Bende eşi tarafından aldatılmış, meslek sahibi ve iyi bir ailenin canları kadar sevdikleri evladıydım. Eşim dört yıl peşimden koştuktan sonra evlendik. 20 yıllık evlilik ve iki çocuk. Arkasından işadamı olduğu için iflas, icralar, polisler.
Kendisi polisler tarafından arandığı için eve gelemiyordu. Hepsiyle, tüm borçlularıyla da ben uğraştım. Bütün eşyalarım icrada gittiği için buzdolabım bile kalmamıştı. İflas sonrasında benim maaşımla geçinip, yavaş yavaş borçlarını kapattık.
Tabii ailemin de katkısıyla. Dört yılın sonunda borçları bitti. Bu defa da beni başka bir kadınla aldattı. Okyanusları birlikte geçtik, ama beni derede boğdu. Günlerce aylarca kahroldum. Belki de sevgilisine, ‘Karım anlayışsız, beni anlamıyor, aramızda iletişim bozukluğu var’ demiştir.
Ölüm kadar acı veren ihanete şu teselliyle alıştım.
Bu insanlara yardım ettik, iyilik yaptık onlarda kişilik bozukluğu olduğu için bu iyiliğimizin altında ezildiler. Borçlandılar ve insanlar da borçlu oldukları kişiyi sevmezler. Ben de, aldatılan kadın olmaktansa, boşanmış kadın olmayı seçip, ayrıldığımı bildirmek istedim.
İsmimi saklamayı düşünmüyorum köşenizde yer verebilirsiniz.
PERVİN
Sevgili okurum, bütün bu yaşadıkların kolay değil. Güçlü bir kadın olduğun için bütün bunlara katlanabilmişsin. Ailenin desteği ve meslek sahibi, eğitimli bir kadın olman sayesinde, bunların üstesinden gelebilmişsin. Bu açıdan gerçekten kutlarım seni.
Ayakta kalabilen, kendini kapıp koyvermeyen kadınları severim ben. Acılarla, gözyaşlarına boğulup, merhamet dilenmektense doğru yolu seçmişsin. Ancak birde şöyle düşün: Evlenirken, yeni yuvanıza adım atarken, ‘iyi günde, kötü günde’ diye söz veriyorsunuz birbirinize. Bu boş bir laf değil.
Senin yaptığın işte, 20 yıllık evliliğinde bu sözü yerine getirmekmiş. Ticarette kazanmak da vardır, kaybetmek de. Elbette fedakarlığının karşılığı aldatılmak olmamalıydı. Ama, erkek çocuk gibidir. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk. İflas ettiğinde kimbilir kendini ne kadar ezik, ne kadar çaresiz ve güçsüz hissetmiştir. Üstelik sana ve ailene karşı, kimbilir nasıl bir aşağılık duygusuna kapılmıştır. Ve onu bu haliyle benimseyen, onu teselli eden, onu hoş tutan ilk kadının kollarına atmıştır kendini.
Ona hak verdiğimi sanma sakın. Ancak yıllardır edindiğim deneyimle, onun duygularını anlatmaya çalıştım sana. Sen de onurlu bir kadın olarak, gerekeni yapmışsın zaten.
Sevdiğimi ispatlamak için ölmem mi lazım
Merhaba Sevgili Güzin Abla, ben bir kızı çok seviyorum, o da beni seviyordu. Birkaç gün öncesine kadar her şey yolunda gidiyordu. Çok ama çok mutluyduk. Şimdi ne olduysa oldu, arkadaşları ona bir şeyler söylemişler. Onlara inandı, kandı.
Hayatım karardı. Güya ben onu kullanıyormuşum. Bu anlamsız sözler beni çok ama çok üzüyor. Benden sevgimi ispatlamamı istedi. Ona ne diyeyim, ‘Seni sevdiğimi ispatlamak için ölmem mi lazım?’
Bu şiirimi köşende yayınlarsan, beni dünyanın en mutlu insanı yaparsın.
‘Seni sensizliğin içinde ararken,
Senin için anlamsız olan bu kelimelerle ağlarken,
Bitmeyen gecelerde sabahlarken,
Aklımda bir sen vardın, bir de o mavi gözlerin.’
BERNA’YA
Güzel oğlum, bazıları birbirini sevenleri ayırmaktan özellikle mutlu olurlar. Bayılırlar araya kara kedi gibi girmeye.
Böyle basit ve sıradan sözcüklerle mide bulandırmaktan hoşlanırlar. Kızcağızın kafasını karıştırmışlar belli ki. Ama umarım, bu seslenişin onu kendine getirir.
‘İşte evlat katili’ diye yazılmalı
Sevgili Güzin Ablacığım, bundan bir süre önce kaçırılan genç bir kızın haberi tüm gazetelerin baş sayfalarında yer almıştı. Yakında dizisi yapılır da, o genç arkadaşımız da başrol oynarsa inanın hiç şaşırmam.
Oysa ortada ne tecavüz var, ne kaçırılma. Sen sevenlerden anlarsın; hergün bu konuda yüzlerce mektup alıyorsun. Bence bu olay sadece seven bir delikanlının hikayesi. Ama bazen öyle hikayeler var ki, insanın kanını donduruyor.
Bu sabah ben de, eşim de güne ağlayarak başladık canım ablam. Üstelik bu haberin içeriksiz olması beni üzdü. Oysa ayrıntılı olmalıydı. Bu haber senin de gözünden kaçmamıştır.
Henüz 12 yaşında, kemik kanserine karşı hayatta kalma mücadelesi veren, çocuğunun ölümünü göze alarak, tedavisi için toplanan 40 milyarı alıp, sevgilisi ile kayıplara karışan cani baba konusu. İşte budur günlerce konu edilmesi gereken.
Türkiye’nin her tarafına resimleri dağıtılarak, resmin üstüne ‘Evlat katili’ yazılıp, cezaevine girmesi gereken.
Bu olayın üstüne gidilerek bir sağduyu örneği sergilenmeli. İşte benim sizinle paylaşmak istediğim duygularım bunlar ablacığım.
MEHMET KIR / BELÇİKA
Sevgili okurum, aynı şeyleri hissetmek, aynı acıları yaşamak bana yıllardır artık sizlerle bütünleştiğimizi düşündürüyor.
Bunca emeklerle toplanan bu paraya umut bağlamış bir ana-oğul, şu anda ne durumda? Kim onlara yardım edecek? Polis bu adamı yakalayabilecek mi? Yakalasa da, iş işten geçmiş mi olacak?
Bu nasıl bir babadır? Nasıl insanlıktır? Bu adam gönül rahatlığıyla bu parayı yiyebilecek mi? Hayret ki hayret !!!