Sen hiç ’köpek gibi’ sevdin mi

Evet, bu deyimi çok duymuşsunuzdur mutlaka.

Büyük ve tutkulu bir sevgiyi, karşılıksız ölümüne sevgiyi anlatmak için. Özellikle erkekler çok sık söylerler. "Köpek gibi sevdim ama beni anlamadı" gibi... Ama burada köpek gibi seven, bir insan değil gerçekten bir köpek. Hem de sahibini ölümüne, ayrılık acısına dayanamayacak kadar yoğun, eşsiz bir sevgiyle seven bir köpek. O köpeklere özgü, hiçbir hayvanda kolay kolay rastlanamayacak, derin, karşılıksız, sonsuz, ölümsüz bir sevgiyle seven bir köpek... Ben köpeklerin nasıl sevdiğini iyi bilirim. Kuki’mi kaybedeli henüz bir yıl bile olmadı. Burnumun direği sızlıyor onu düşününce. Onu hatırlamadığım bir an bile yok... Resmi her an karşımda, o pırıl pırıl gözleriyle bana bakıyor. Büyük bir sevgiyle bakıyor bana... Gerçekte olduğu gibi... Onun gibi kimse sevemez beni.

Burada da bir köpeğin ölesiye sevgisinden söz ediyor Gamze Erkök. Bu köpeğin sahibine olan bağlılığını ve aşkını bire bir yaşamış biri olarak, Sissy’nin öyküsünü bizlerle paylaşıyor. Onu anarken, hálá gözlerinin yaşarmasına engel olamadığını söylüyor.


Sen hiç aşk nedir sordun mu? Ben bilemedim. Sen hiç sevdiğinin ardından öldün mü? Ben ölemedim.

Sen hiç "köpek gibi" sevdin mi? Ben sevemedim...


Sevgili dostlar... 25 gün süren sessiz sancım, uykusuzluğum, keyifsizliğim az önce yerini keskin bir sancıya bırakarak bitti. Sissy benim inadımı yendi ve intihar kararını uyguladı.

Sissy’yi anlatayım size... Hani, Orta Batı Amerika’nın tipik şanssız köpeklerinden birisi olan Sissy’yi. Bakımsız, sevgi yoksunu, çoğu geceler aç, susuz, ayazda, sıcakta, bağlı olduğu kısacık zincir ucunda, loş ışığın aydınlattığı derme çatma treylerdeki yaşlı kadın siluetine aşık Sissy’yi.

Hiç şikáyetçi değildi hayatından aslında. Önüne yemek konmaması, küflü suyunun içindeki otlar, vücudunu delik deşik eden sivrisinekler, kıvrılıp ayaklarına batmış tırnakları, hatta havlamasın diye alınmış ses telleri bile umurunda bile değildi. Bazı akşamlar yaşlı kadın onu treylerin içine alıyordu ya? O akşamların özlemi ile yaşamak, o hayatının tek aşkı olan yaşlı kadınla olabilme ümidi, 7 yılını mutlulukla doldurmuştu Sissy’nin.

Ta ki o geceye kadar... Hiç tanımadığı bir takım kötü adamlar içeriye girmiş ve Sissy, gözlerini ayırmadan seyrettiği yaşlı kadını havlayıp uyaramamıştı bile. 82 yaşındaki, hayatının aşkına, biricik annesine, o kötü adamlar tecavüz etmişler, Sissy onları, eksik gedik dişleri ile durdurmaya çalışmış, tekmelenmiş ve beceriksizliğinden ötürü kendisini suçlayarak, bir kenarda donup kalakalmıştı.

Aşk dolu kalbi kırılıverdi

Felaketler felaketleri kovaladı. Aşık olduğu tek varlık, bir takım iyi adamlar tarafından, alınıp götürülmüştü. Sissy bilemedi annesinin bir huzur evine kapatıldığını; onu öldü zannetti. Aslında ölmüş sayılırdı. Huzur evinden dönüş hiç görülmemişti ki. O anda intihar etmeye karar verdi. Yemedi, içmedi ve gözünü asla kırpmadı. Ben, bu acıklı olayı 20. gününde haber aldım. Sissy’yi aldım eve getirdim. Sevdim, okşadım, en lezzetli yemekleri önüne koydum, evdeki kediler ve köpeğim şefkatle yaklaştılar, canım Ebru’cuğum onlarca ilaçlar, bilgiler gönderdi, tırnaklarını kestim, banyo yaptırdım, günlerce işe gitmedim, şırınga ile her 4 saatte bir zorla da olsa yedirdim, geceleri sarılıp uyudum. Sissy hiç uyumadı, hep düşündü, düşündü, düşündü. Hep o bir daha göremeyeceği aşkını düşündü. Bir kere bile yüzüme gözünü değdirmedi, aşkına ihanet asla etmedi Sissy. 4 gün veterinerde kaldı. Ankara’daki, sorumluluğum altında olan 400 hayvandan özür diledim. Sizlere emanet ettim ve onların rıskından kesip veterinere bir servet ödedim. Her türlü test yapıldı, her organı mükemmel işliyor, ama kalbi kırıktı Sissy’nin. Ve o konuda tıbbın elinden bir şey gelmiyordu. Yaşamak istemiyordu artık.

Veteriner hekimin ilk önerisi "Uyutalım" idi, ısrarım ile önerdiği tek çare: Annesini görmesi ve onun eli ile bir defaya mahsus dahi olsa beslenmesi idi. Ancak bu Sissy’yi hayata geri döndürecek çare idi. Titizlikle süslendik, huzur evine gittik, yalvardım, yalvardık... Kabul etmediler; Sissy’nin son defa annesini görmesini. Nihayet taş kalpler yumuşadı, Sissy’nin bal gözlerine değil ama benim gözyaşlarıma dayanamadılar. Pazar günü Sissy’nin büyük aşkı, hayatında sevdiği ilk ve son varlık olan, bir tanecik annesini görme izni çıktı. Gece Sissy’ye bu güzel haberi verdim. İlk defa yüzüme baktı, ilk defa gözleri güldü ve ilk defa kuyruğunu salladı. O pazar sabahı işe gitmedim, çişini, kakasını yaptı. İkimiz de keyifli idik. Birden durdu... Sendeledi. Yorulmasın diye kucakladım, içeriye soktum. Tam yatıracaktım ki... Bir bebek ağlaması gibi inilti çıkarttı, olmayan ses telleri ile. Yüzüme ikinci defa baktı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve o aşk ile dolu kalp kırılıverdi.

Belki sevinçten, belki acıdan. Güzeller güzeli, çok sevmiş ama hiç sevilmemiş, buna rağmen aşkından hiç vazgeçmemiş Sissy’nin sırça kalbi, kollarımda un ufak oluverdi. Sissy’nin gözleri açık gitti.

Siz hiç "köpek gibi" sevdiniz mi? Ben sevemedim... Keşke sevebilseydim...

Gamze Erkök/www.haykod.org

HAYKOD - Hayvanları Koruma Derneği/ANKARA

Tel: 0 312 215 15 55

0 532 747 79 69
Yazarın Tüm Yazıları