BUGÜN 11 Eylül kıyametinin üçüncü yıldönümü ve insanlık nereye gidiyor?
21. Yüzyılı başlatan kabustan beri, kötüye, hem de çok kötüye doğru gidiyor.
Kavis artık Samuel Huntington’un ‘uygarlıklar çatışması’ tezini bile döndü.
Dünya şimdi sonsuz vahim bir ‘dinler çatışması’na doğru rota kırıyor.
Ve çatışmanın bir yanında İslam, öte yanında ise diğer tüm inançlar yer alıyor.
* * *
ÖYLE, çünkü Müslümanlık adına davranan ve ‘öteki’ne de bunu empoze ve kabul ettirten kesim şu an sırf ‘Haçlı’ addettiği Hıristiyan alemle kavga etmiyor.
Borneo Çinlilerine karşı pogrom düzenleyen veya Kaşgar’da dinamit patlatan ‘Muhammedi Aktivistler’, İslam’ı Konfüçyüsçü dünya nezdinde de düşman kıldı.
Budist ve Hinduist nefret ise, Afganistan’da heykel dinamitleyen, Keşmir’de bomba atan, Irak’ta Nepalli işçileri kesen ‘mücahitler’(!) tarafından körükleniyor.
Japonya ve Kore’deki tedhiş korkusu da Şintoistleri hasıma dönüştürüyor.
Çeçen, İnguş terörünün Ortodoks Slav intikamcılığını tetiklemesi ise cabası.
Kendimizi kandırmaya çalışmayalım, yukarıdaki olaylar manipüle edilse de öz değişmez, Müslümanlık bugün dünya sathında ‘herkesle kavgalı’ bir din yansıtıyor.
* * *
EN önce, ‘suç’u hep ‘öteki’ne yükleyerek kulp bulmaya çalışmayalım.
Eğer doğduğu günden İslam hiç bu kadar ‘anti’ imaj çizmediyse; hiç bu kadar tecrit konuma düşmediyse; hiç o ‘öteki’ nezdinde bu kadar şiddet, hoşgörüsüzlük, bağnazlıkla özdeşleşmediyse, dobra dobra şunu kabullenelim:
Sorumlu, ıskaladığı moderniteye karşı intikam güden anlayışın tá kendisidir.
Ve, yine kendimizi kandırmayalım, o anlayışı ‘esas dinimizde böyle şeyler yoktur’ diye kestirip attırarak işin içinden sıyrılmak mümkün değildir.
* * *
DEĞİLDİR ve de 11 Eylül’ün üçüncü yıldönümünde şunu artık açık söyleyelim:
Muhammediliğin niçin hayatla böylesine kavgalı ve ölümle böylesine barışık‘nihilist vahşi’lerürettiğini, o Muhammediliğe imanen veya ruhen mensup olan bizler; bilhassa da ‘siyasal İslam’ kimlikli müminler dürüstçe açıklamak zorundadır.
Ancak, Filistin acılarından Bağdat gettolarına, açıklamayı Müslüman alemdeki sosyo-politik travmalara oturmak züğürt tesellisi bir kandırmacadan öteye gitmez.
Aynı travmaları belki daha fazlasıyla başka inanç toplumları da yaşıyor.
Ama istisnalar hariç, lánetli alçak ve cániler oralarda bu kadar yoğun çıkmıyor.
Velev ki çıktılar, etraflarına sürü sürü, ordu ordu ‘mürit’ toplayamıyorlar.
* * *
ÖTE yandan, ‘geleneksel toplumu’ iláhlaştıran o abuk sabuk postmodern teorilerin muğlaklığı arkasına saklanarak, İslam ülkelerindeki ‘modernite deneyleri’nin iflasını gerekçe olarak göstermek de akl-ı selim sahibi insanları tatmin edemez.
Çünkü, diğer ‘geleneksel toplum’larda tutan model niçin oralarda çuvalladı?
Eğer tutmayan başka yerler varsa da, neden onlar Bin Ladin’ler üretmiyor?
O halde, ne o modernite lügatinden ithal ‘sömürgecilik’ retoriği; ne de eko-coğrafyaya indirgenen bir ‘çöl ruhiyatı’ şiddet ve vahşetiaçıklamaya yetebilir.
Hayatı donduran din felsefesi yorumundan; rehine gırtlaklanmasını ‘sıradan’ kılan din ritüeli uygulamasına, derini sorgulamak cesaretini gösterebilmek gerekir.
Bu cesaretten yoksunsak, üçüncüden çok ötede, 11 Eylül’ün beşinci, onuncu, yirminci yıldönümlerinde de ‘dinler çatışması’na bodoslamadan dalmış olacağız.