Geçtiğimiz hafta, öldürülen küçük Sultan ile ilgili yazınızı okuyunca, duyarlı yaklaşımınız beni çok mutlu etti.
Zavallı Sultan’ın ne kadar çok acı çektiğini düşündükçe kahroluyorum. Acısı, emin olun ne uğradığı tacizin korkunçluğu, ne de canına kıyılırken yaşadığı dehşet ve korkudan kaynaklamıştır. Onun en büyük acısı yaşadıklarını anlattığı ailesinin, ona inanmaması ve dışlaması olmuştur mutlaka. Kutsal saydığı ailesinden biri, ona en büyük eziyeti yapmış ama kimse ona inanmamış.
Güzin Abla, çocuklar bu tür konularda asla yalan söylemezler. Bu tacizi anlatabilmesi ise çok önemlidir. Çünkü, büyük bir çoğunluk bunu kendine bile itiraf edemez. Nereden mi biliyorum? Çünkü ben de çok küçük yaşta eniştem tarafından cinsel tacize uğramış biriyim. O kadar küçüktüm ki, bana yapılanın ne olduğunu bile kavrayamamıştım. Zaten anladığımda da kimseye söyleyemedim. Ailem öyle çalkantılar içindeydi ki; şimdi hayatta olmayan zavallı ablam ne hale gelirdi; ailem ne yapardı? Ama keşke anlatsaydım, keşke her şeyi göze alabilseydim. Bunca acıyı tek başıma çekmez, kendine güvenen bir insan olabilirdim.
Yıllar sonra, hatalarla dolu bir dönemin ardından, bu olayla ancak yüzleşebildim. Yaşamayınca hissettiklerimi anlayabilmek imkansız.
Şimdi evliyim. İki kızım var. Onları koruyabilmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Şunu herkes iyi bilsin ki, cinsel istismarda tehlike en yakınınızdan da gelebiliyor. Bazıları inanmak istemese de bu öz baba bile olabiliyor. Çocuğunuzu sokakta, okulda, her yerde korurken, lütfen evinizde, aile fertlerinden de koruyun. Tabii bunu paranoya haline getirmeden. Ailelere sesleniyorum. Her zaman uyanık olun, çocuklarınızı da uyanık yetiştirin. Vücutlarının kendilerine ait olduğunu, kimsenin onlara dokunmasına izin vermemelerini söyleyin. Eğer böyle bir şey yaşarsa, mutlaka söylemesini sıkıca tembihleyin. Çocuklarınıza inanın. Böyle bir şey olduğunda mutlaka profesyonel yardım alın; ama bu arada çocuğun daha fazla yara almasına da izin vermeyin.
Tehlike her zaman yanı başınızda olabilir. Ayrıca bu konu ile ilgili olarak Önder Suşoğlu’nun "İçe Kanayan Yara" isimli kitabını da okuyucularınıza öneririm.
l RUMUZ: S.70
Ne yazık ki çocuklar bu tür olaylarda sessiz kalıyorlar, sevgili okurum. Bakın siz bile, ailenizin durumunu düşünüp, anlatmamayı seçmişsiniz. Şimdi keşke diyorsunuz, ama iş işten geçmiş. Bana sıkça gelen mektuplara bakarak, aile içi taciz olaylarının gerçekten küçümsenmeyecek düzeyde olduğunu görmek mümkün. Dediğiniz gibi, paranoya yaratmaya çalışmasak da, aileleri uyarmak gerekiyor.
Her şeye rağmen mutluluğu yakalamış olmanıza sevindim.
Masa başı bir iş değil, dans etmek istiyorum
Güzin Abla, şu an stajdayım ama bu beni mutlu etmiyor. Galiba hayatımın yanlışını yaptım. Beni Anadolu Meslek Lisesi’ne gönderdiler. O zaman bilgisayar okumak istiyordum. Bu sene son senem; bugüne kadar memnundum, ama şimdi yanlış yaptığımı düşünüyorum. Bilgisayar bana göre değil. Bütün gün masa başına beni mahkum edecek bir iş istemiyorum. Ne yapacağımı şaşırdım. Ben dans etmeye bayılıyorum. Mesleğim olsa beni ilerde geçindirir mi ki? Yine de sırf para için bilgisayar okumak istemiyorum.
l RUMUZ: ARZU/18
Sanırım Kanal D’nin o çok ilgi gören dans yarışmasından etkilenmişsin. Elbette bu çok hoş olurdu. Tüm yaşamını dans ederek geçirmek, hem de para kazanmak...
Ama bu hiç de kolay bir şey değil. Ailen senin için en geçerli mesleği seçmiş. Okulunu bitirmene bir yıl kalmış. Şimdi şımarıklık etme de, önce okulunu bitir. Daha sonra, dans edebilmek için bir yol ararsın. Belki dans dersleri alırsın; ya bir yarışmaya ya da bir sanat topluluğuna katılabilirsin. Ama bu biraz da hayal. Hem kaç yaşına kadar dans edebilir ki insan? Önce geçerli bir mesleğin olsun da elinde; dansı bir hobi olarak da değerlendirebilirsin.
Askerlik kızlara basit geliyor
Merhaba Güzin Abla, öncelikle sıkıntılarımızı dinlediğin için sonsuz teşekkürler. Ben vatani görevini yapmakta olan bir askerim. Geçenlerde bir yazında askerdeyken, terk edilenleri konu almıştın. Burada hepimiz merakla okuduk. Dışardan bakıldığında askerlik özellikle kızlara çok basit gibi geliyor, ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Burada askerlik psikolojisi altındasın ve bunu askerlik yapmayan anlayamaz. Bizim birçok sorunumuz var; her şeyden önce aile, sevgili hasretimiz var. Bu ortamda kimseyi düşünemez oluyor, bazı şeyleri aksatmak zorunda kalabiliyorsun. Bazen eğitimden zaman ayırıp da, aileni ve eşini-dostunu arayamıyorsun. Ama kızlara göre her şey çok kolay. Kız arkadaşım, doğum gününde aramadım diye beni terk etti. Oysa o gün çok yoğun bir gündü; arayamadım, ama bunu ona anlatamadım. Ayrılmak kolay görünse de, sevgilinin bir anda ilişkiyi bitirmesi burada insanı intihara kadar sürükleyebilir. Eğer bir kız, sevgilisi askerdeyken ondan ayrılmayı planlıyorsa, bir kez daha düşünsün. Zaten sevdiğini 15 ay bekleyemeyen kızdan da hayır gelmez. Demek ki sevgisi tümüyle yalanmış.
l RUMUZ: AKARSU
Haklısın oğlum, gerçekten askerlik bir erkeğin yaşamında çok özel bir dönemdir. Bu sırada her erkek evini, yuvasını, ailesini, sevdiklerini arar; bir anlamda çocuklaşır, duygusallaşır. Elbette bu dönemde onu terk etmek vicdansızlık gibi geliyor insana. Ama bir de işin öteki yüzü var. Sevdikleri tarafından askerlik sırasında terk edildiklerini yazıp, yakınan genç kızlar ne yapsın? Hatta giderek, sevgililerini askere yollarken, bir panik hali yaşadıklarını da görüyorum. "Ya beni orada unutursa, ya beni terk ederse" diye çırpınıyorlar. Buna ne demeli?