10. Senfoni birinci muvman

Şu pırıl pırıl erken bahar gününde ve otomobil direksiyonunda ben, Berlin Filarmoni kürsüsünde Şostakoviç’in Opüs 93, mi minör 10. Senfonisi’ni icra ettirten bir Herbert von Karajan’ım. Şu an birinci muvman bitmekte ve elimde baget, ikinci muvmana geçiş için nefesli sazlara işaret vermeye hazırlanıyorum.

Tesadüf müdür nedir bilemiyorum ama, işte bu kaçıncı defadır başıma geliyor! Yani, bazen otomobil direksiyonunda kendimi müziğe öylesine kaptırıyorum ki, aniden meçhul tınılarda kayboluyorum.

Geçen hafta da aynen böyle oldu.

Pırıl pırıl bir erken bahar havasıydı ve ortanca oğlumla buluşmak üzere arabaya bindim.

İbre zaten daima oraya ayarlı durduğu için de, kontak anahtarını çevirir çevirmez her zaman dinlediğim klasik müzik istasyonu çıktı.

Spikerin ilk takdimini kaçırdım ve sadece, "Opüs 93, mi minör" dediğini işittim.

Ve daha ilk notalardan itibaren de anladım ki, Dimitri Şostakoviç’in 10. Senfoni’si icra edilmektedir.

Bana sorarsanız yurttaşı İgor Stravinski’den hemen sonra modern zamanların en dev yaratıcıları arasına koyacağım Rus bestecinin yüzüncü doğum yıldönümü kutlanıyor ya, dolayısıyla Şostakoviç şu sıra konserlerin, radyoların, plakçıların gündeminden düşmüyor.

Gel de hazdan çıldırma! Gel de hoparlörler desibellerini en sonuna kadar açma!

Üstelik, 10. Senfoni!

DÁHİ BESTECİ

Evet evet o 10. Senfoni ki, yıl 1953 sonlarıdır ve işte şükürler olsun, Názım Hikmet Ran’ın ifadesiyle "bıyıkları çorbamıza giren" korkunç Sovyet lideri Stalin nihayet gebermiştir.

Eh her halde, "halkların küçük babası" (!) gittiği cehennemden de zebanilere "formalist burjuva musikisi, yasaklayın" diye emir buyuracak değil!

Veya, mumyalandığı puttan ayağa kalkıp Moskova’daki polis müdürüne ve Kremlin’deki ideoloji zaptiyesine "dejenere herifi içeri tıkın" komutunu veremez.

Dolayısıyla, 20. yüzyılın dáhi bestecisi artık "gulag" zindanlarını boylamak tehlikesi olmadan bütün duyarlılıklarını partisyona kaydedebilir.

Acılarını, suskunluklarını, sükûnetlerini, nedámetlerini, isyanlarını, burada belki çok fazla ihtilálci olmasa da, özgürlük notalarında haykırabilir.

Hafiften caz tınılarla bile flört edebilir ki, 10. Senfoni aslında bir "bireysel kurtuluş" senfonisidir.

Bunu otomobil radyosunda işittiğim an da direksiyonu, vitesi, gazı unutabilirim.

Zaten, unuttum.

Unuttum, çünkü yine hezeyánlar geçirdim ve yine kendimi orkestra şefi sandım.

Hayır, aşağı yukarı aynı döneme tekabül etse de New York NBC’yi yöneten bir Arturo Toscanini olamam.

Çünkü, onun Şostakoviç yorumları hem çok sayılıdır, hem de 1953’te artık yavaştan yavaşa geri plana çekiliyordu.

Üstelik, rakipleri Leopold Stokovsky ve Eugene Ormandy’yi yaya bırakıp 7. Senfoni’nin Batı’daki ilk icra hakkını elde edebilmek için "on milyonlara seslenen radyo ayrıcalığı"nı bir şantaj gibi kullanmasını hiç affetmedim.

Yok yok, Dimitri Şostakoviç’in 10. Senfonisi’ni ben otomobilimin direksiyonunda İtalyan şef kimliğiyle yönetmiyorum.

ADETA VON KARAJAN’IM

O halde diyelim ki, Herbert von Karajan oldum.

Tamam, Cermen şef yine kendisi gibi Cermen Frederich Nietzsche’nin "üstün insan" (!) felsefesiyle halvete girdiği için, ondan da şahsiyet olarak hiç hazzetmem.

Kabul ama, tarihin en dev müzik yöneticilerinden birisi olduğu inkár edilebilir mi?

10. Senfoni’yi Berlin Filarmoni’de zirveye ulaştırdığı görmezden gelinebilir mi?

Mümkün değil ve dolayısıyla, kendi branşlarında mükemmele ulaşan dáhileri ancak o branşlarındaki performanslarıyla değerlendirebilirim ve diğer bütün yargılarım hükümsüzdür.

Dolayısıyla, şu pırıl pırıl erken bahar gününde ve otomobil direksiyonunda ben, Berlin Filarmoni kürsüsünde Şostakoviç’in Opüs 93, mi minör 10. Senfonisi’ni icra ettirten bir von Karajan’ım.

Şu an birinci muvman bitmektedir ve elimde baget, ikinci muvmana geçiş için nefesli sazlara işaret vermeye hazırlanıyorum.

Ve, belli belirsiz olsa dahi provaların birinde fos vurgulama yaptığı için ağzımı açıp gözümü yumduğum üçüncü keman es kaza aynı yanlışı tekrarlarsa, konser bittiği an ve "bis"e falan çıkmadan onu viyolonsel yayıyla kıtır kıtır keseceğimin resmidir!

Hayır tekrarlamadı ve işte musiki zirveye erişiyor.

Titreyen ve titreten tınılar bütün salonu tarûmar etmektedir ki, aman Allah’ım o ne?

Bas, frene bas be adam, yoksa başka bir şey tarûmar oluyor!

10. Senfoni’nin birinci muvmanında neyin tarumar olmak üzere olduğunu, gelecek pazarın ikinci muvmanına bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları