Küçük çocuk ve ayakkabı satıcısı

İşte size yine sıcacık bir öykü. Belki yine yüreğinizi biraz buracak ama mutlaka içinizde bir yerlere dokunacak.

Zaten bilmem farkında mısınız, zaman zaman burada sizlerle, hálá bu dünyada insan olma vasıflarını kaybetmemiş, insan gibi insanlar olduğunu ispat edecek öyküleri paylaşmaya çalışıyorum. Belki biraz canınızı acıtıyorum, belki gözlerinizi sulandırıyorum ama biliyorum ki beni anlıyorsunuz. Beni okuyorsanız, beni tanıyorsunuz artık. Ve biliyorsunuz ki bu köşeyi yazan, tüm duygularını sizlerle paylaşan bu kadın hálá umutlarını kaybetmedi. Hálá şahit olduğu tüm olumsuzluklara rağmen insanlara inanıyor. Gençlere inanıyor, okurlarına inanıyor.

İşte bakın, bu sadece bir öykü bile olsa, bu dünyada hálá böyle birileri olduğunu düşünmek, Tanrı’nın o inanılmaz bağışlayıcılığını görmek ne büyük mutluluk değil mi? Ama ne yazık ki bu güzel öykünün yazarını bilmiyorum.

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyrediyordu. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar çok sayılmazdı ama küçük bir dükkán için yeterliydi. Ayakkabıların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneğine dayanıyordu. Hem de güçlükle. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.

Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkándan dışarı fırlayıp, "Küçüüük!" diye seslendi. "Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!" Çocuk, ona dönerek, "Gerçekten çok güzeller" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik." "Bence önemli değil" diye atıldı satıcı. "Bu dünyada her şeyiyle tam olan kimse yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."

Küçük çocuk bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsaydı." Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp, "Anlayamadım" dedi. "Neden öyle olsun ki?" "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer vicdanımız yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklarımız yoksa problem değil. Zaten orada tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükáfat görecekler. "

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrini işaret ederek "Baktığın ayakkabı sana yakışır" dedi. "Denemek ister misin?" Çocuk, başını eğip, "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi. "Almam mümkün değil ki!" "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım" dedi adam. "Bu durumda 20 lira olur. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder." Çocuk hálá düşünceliydi. "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz ki!" dedi, "Onu kim alacak?" "Amma yaptın ha" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."

Küçük çocuğun aklı yatmıştı. Adam, devam ederek "Öğrencisin değil mi?" diye sordu. "İkiye gidiyorum" diye atıldı çocuk. "Tamam işte" dedi adam. "5 lira da öğrenci indirimi yapsak, geriye kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkána girdi. Raflar, çocuğun beğendiği model ayakkabılarla doluydu. Ama satıcı vitrindekini çıkarttı. Bir tabure aldı, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ayağından çıkarttığı eskiyi göstererek "Benim satış işlemim bitti" dedi, "Sen de bana bunu satarsan memnun olurum." "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?" "Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş" dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok herhalde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın bence en az 30-40 lira eder."

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek "Bana göre 20 lira yeterli" dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!" Adam onu kıramayıp parayı aldı. İçi içine sığmıyordu. Bütün mallarını bir günde satsa bile böyle bir mutluluğu bulamazdı.

Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip, "Babam haklıymış" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme gerek yokmuş!"
Yazarın Tüm Yazıları