisiteye ilişkin yaklaşımından tutun da; Sofya'nın nükleer santral, Bratislava'nın Tuna barajı kapatmasına dek, bin bir konu onların ‘yol haritası’na yazılmamış mıdır ?
* * *
GÜNEŞ balçıkla sıvanmaz, tabii ki evet ! Bin defa evet !
AB bir siyasi, iktisadi ve ahlaki değerler bütünür; en azından öyle olmak iddia ve iradesini yansıtmaktadır, dolayısıyla Ankara'dan da aynı değerlere riayet edilmesini istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Tersi düşünülemez.
Eğer oraya girmek arzusundaysanız, briç klubünde piştiye oturmak artık mümkün değil, söz konusu değerleri benimseyecek ve hayata geçireceksiniz.
Aksi takdirde, zorlayan yok, vurun kapıyı ve kendinize başka yer bulun...
Zaten bütün meselede de buradan kaynaklanıyor. Demokrasi ve özgürlükle hiç arası olmayan bizim ‘nasyonal cumhuriyetçi’ zevat Helsinki'den sonra pişti oynanamayacağını bildiğinden, ‘yol haritası’na kızarak kapıyı vurup gitmemiz için en son ana kadar komplo teorisi üretmeyi; Batı düşmanlığı körüklemeyi ve gerçekleri tahrif etmeyi sürdürüyor. Atmasyondan atarak ortalığı kızıştırıyor.
Umalım ki aklı selim galip gelsin ve ‘nasyonal cumhuriyetçi’lerin kof ve fodul ‘ulema takımı’ ülkemizi totalitarizm coğrafyalarına sürükleyemesin!
Paylaş