Paylaş
Çünkü öyle çok dert, acı var ki dosyalarımda... Ama bazen de hem sizi bunaltmamak hem de kendime ve sizlere biraz olsun değişik ışıltılar saçmak için bu güzel öykülere yer vermek geliyor içimden... Yaz aylarına girdiğimiz şu sıralarda insana yeni umutlar veren bu güzel öyküyü de sevmenin insanı yücelttiğini anlatan diğerini de umarım beğenirsiniz.
Düşüncelerimize yaz gelsin
Ilk defa, sıcak yaz ikindilerinden birinde fark ettim. Cılız kolları ve incecik parmaklarıyla, kendisine en yakın olana tutunuyor. Tıpkı bir bebeğin annesine tutunması gibi. Sonra tutunduğu yere yavaşça kollarını uzatıyor. Hemen gövdesinin uç kısmını dolayıp iyice sarılıyor, yükseliyor ve parmakları yeni yerlere uzanıyor; tekrar tutunabilmek için.
Balkon duvarına sarılarak büyümeye çalışan asmayı izliyorum. Artık, yeşil yapraklarının gölgesinde oturabiliyoruz. Oysa beş ay önce, tüm çıplaklığıyla direnmeye çalışıyordu kış soğuğuna. Kış mevsimini kazasız belasız atlatıp bahara kavuştuğunda, tekrar canlanıp yeşermişti. Her kış ayazında, zorluklara karşı koyarken direniyor; bahar geldiğinde yaşama gücüne tekrar kavuşuyordu. Incecik bedeni yeşil yapraklara bürünerek büyüyordu. Gövdesi biraz daha kalınlaşıp; kabuğu lif lif olmuştu.
Ne kadar benzerliği vardır bilemem ama, bana insan hayatını hatırlattı; asmanın yaşam süreci. Insan, düşüncelerine bahar geldiğinde, hedefine ulaşmak için umutlarına tutunur ya hani... Sonra yaz gelir düşüncelerine ve bu defa umutlarına tutunarak hedefine ulaşır. Yeni umutlar belirir düşüncelerinde; yeni hedefler doğuran. Insan yaşamı sürüp gider umutları ve hedefleri doğrultusunda. Yeşil yapraklara bürünmüş asmanın bedeni gibi coşkuludur insanın düşünceleri; eğer umutları varsa.
Gökyüzünden tek tek yıldızları toplar kucağına umutları olan insan. Kara kışın ayazı zamansız bastırır da umutları kararırsa eğer topladığı tüm yıldızları dağılıp gider kucağından. Hedefini yitirir, yaşama sevinciyle birlikte. Umutlarının üzerini önce gri bulutlarla örter; sonra kara kış gelir düşüncelerine ve umutlarını dondurur. Bu arada kalınlaşır yüreği, sonra da kabuk bağlamaya başlar; asmanın gövdesi gibi kalınlaşır yüreği ve kabuğu lif lif olur. Yeniden doğan bahar güneşi gibi, tekrar umutları oluşur zamanla insanın. Ardından düşüncelerine tekrar yaz gelir. Aynı gökyüzünden, aynı ışıltılı yıldızları toplar; tekrar tekrar...
Kim bilir kaç kez tekrarlanır insan hayatı boyunca; gök yüzünden yıldızların tek tek toplanıp , umutlar karardığında kucağımızdan saçılıp dökülüvermesi. Her defasında bir kat daha kabuk bağlar ve kalınlaşır yürek. Zamanla; umutlarımıza hep kara kışın ayazı eser. Yaz hep gecikmeli gelir düşüncelerimize.
Umutlarımız kara kışlarda kalmasın. En uzun gecikmelerin sonunda bile olsa; yaz gelsin düşüncelerimize. Ve lütfen son bir kez daha yüreğimizdeki lif lif olmuş kabukları sıyırıp atmayı deneyelim...
EMEL AYGÖREN ŞEN
Kenelerle ilgili önemli bir uyarı daha
Kene vücudunuza yapıştığı zaman sıvı sabunlu pamuk tarafından kaplanması ile kenenin kendiliğinde sizi bırakacağını öneren bir mail dolaşmakta. Bu son derece sakıncalı ve yanlıştır. Çünkü kimyasal bir madde ile temas eden ve strese giren kene tüm zararlı ifrazatını vücudunuza boşaltacaktır. Bu yüzden usulüne uygun çıkarmayı bilmiyorsanız (ki çarşamba günkü Hürriyet’te bu amaçla bir kart geliştirildiği haberi vardı) en yakın sağlık kuruluşuna başvurup bir doktor tarafından çıkarılmasını sağlayınız.
DR. BEYHAN IŞIK
Sevdikçe kalbiniz yücelir
Pek çok insan tanıdım; yaptıklarının onları nereye götüreceğini bilmeden adım atan hatta koşan insanlar vardı. Şimdi hepsi yok oldu, kayboldu; neden ve niçin yaşadığını bilmeyen tüm insanlar kayboldu. Bir tanesi vardı yıllar önce karşılaşmıştık. Öyle içten ve öyle güzel bakıyordu ki insanın gözlerine... Öyle samimi ve sevecendi ki bir anda tüm benliğimi kapladı. Aşık oldum. Hayatımda ilk defa ve sadece bir kez öyle hissettim. Kendisiyle yakınlaştık, mutlu bir beraberliğe başladık. Ona her dokunduğumda sevginin ne kadar sonsuz olduğunu hissediyordum. Sevdikçe kalbimin ne kadar büyüdüğünü de...
Konuşmaya başladığımızda ben hep onunla ilgili hayallerimden, evimizden, çocuklarımızdan bahsediyordum. O ise her seferinde korkuyor ve hemen kaçıyordu. Düşündüm çok düşündüm hep bu kaçmaların ardında ne olduğunu merak ettim ve sonunda anladım. Çünkü o hiçbir zaman düşünmemişti sonumuzu. Yarını düşünmemişti. Gerçekte hayatın ne kadar kısa olduğunu hiç anlamak istememişti. Bunları onunla paylaştıktan sonra beni hiç aramadı. Yok oldu, silindi adeta. Gündüzlerde güneşimi, gecelerde ışığımı kaybetmiş gibiydim. Gençliğimden bugünlere kalan en güzel hatıra onunla geçirdiğim güzel günler oldu.
Yıllar sonra bir gün karşılaştık. Ben evlenmiştim o ise hálá evlenmemişti. Hálá onu sevenlerden kaçıyordu. Sevgiyi keşfedememiş kendinde, ruhuna hep eziyet etmiş ve hep sınırlamıştı kendini. Artık biliyorum ki benim büyük aşkım böyle ölecek... Sevgiyi tadamadan, aşkı bilemeden... Aslında yapılması gereken çok basit; hayat bu kadar kısayken önce kendimizi tanımalıyız, ruhumuzun derinliklerinde doğru yola çıkmalıyız. Sonra bize bir adım atanlara biz koşmalıyız. Mutlu geçirmeliyiz günlerimizi ve ne olursa olsun yılmamalıyız, dolu dolu yaşamalıyız hayatımızı, davamızdan dönmemeli direnmeliyiz sonuna kadar. Yoksa benim büyük aşkım gibi yalnız ve mutsuz yaşlanıp, kaybolup gideriz.
RUMUZ: GÜLLER VE OTLAR
Paylaş