Peki, Güzin Abla sen nasılsın?

Yıllardır bizim dertlerimizi dinleyip çözümler arıyorsun. Peki, Güzin Abla sen nasılsın? Bu dertleri okurken nasıl dayanıyorsun?

Haberin Devamı

Merhaba Güzin Abla, tüm dünyanın dert ortağısın. Hep biz konuştuk sen dinledin. Hiç yüzünü görmediğin insanlara yol gösterdin.
Milyonlarca insan dünyanın her köşesinden yazılarını takip ediyor. Hep biz dertlerimizi anlattık. Hiç soramadık, “Halin, durumun, keyfin nasıl?” diye.
Peki, arada da biz senin derdini dinlemek isteriz ablacım... İsteriz ki hiçbir derdin, çözülmeyecek hiçbir sıkıntın olmasın.
Sağlıklı ve mutlu yaşa, tüm okurlarının sana ihtiyacı var. Daha önce de sana yazmıştım, derdimi anlatmıştım. Sen de o mükemmel, o güzel düşüncelerinle cevap vermiştin.
Ama bugünkü yazından sonra “Ablam çok güçlü. Bu dertleri biz okurken bile günlerce aklımızdan çıkmadığı, etkilendiğimiz zamanlar oluyor. Ablam nasıl dayanıyor?” diye düşünmeye başladım.
Keşke kötülük, zalimlik olmasa, dünyada kötü insanlar da olmasa... Okurlarından artık dert dinleme, onlardan artık mutluluk mektupları iste.
Biz de “Dünyada ne güzel ve mutlu insanlar varmış” diyelim. Ama herkes dertli, herkesin yükü kendine ağır, kimsenin derdi de sıkıntısı da bitmiyor. Herkesin imtihanı farklı, herkesin yükü ayrı. Herkesin kaldıracağı gücü ayrı... Bizler şanslıyız ki senin gibi bir büyüğümüz, fikir danışacağımız yol göstericimiz var. Allah seni başımızdan eksik etmesin...
Sen ki her yaş gurubuna yol gösterici oldun. İbretlik konularla da bize köşenden yol gösterici oldun. Kahrımızı çekiyorsun abla, hakkını helal eder misin biz okurlarına?
Bizim okuyup da kaldıramadığımız olayları sen sabırla dinliyorsun.
Duygularımı anlattım, kusur işledimse affola... Hayırlı bir ömür diliyorum ailenle...
Rumuz: H.K.

YANIT

Haberin Devamı

İnan sevgili okurum, bu satırlarını okurken gözlerim doldu. Bunca yıllık gazetecilik yaşamımda, artı bu köşeyi yazdığım son 20 küsur yıldır, hiç böyle bir mektup almamıştım.
Bana hatırımı soran, “Sen ne haldesin ablam?” diyen, bana “Bunca dert karşısında nasıl dayanıyorsun, nasıl bunca çözüm üretebiliyorsun?” diye soran biri hiç çıkmadı karşıma...
Üstelik bana yazan yüzlerce kadının durumunu kavrayacak halde, olur olmaz fikirler yürüten, akıl veren bazı okurlara karşılık böyle bir mektup almak bana çok iyi geldi.
Daha bugün bir hanım yazmış, “Bugünkü yazınızda bir bayan (hem de bayan diyor) eşinin porno seyrettiğini yazmış, siz de bir terapiste gitmelerini söylüyorsunuz. Bu kocakarı usulü akıl vermelerin kimseye bir faydası yok” diye.
Konuyu anlamamış bile, “Bu hanım kocasının porno seyredip genç evli oldukları halde kendisine yaklaşmamasından şikayetçi. Ne zamandan beri cinsellik alanında uzman bir terapiste gitmeyi önermek kocakarı tavsiyesi oluyor” diye cevap verdim. Belki de vermemeliydim...
Hem çok da haklısın, sürekli dertlerle uğraşmak, hem de bu acılar karşısında zaman zaman çözüm üretememek, üstüne üstlük bu yaşıma kadar çeşitli sorunlarla boğuşmuş olmak, sonunda bana da kalp krizi geçirtti.
Gazeteci arkadaşım Cemil Özyıldırım, “Gazeteci yüreği” başlığı altında bu yaşadıklarımı, güzel bir yazıyla kaleme almıştı. Özyıldırım, geçtiğimiz şubat ayı sonunda kalp krizi geçirip sonunda stentliler ailesine katıldıktan sonra gazetecilik hayatına 21 yaşında başladığımı, annemin izinden Bab-ı Ali Yokuşu’nu tırmandığımı, (ki gençler eskiden tüm gazetelerin Bab-ı Ali’de yayınlandığını bilmez) yıllarca çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra annemin yarattığı bu köşeyi onun vasiyeti üzerine sürdürdüğümü, bu yazısında dile getirmiş.
Ve gazeteci yüreğinin bu meslekte yaşadıklarına kolay kolay katlanamadığını anlatmıştı.
Senin parmak bastığın gibi benim sizin sadece okuyup da kaldıramadığınız olayları sabırla dinleyip kahrolduğum anlar oluyor. Beni anladığın, bana dua ettiğin için çok teşekkür ederim sevgili okurum.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları