Merhaba ablacığım, hani insan bazen hayatın çıkmaz sokaklarında boğulduğunu hisseder ya, işte öyle bir zamanda yazıyorum bunları ve sizin gibi insanlarla duygularımı paylaşmak istiyorum. Sıcak bir aile ortamında çok güzel geçen bir çocukluk döneminden sonra yavaş yavaş insanları tanımaya başladım. Duygusal, güzel ve aklı başında bir insanım. Eğitim yaşantım boyunca çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Orta öğretimi ve hatta üniversiteyi çok iyi derecelerde bitirip, insanları kendime hayran bıraktım. Ve tabii haklı olarak bunun gerektirdiklerini yerine getirmek zorunda bırakıldım. Gerçek hayatla karşı karşıya kaldığımda başta ailem, daha sonra çevremdeki insanlar benden çok fazla şey beklemeye başladılar. Okulda çok başarılı olduğum için, iş yaşamında da çok başarılı olup kariyer yapmak ve çok yüksek maaşlar almak zorunda olduğumu hissettim çoğu zaman. Mezun olalı birkaç yıl oldu, bir süre bir işte çalıştım ama yürümedi. İnsanların çıkarcılığına, birbirlerinin arkasından kuyularını kazıp ezmeye çalıştıklarına, yüzlerine karşı canım cicim diyerek arkalarından en kötü sözleri söylediklerine şahit oldum. Zamanla insanlardan uzaklaşmaya başladım, zaten çok girişken biri de sayılmam. Ve şimdi yapayalnızım. Çünkü sahte dostluklar yerine yalnızlığı tercih ettim. Okul arkadaşlıklarını sorarsanız, öküz öldü ortaklık bitti misali kimsenin birbirini aradığını söyleyemem. Sevgi derseniz... gerçek anlamıyla hiç sevgilim olmadı. O kutsal duyguyu doya doya yaşayamadım henüz. İnsanlar bu kadar kötü olmak zorundalar mı? Tertemiz saf benlikler, sevgi dolu yürekler nereye kayboldu? Bu hayatta tutunabilmek için illa ki riyakár mı olmak gerekiyor, topluma karşı oyun oynamak mı gerekiyor? Bazen düşünüyorum, okulda derslere bu kadar çok çalışıp en güzel yıllarımı harap edeceğime, keşke insan psikolojisini anlayabilmek için çalışıp, insan ilişkilerimi geliştirseydim, topluma karşı iyi rol yapmayı pratik edinseydim. Keşke ben de tembel olsaydım, 5-10 yılda okul bitirseydim de, insanları kolaylıkla kandırma, ikna etme yeteneğine sahip olsaydım.
Çocukluğumda ne güzel hayallerim vardı. Hepsinin yerini karamsarlık aldı artık. ‘‘İnsanın hayattaki amacı ne’’ diye sorup duruyorum kendime. Maddi ve manevi olarak güzel bir aile ortamında bulunsam da, ne yapsam tatmin olamıyorum Güzin Abla. Artık eminim, insanın tek amacı mutlu olmak. Anlık mutluluklardan ziyade benliğinde iç huzuru bulmak. Her an sorular soruyorum, cevaplar arıyorum, ama bir sonuca ulaşamadım daha. Şu an doğru düzgün bir iş de bulamadım. Bunun ezikliğini de hissettiğimden, kendime güvenimi kaybetmeye, boşluğa sürüklenmeye başladım. 26 yaşındayım ve ne kadar karşı koysam da artık benliğimin kirletildiğini izliyorum. Tavsiyelerinize çok ihtiyacım var.
Sevgili kızım, yeni bir yıla girmek üzereyiz. Böyle karamsar bir ruh hali içinde yeni bir başlangıç yapmana gönlüm razı olmadı. Sanırım en büyük sorunun mükemmelliyetçilik. Her şeyin yakın çevrende gördüğün kadar kusursuz olmasını istiyor ve bekliyorsun. Aslında insan nasıl bir ruh hali içinde olacağına kendisi karar verir. Yaşamını nasıl yönlendireceği yine kendi seçimidir. Sayıp döktüğün her şey gerçeğin bir parçası, haklısın. Ancak hızla değişen, bu ürkütücü dünyada önce elimizde olan her şeyle, ya da elimizde son kalan ne varsa onları kullanarak hayatımızı yönlendirmek zorundayız. Kızmadan, şikáyet etmeden, hep başkalarını suçlamadan, kendimize ve her şeye karşı inancımızı kaybetmeden, katılaşmadan... Katılaştıkça hayatta bizi mutlu edecek her şeyi birer birer kaybediyoruz. Örneğin, tüm arkadaşlarından ve dostlarından uzaklaştığını söylüyorsun. Evet tamam haklısın, insanlar giderek bencil oldular. Sevmeyi unuttular. Sevgiyi bilemez oldular. Ya her şeyi sevgi sanıyorlar, ya da hiç sevemiyorlar. Oysa sevgi insanı insan yapan, ruhunu biçimlendiren, belki de zaman zaman karşılıklı olmayan yüce bir duygudur. Zaten karşılık beklersen o sevgi değildir. Anne sevgisini düşünsene... Karşılığı olabilir mi hiç? O halde insanları olduğu gibi kabul etmeye çalış. Belki darbe üstüne darbe yiyeceksin ama, inan yaşadığın her şey senin ruhunu şekillendiriyor. Aile bağları, aşk, sevgi, dostluk eskilerde kaldı. Yok oldu gitti diyoruz. Ama bunu elde edebilmek için çaba gösteriyor muyuz?
Ünlü bir kalp cerrahı olan Dr. Mehmet Öz, insanlara kalplerini koruyabilmeleri için pek çok şey öneriyor. Ama belki de en önemlisi şu; ‘‘Sevgisiz insanın kalp hastalığı riski yüksektir’’ diyor. ‘‘Kızdığınız insanlara bile sevgiyle yaklaşın. Çünkü kin, nefret, hainlik düşünen, insanlara beddua eden kişilerin kalp krizi geçirme riski çok yüksektir.’’
Mutlu olmak ve iyi yaşamak için kendi yaşam kaliteni kendin yaratacaksın. İnsanlardan çok şey beklemeyeceksin kızım. Dale Carnegie ‘‘Ben mutluluğu insanlarla kurduğum iletişimde buluyorum’’ diyor. Ben de insanları mutlu etmeye, rahatlatmaya ve onların sevincini görmeye çalıştıkça mutlu olanlardanım. Annem de öyleydi. Kim bilir belki birileri bize aptal gözüyle bakıyordur. Ama olsun, bence gerçek mutluluk zaten yaptığın iyiliğin karşılığını beklemeden verdiğin zaman duyduğun huzur ve mutluluktadır. İş mi? Kızım istediğin ve beklediğin işi değil, yaptığın işi sevmeyi bileceksin. Başka çaren var mı?
Bu nedenle insanlardan kopmak yerine, köşene büzülüp kendine acımak yerine, çabala biraz... Bu yeni yılda yeni kararlar alıp çık köşenden. İş bulmak için sağa sola başvur, güler yüzle, pozitif bir bakışla başla yeni yıla. Biliyorum kolay değil. ‘‘Sevgisiz bir dünya’’ diyoruz, kızıyoruz. O halde önce kendimizden başlayalım sevgi göstermeye. Belki bilmeyenlere de öğretebiliriz.