Yine onlar kazandı ve yine biz kaybettik. Kara’mız, 2006 Dikmen itlafında, Dikmen bölgesinde zehirlenen en az 15-20 köpeğimizden biriydi...
Çağrılan belediye ekiplerinin veterinerlerince hayata döndürülebilen tek köpeğimizdi. Küpeli ve aşılıydı. Tedavisinden sonra iyileştiğinde barınaktan alıp bölgemize getirmek istemedik, çünkü korktuk tekrar zehirlerler diye... Ama o, barınaktan kaçıp tam bir hafta sonra döndü, geldi.
Aradan zaman geçti. Ve Kara’yı yine zehirlediler... Bu kez arkadaşım özel aracıyla Kara’yı özel bir veteriner polikliniğine götürdü. Kara yine hayata tutundu, mücadele etti, kendini bırakmadı kolay kolay. Ama bu kez olmadı. Kara bu kez kurtulamadı. İşte bu kadar basit... Yaşamasına izin vermeyenler için bir pislik daha ortadan kalktı, bizim içinse bir can daha gitti. Bizim yine canımız yandı.
Çok üzgünüz, ama neye yarar? Bunların arkası gelmeyecek ki, soyu tükenmeyecek ki... Kara’yı öldürenler, güvercinlere ekmek veriyor diye arkadaşıma saldıranlarla aynı zihniyetteler. Kara’yı öldürenler, sahipsiz sokak hayvanlarımızı beslemek için gece dışarı çıkan arkadaşımın aracını çizenlerle aynı türden... Kara’yı öldürenler, evlerine kedi-köpek alıp sonra canları sıkılınca veya hayvan sakatlandığında onu sokağa atanlarla aynı kafa yapısına sahip...
Şu mübarek ramazan ayında onları katledenler... Onlar kim olduklarını iyi bilirler! Kara’yı kimin veya kimlerin zehirleyerek öldürdüğünü bilmiyoruz. Ama bunun için tahminde bulunmak zor değil aslında.
Gerek evimizde, gerek sokakta, gerekse barınaklarda göz kulak olduğumuz birçok can var. Biz yine elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar onları yaşatmak için uğraşacağız. Kara gibi ilgilendiğimiz Badiş’in akıbetini ise yeni öğrendik. Badiş şu anda bir işyerinde bakılıyor.
Bizimle birlikte ona göz kulak olan bir gecekondu sahibi, çevre sakinleri şikayet edince Badiş’i götürmüş. Tabii çocukların elinde hırpalanmasındansa, daha önemlisi Kara gibi bir sonu olmasındansa, işyerinde bakılması sevindirici bir gelişme...
TUĞBA VELDET, LELYA-ZEYTİN-HAYTA
Sevgili hayvandostlarım, bu insanlar ne yazık ki her an, her yerde bizim çevremizdeler. Size bu satırları yazmak için oturmadan sadece birkaç dakika önce başıma gelen bir olayı anlatayım: Şu sıralar yaşadığım Muğla-Datça caddelerinde, kasaptan aldığım etleri oracıkta bulunan köpeklere veriyordum. Bir de patlamış bir karton kutu sütü içiriyordum. Birden karşımda bir adam belirdi. "Hah! Besle besle... Sen şimdi çekip gideceksin, ben bu kış onların hepsini zehirleyeceğim, seneye bir tanesini bile bulamayacaksın. Zehirlerini satın aldım bile" dedi. (Bu arada gerçekten de geçen yıldan bu yana, her yerde olduğu gibi Datça’da da köpek nüfusu gözle görülür derecede azalmış durumda...)
Ben ki beddua etmenin ne kadar günah olduğunu bilir ve çok korkarım, ben ki her şeye rağmen insanları severim... Gözüm dönmüş olacak; "Ne biliyorsun bu kışa kadar yaşayacağını? Dilerim onları zehirleme fırsatın olmaz" diye bağırdım adamın suratına... Yüzümde nasıl bir ifade varsa artık, adam cevap bile vermeden, arkasına bakmadan çekip gitti.
Çevremdeki insanlar bir garip baktılar bana... Çoğu "Ne deliler var" demiştir mutlaka...
Hadi belediyelerle dişe diş mücadele etmeye çalışıyoruz da, bu hayvanlara yaşam hakkı tanımayan kimliksiz düşmanlarla nasıl mücadele edeceğiz? Yine pek çok Kara’nın ardından gözyaşı dökeceğiz anlaşılan!
Babamla problemim hiç bitmiyor
Sevgili Güzin Abla, ben de diğer okurlarınız gibi derdimi size anlatmak, akıl danışmak istedim.
Ben parçalanmış bir ailenin tek çocuğuyum. 10 yaşımdan beri annemle yaşıyorum ve şu an 18’imdeyim. Babamla aramızda çok ciddi problemler var. Sadece haftada bir görüştüğümüz halde küçüklüğümden beri baba baskısıyla yaşıyorum. Hayatımla ilgili hiçbir tercihi ben yapamadım.
Nasıl olsa babam izin vermez diye düşündüğümden, mesleğimle ilgili hayal bile kuramadım! Babamın istediği üniversitede, onun istediği bölümü okuyorum. O ne derse onu yapıyorum. Telefonla bile görüşmememize rağmen baskısını üzerimde hissediyorum.
Diğer taraftan onu arayıp sormamamdan şikayetçi. Şunu da anlayamıyorum; peki neden o beni hiç aramıyor? Bu aileyi dağıtan iki insandan biri o değil mi? Benim yanımda olması, ikimizin arasındaki bağı koruması gereken o değil mi?
Ben de isterdim mutlu bir ailem olsun, ama maalesef olamadı. Niye bunun tüm sorumluluğu benim üzerimde? Hayattan hiç beklentim kalmadı. Ne olur yardım edin.
RUMUZ: PARÇALANMIŞ KALP
Sevgili kızım, parçalanmış ailenin tek çocuğu olmanın zorluğunu ben de iyi bilirim... Ancak şükürler olsun ki rahmetli annem bana bu sıkıntıyı hissettirmemek için elinden geleni yaptı. Babasızlığı, boşanmış bir ailenin çocuğu olmanın ezikliğini, elinden geldiğince yaşatmamaya çalıştı bana... Yine de zaman zaman canımın yandığı anlar olmuştur.
Ama senin durumun sanırım biraz da annenin bu baskıyı sana hissettirip, seni bu şekilde, bu korkuyla eğitmek istemesinden kaynaklanıyor. Hayatına babanın karışmasını engellemek ve sana söz hakkı tanımak isteseydi, senin yanında olurdu. Seni sadece haftada bir gören, telefonda bile görüşmediğin bir babanın, kişiliğini silmek istercesine seni bu kadar yasaklarla boğması pek mantıklı görünmüyor.
Annen sanırım dizginleri babanın eline bırakmış, kendi pek fazla sorumluluk almak istememiş. Artık 18 yaşındasın ve bazı kararları kendin alabilecek durumdasın. Biraz toparlan güzel kızım...
Bakire çıkmadığı aklıma geldiğinde çıldırıyorum
Sevgili Güzin Ablam, çoğu insan namusun iki bacak arasında olmadığını söylese de bence kendilerini kandırıyorlar. Bu öyle büyük bir sorun ki, anlatamam...
Ben 27 yaşında ve iki yıllık evli bir gencim. Eşimi çok sevsem de onunla ilişki kuramıyorum. Evlendiğimde bakire çıkmadığı aklıma geldiğinde çıldıracak gibi oluyorum. Onu görmek bile istemiyorum. Bu berbat bir duygu, anlatılır gibi değil.
RUMUZ: SERKANEERD
Sevgili oğlum, eşinin hatası sana bunu evlenmeden önce söylememiş olması... Evlendikten sonra da mı anlatmadı? Eminim korkmuştur. Ona haksızlık etmemelisin.
Eğer bu durumu kabullenemiyorsan, boşan. Kızcağıza da eziyet çektirip durma. Kim bilir nasıl üzülüyordur... Hem sen evlendiğinde bakire çıkan her kızın, daha önce hiçbir şey yaşamamış olduğuna mı inanıyorsun?