Paylaş
Yaşları ilerleyip torun torbaya karışsalar bile yiyip içtiğine dikkat eden, pantolonuna uyacak bluzu seçen, saçlarını şarap kızılına yahut platin sarısına boyatmakta beis görmeyen, ellerinin üzeri güneşle ve geçen zamanla beneklenip buruşsa da onları özenle kremleyen, cümle sonlarına muzipçe “şekerim” kelimesini ekleyen, hayvanları, çiçekleri ve çocukları sevmekten vazgeçmeyen kadınlar...
Umudunu ve şükrünü asla yitirmeyen, yaşa bağlı ağrı ve sızılar yaşasa da bunu belli etmeyen, bu ağrı ve sızıları yaşamın güzelliklerini ve renklerini görmeye engel meseleler saymayan, yaşam deneyimlerini üstüne başına, gözündeki ışıltıya gülüşüne ve etrafa saçtığı pozitif elektriğe yansıtan kadınlar...
Tevekkülü her şeye sarmalayıp sade ve doğal bir olgunlukla hayatın getirdiklerini kabullenen ama bir kedi teslimiyetiyle uysalca ve sevinçle yaşayan kadınlar...
Onları seviyorum ve onlara baktıkça, yorulup nefeslenmek için oturduğum köşeden dimdik ayağa fırlıyorum.
Bana hayatın parlak ve cilalı kısmını gösteriyor böyle kadınlar. Hayatın her şeye rağmen yaşanılır olduğunu, yaşanmaz olacak kadar zorlayıcı kısımları ise sabır ve metanetle bekleyerek atlatmak gerektiğini, ne olursa olsun can çıkmadan umudun ve koşturmanın bitmeyeceğini ve bitmemesi gerektiğini anlatıyorlar sessiz bir alfabeyle...
Yaşı ilerlediği halde rimel markası soran, “Pabuçların harikaymış şekerim nerden?” diye sıkıştıran, mutluluk saçan kadınları seviyorum...
Vizyonunu hep geniş tutan, tükenmeyen bir merakla etrafı gözlemleyen, ülkeler aşan, insanlara karşı duyarlı ve algıları hep açık, yürürken yere değil, dimdik karşıya bakan, insanların gözlerinin içine bakan, yaşamanın bir sanat olduğunu içine sindirmiş ve tam da bu yüzden yüzü, sürdüğü parlatıcı sebebiyle değil, yaşama olan tutkusu ve temiz kalbi yüzünden ışıl ışıl parlayan kadınları seviyorum...
Edasını ve işvesini hiç yitirmeyen, baktıkça insanın içine yaşam enerjisi pompalayan, fularını ayakkabısına uyduran, sabah uyanır uyanmaz günlerden pazar olsa bile kırmızı rujunu sürüp sallantılı küpelerini takan, evin içinde dans edip şarkı söyleyerek dolanan, yeni aldığı pabuçlarını giymek için ertesi günü bekleyemeyip, giyip evin içinde onlarla gezinen kadınları seviyorum. Çünkü bu yaşama olan tutkunun sönmediğinin belirtisi, biliyorum.
Yaşamla bağını kesmeyen, hayatı, Allah’ın bir zuhuru olduğu için seven, olgun, sevinç dolu, algıları açık, nazik, anlayışlı, dişi, bakımlı, enerji dolu, mızmızlanmayan, ağlamayan, hem çocuksu, hem de güçlü, rengarenk ve gülüşü zengin kadınları seviyorum...
Ne olursa olsun “Vakit çok geç” demeyen, hayatı bir şarkı gibi söyleyen, yaşı geçse de ruhu geçmeyen kadınlar...
İşte ben bu kadınları seviyorum ve onlar gibi olmaya çalışıyorum.
◊ Jülide Doğu
YANIT
Harikasınız Jülide Hanım... Tam da düşünceme uygun bir yaşlılık yazısı bu. Ellerinize sağlık. Günümüzün yaşlanmayan kadınını ne güzel anlatmışsınız. Kaleminiz gerçekten çok iyi, tam da benim hayalimdeki bizim yaşların anneanne ve babaannelerini yansıtmışsınız.
Yalnız bizim yaşlarımızdakileri değil, tüm kadınları ilgilendiren, gençlerin de bu yazıdan öğrenecekleri çok şey var... Onlara güzel yaşlanma kurallarını öğretiyor.
Aslında benim söylemek istediklerimi çok güzel ifade etmişsiniz. Köşeme gelen pek çok yürek burkan yaşam öykülerinin yanına arada bir böyle umut veren yazılar eklemek bana da iyi geliyor. Sağ olun, var olun...
Paylaş