Köşenizi okudukça aslında toplumumuzun birçok konuda bilinçsiz olduğunu görerek, üzülmemek elde değil. Bizler ne yazık ki tüm toplumun çevremizde bulunan insanlardan meydana geldiğini sanıyoruz. Ve bazı sorunların hep başkalarının başına geldiğini düşünüyoruz.
Annemize birkaç ay önce meme kanseri teşhisi konduğunda bu hastalık hakkında en ufak bir bilgi sahibi değildik. Korkunç gerçekle yüzleştiğimizde ise bunu anlamış olduk.
Çok zor günler geçirdik ama annem gerçekten şanslıydı. Çünkü erken teşhis sayesinde ameliyatla kurtuldu. Kadın doğum uzmanına gittiğinde mamografide acı gerçekle karşılaştık. Doktorlar bizim de risk altında olduğumuzu söylediler. Kızkardeşim ve ben henüz genç ve bekar olmamıza rağmen hemen ultrason çektirdik, her sene de aynı muayeneden geçip kendimizi kontrol altında tutacağız. Belki risk altındayız ama her yıl kontrolden geçeceğimiz için diğer insanlara oranla tedavi şansımız yüksek. Sonuçta öğrendik ki 20’li yaşlardaki tüm genç kız ve kadınlar elleriyle kendi kendilerini sık sık muayene etmeliler. 30’lu yaşlarda ise sonografiyle kontrol edilmeliler, kuşku görülürse mamografi çektirsinler. 40 yaş üzeri ve menopoz sonrasında ise mutlaka yılda bir mamografi yaptırmayı adet edinsinler. Meme kanseri erken teşhis sayesinde tedavisi mümkün olan bir hastalık. Bu bilgileri sizinle ve okurlarınızla paylaşmak istedim
RUMUZ: SAĞLIK ÖNEMLİ
Sevgili okurum, çok teşekkürler. Ben de bu konuya, bana mail yoluyla ulaşan bazı bilgileri ekleyeceğim. International Wellness Directory tarafından yayılan bilgilerde; "Kanserin beslenmesine izin vermeyin" deniliyor. Bilim adamları kanser hücrelerinin şekerle beslendiği konusunda uyarıyor:
"Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Vücudun proteinlerden glükoneogenez işlemiyle, şeker elde etmesi sayesinde bu şeker kanseri besler."
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, "Un ve şekerden kaçınarak ensülin direncini yenin" diyor ve ekliyor:
"Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ’light’ yiyecek ve içecek tüketmeyin. Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın. Bol taze sebze ve meyve yiyin. Yeterli Omega-3 alın; sadece zeytinyağı ve doğal hayvani yağları yiyin. Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin. Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin. Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin. Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin. Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!) Stresten uzak durun. İyi uyuyun. Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun. Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Hızlı pişirme yöntemleri kullanmayın. Toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin."
Sizce de aşkın yaşı var mıdır
Güzin Abla, durumumla ne sıklıkta karşılaştınız bilmiyorum ama bu benim için hele ki kendinden 5 yaş büyük birini dahi yaşlı gören ve evlenmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen birisi için oldukça karmaşık ve içinden çıkılmaz bir durum.
Ben 24 yaşında ve yüksek lisans öğrencisi bir genç kızım. Bundan yaklaşık 6 ay önce katıldığım bir seminerde benden 32 yaş büyük birine aşık oldum. Kendisi yabancı uyruklu ama yaklaşık 2 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Ona aşık olmamın sebebi, onun çevremdeki birçok gençten çok daha genç olması. Fiziki açıdan yaşlı olabilir, ama ruhen gerçekten çok genç. Önceleri ona karşı ilgimin bir babaya beslenen sevgi şeklinde olduğunu sandım. Ancak sonradan böyle olmadığını anladım. Ona karşı hissettiklerim, baba şefkatine duyulan istekten çok, karşı cinse duyulan sevgiye benziyordu. Kendisi zaman zaman iş vesilesiyle yaşadığım kente geliyor ve her gelişinde mutlaka ortak arkadaşlar vasıtası ile görüşüyoruz. Benim anladığım, onun da bana karşı bir şeyler hissettiği. Çünkü bana yaklaşımı, diğer hanım arkadaşlara yaklaşımından çok daha farklı. Ancak, şunu da hissediyorum ki, o da benim gibi aradaki yaş farkından rahatsız, daha da önemlisi benim onu reddetmemden korkuyor. Gerçi aynı şeyi ben de düşünüyor ve korkuyorum. Eğer ona yaklaşırsam, duygularımı belli edersem, eğer bana karşı benim sandığım gibi bir şeyler hissetmiyorsa, hem rezil olacağım, hem de onu tamamen kaybedeceğim.
Ancak, eğer o da benden hoşlanıyorsa, bunu bana söylese bile, onunla nasıl bir birliktelik yaşabilirim ki? Biliyorsunuz, bizim toplumumuzda kendinden yaşça çok büyük birisiyle evlenmek hiç de hoş karşılanmaz. Mutlaka bunun altında maddiyat veya başka nedenler aranır. Ki, ben de böyle bir çevrede yetişmiş biri olarak onu aileme nasıl kabul ettirebilirim? Biliyorum, hep olasılıklar üzerinde duruyorum, ya da başka bir tabirle dereyi görmeden paçaları sıvıyorum. Ama bazen, hayallerin gerçek olması için önümüzdeki engellerin de temizlenmesi gerekmez mi? Bana yardımcı olursanız çok sevinirim.
RUMUZ: PERİ PERİ
Doğrusu ya kızım, bu soruna ne diyeceğimi bilemiyorum. Tamam bazen 10-15 yaş fark için, aşkın yaşı yoktur, böyle de mutlu olunur diyorum ama, bu senin durumun oldukça şaşırtıcı.
Aslına bakarsan, bu adam senin baban yaşında. Belki ruhen genç olabilir, ya da gerçekten senin için pek çok gençten daha canlı ve hayat dolu olabilir, ama sonuçta ortada kaçınılmaz bir gerçek var. Ona karşı bir çekilme hissedebilirsin, belki yakışıklı oluşu, ya da engin bilgisi, kültürü, sana çok çekici gelmiş olabilir. Ama unutma ki, onun belirli bir yaşı var. Zaman içinde sana hitap edemeyecektir. Üstelik belki de kendi kendine gelin güvey oluyorsundur. Bu adam yaşı gereği büyük ihtimalle evlidir, çocukları vardır, kendi özel yaşamı vardır. Belki ailesi yurtdışındadır. Buradaki görevi gereği onlarla birlikte yaşamıyordur. Bütün bunları göz önünde bulundurmalısın. Kendini boş bir hayale kaptırdığını hissediyorum. Bence onun geniş kültüründen, dostluğundan, arkadaşlığından yararlanmaya bakmalı, ama gönlünü kaptırmaktan kaçınmalısın.