Bugün 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü... Türlü yöntemlerle yok ettiğimiz, yaşam hakkını bile ellerinden aldığımız hayvanların, aslında olmayan haklarının günü.
Biz bir avuç insan; her ne kadar onlar için çırpınıp dursak da, büyük çoğunluk onların kökünü kazımaya kararlı. Ama işte yine de o sevgili canlar için yazıyoruz. Çünkü bizim de tek silahımız bu.
Yine buruk bir 4 Ekim
TBMM, 2004 Ağustos ayında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nu kabul etti. Bu yasa hayvanların yaşam haklarının korunmasını tam anlamıyla sağlayamadığı gibi, bunun ötesinde barınak ve sokaklarda hayvanlara karşı vahşeti daha da artırmıştır.
Yine buruk bir 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü münasebetiyle mesajlar verilecek, onların da birer canlı olduğunu unutan bazı insanlara, hayvanların da kalpleri, damarlarında akan kanları, duyguları olduğu hatırlatılacak. Ve biz hayvan hakları savunucuları, yurdumuzun her yanından gelen hayvan katliam haberlerine rağmen haklı mücadelemize devam ederek, hayvanlara yönelik şiddeti önlemeye çalışacağız.
Uluslararası Hayvan Hakları Deklarasyonu’nun imzalanması ve TBMM’nin Hayvanları Koruma Kanunu’nu çıkarmasının ardından giderek artan hayvanlara yönelik şiddet; duyarsız kalan kanun yapıcı ve uygulayıcılarının tutumları, bizleri umutsuzluğa sürüklüyor. AB uyum paketi çerçevesinde çıkarıldığına inandığımız bu kanun eğer işlevsellikten uzaksa, bizler neye, kimlere güveneceğiz?
Şiddet, işkence, itlaf, barınakların tarif edilemez kötü şartları, hayvanların zehirlenip vurularak öldürülmeleri, yasaya karşı suçlar olarak belleklere kazınıyor.
İnsanlığa, çağdaşlığa, Müslümanlığa aykırılığı kadar, Avrupa Birliği’ne adaylık sürecindeki bir ülkeye de yakışmayan çaresiz hayvanların görüntüleri, bizleri utandırıyor. n Hülya Alpgiray / ASKOD Baskan Yrd. www.askod.org
İnsan doğada yalnız kalacak
Allah’ın nezdinde tüm canlılar birdir. Elbette insan bunların en gelişmiş olanıdır, çünkü onu farklı kılan zekasıdır. Ancak bu onun diğer tüm canlılardan üstün olduğu, onlara eziyet edebileceği ve hatta öldürebileceği anlamına gelmez.
Eğer belgeselleri izliyorsanız tüm hayvanların zekalarının da yabana atılmayacak düzeyde olduğunu, anne-baba olduklarını ve yavrularına sahip çıktıklarını, kendi içlerinde bir yaşam düzeni bulunduğunu görebilirsiniz.
İnsan, zekası ile hem doğaya hem de o doğanın parçası olan her türlü varlığa sahip çıkmak ve korumak zorundadır. Korumadığı takdirde bozulan dengenin bizleri de vuracağı ise bir gerçek. Nitekim günümüzde insanın sınırlanamayan hırsı ile doğada tüm kaynakları sorumsuzca tükettiği görülüyor. Bu durumda ne su kaynakları, ne yeraltı kaynakları ne de doğanın süsü olan bitkiler, ormanlar ve hayvanlar kalacak... n Celal E.
Hayvan hayatına önem verilmeli
Türkiye’de yaşıyor olup da çevrenize, bitkilere, doğada var olan her canlıya duyarlı olmak başa bela. Beladan da öte bitmek tükenmek bilmeyen ıstırap kaynağı... Haksızlığa uğrayan, ağızları var dilleri yok sahipsiz canlar için çabalamak, çabaladıkça çaresiz kalmak kaderimiz...
Toprağın altına canlı köpek yavruları gömen zihniyetle, zehirli atık varilleri gömen zihniyet nasıl da benzerlik gösteriyor. Her ikisi de canlı hayatını hiçe sayanların marifeti değil mi? Hayvan hayatına değer vermeyenler, insan yaşamına değer verir mi?
Ne yazık ki, aydın kesimden pek çok kişi bu kavramların birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunun farkında bile değil. Her zamanki şanssız söylemleriyle "insana ait sorunlar varken hayvanlarla mı uğraşılsın" diye bu yanlış düşüncelerini savunup dururlar. Serçenin kanadını incitmeyen, karıncaya hor bakmayan öylesine az sayıda insan var ki... İşte o yüzdendir ki insanı incitmeyen, ona kıyamayan çok az sayıda insan var artık.