Bugün anneler için yazıyoruz

Annemsiz geçen ikinci Anneler Günüm... Annemi yalnızca bugün mü hatırlıyorum ben.

Hayır, onu anmadığım, düşünmediğim, sık sık da gözlerimi buğulandırmadığım an yok ki... Yalnızca Kelebek’in bize ayrılan köşesindeki resmine bakıp, geçmişe dalıyorum. Yıllar nasıl da geçti... Aynı zamanda çalışma odamın duvarını süsleyen bu fotoğraf, hemen hemen 30 yıllık. Anacağım 55 yaşlarındaydı, hálá güzel, hálá asil, hálá çok gençti. Kimse ona 55 yaşında demezdi.

Ama işte hayat süratle kayıyor parmaklarımızın arasından... Bugün benim gibi anneleri hayatta olmayan okurlarıma, anne ve anneanne olmanın da ayrı bir mutluluğu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Aşağıdaki birbirinden duygulu yazılar sizi üzmesin; şimdi işte sıra bizde; biz annelerimizin yerini aldık... Ne mutlu ki bizi düşünen, Anneler Günümüzü kutlayan evlatlarımız, yakınlarımız, yeğenlerimiz var... Siz gençler; yarın unutulmak istemiyorsanız, bugün sevdiklerinizin Anneler Günü’nü kutlamayı unutmayın.


Seni çok özlüyorum

Sevgili Güzin Abla; sanıyorum her yıl olduğu gibi bu yıl da Hürriyet gazetesi "Anneler Günü" için özel sayfalar hazırlayacak. Ben de senin aracılığınla bana ait olan bir yazıyı gönderiyorum. Özellikle de seni seçtim çünkü biliyorum ki bu konularda çok duyarlısın.

"Bir gün yokluğa mektup yazacaksın deselerdi inanmazdım anne. Çocuk aklımla kendime sordum. Anne dedikleri şey elle tutulmayan, gözle görülmeyen Tanrı gibi midir diye... Cevabını veremedim anne. Başka çocuklar gibi canım yandığında da sana seslenemedim. Kötülükler rüyalarımı işgal ettiklerinde de sen yoktun anne.

Biliyor musun her sene mayısın ikinci pazarı gelmesin istiyorum. Ellerinde çiçek, hediye paketi olanlar da canımı acıtıyor anne. Görsel medyadan da uzak durmak az da olsa rahatlatıyor beni.

Neden yoksun anne... Çocuklar bedel öder mi çocuk yaşta, ben neyin bedelini ödüyorum anne.

Yokluğa mektup yazıyorum anne; bir dolu sensizlikle konuşuyorum yüreğimde. Ben soruyorum, ben cevaplıyorum ve sorularımın cevabı hep, "Ben kendimi kandırıyorum" oluyor. Aynada yüzleşiyorum kendimle. Adına yüzleşmek denirse... Baktıkça seni çiziyorum hayalimde, nasıl biriydi, neler almıştım ondan kendime, hangi güzel yanlarını katmıştım aynadaki bana...

Sordukça acı çekiyorum, sordukça yanımda olmanı istiyorum. Ne çok cevapsız soru var hayatımda bir bilsen. Bir bilsen ne çok sorulmamış soruların korkağı olduğumu.

Yokluğa mektup yazıyorum anne. Biliyorum sensizlik sonsuz bir yokluğun adı gibi. Biliyorum sensizlik aldığım nefesin canımı acıtması gibi. Duygularım beni anlamıyor. Faili meçhul özlemler yaşıyorum. Rüzgar dokunsa saçlarıma, ben sende yoğunlaşıyorum. Yağmur ıslatsa bedenimi, ben sende ağlıyorum. Güneş ısıtsa yüreğimi ben sana eriyorum. Yokluğa mektup yazıyorum anne...

Ve yazdıkça bana yakınlaşan seni hissediyorum. Yazdıkça o lanet olası sensizlikten arınıyorum.

Seni çok özlüyorum anne..."

PİYALE ETGİNTOĞRUL

Annem ölmedi değil mi

İnanmıyorum hálá... İnanamadım. İnanmayacağım. Sanki evimizin sokağına girdiğim an perşembe pazarından aldığımız tül perdenin ardından bakacak gibi o. Sanki köhnemiş tahta kapımızın sürgüsünü açıp karşıma çıkacakmış gibi o. "Aman da guzularım gelmiş" diyecekmiş gibi. Sarılıp öpecekmiş gibi... Söyleyin bu bir düş olmalı. Bu bir karabasan. Şaka bu; annem ölmedi değil mi?..

O telefon hiç çalmadı. "Çabuk köye gel, annen çok hasta" demedi yengem. Ambulansın sirenleri hiç çalmadı. O ambulans bizim eve varmadı, değil mi... Bu yangın yeri bizim evimiz değil, bu haykırışlar yan mahalleden yükseliyor değil mi... Uyanamadım sanki uykulardan. Açamıyorum gözlerimi... Duyuyor musunuz dostlar, duyuyor musunuz sözlerimi. Annem ölmedi değil mi?..

Birazdan ona gideceğim. Köy arabasını bekliyorum. İlaçlarını aldım. Tansiyon ilacını. Dizlerine musallat olan romatizma ilaçlarını... Annem. Ben öpeceğim ellerini. Ben koklayacağım saçlarını... Aldın mı torununun kamyonunu. Turuncu olacakmış rengi. Aylığı alınca almaya söz vermişti. Kapısını çalıyorum. Neden kilitli böyle. Neden perdeler çekili. Koyu perdeler. Yokluğunu simgeleyen... Komşular "Başın sağ olsun" dediler. Ama annem ölmedi değil mi?..

Tandır ekmeğinin kokusu olurdu bu hanede, bu avluda. Ne vakittir yanmıyor bu tandır. Haydi alevlen, haydi ateşlen ey tandır da, beni utandır. Annemin elleri olurdu tandır üstünde. Ekmekle pişirdiği elleri. Hamura şekil, hamura tat veren elleri... Külü boşaltılmış tandır alevi neylesin.

Ellerinin sinmediği ekmeği oğlun neylesin. Demeyin bana dostlar, demeyin, Allah rahmet eylesin. Ölene söylenir bu. Dönmemek üzere gidene söylenir. Annem gelecek, annem gelecek, bak gelince gücenir. Bu bir düş, bu bir kara basan... Uyandırın beni. Annem ölmedi değil mi?..

Şiirler yazmıştım; alıp karşıma okuyacaktım. Ben okuyacaktım, o bana "canım, ciğerim" diyecekti. Ben okuyacak o benim saçlarıma elini sürecekti. Ben bu şiiri kime haykırayım. Hele bir öldü deyin, yüreğimdeki şairin kalemini kırayım. Birileri su serpsin yüzüme... Annem ölmedi değil mi? İBRAHİM KARAMAN

Kuzucuklarımı koklayamayacağım

Sevgili Güzin Abla, eşimle maddi durumumuzu düzelttikten sonra geç de olsa çocuk sahibi olduk. Hayatımızın en güzel anlarıydı, peş peşe iki kız çocuğu sahibi olmak... Hem de Anneler Günü hediyesiydi onlar bize. Her yıl o gün benim için çifte mutluluktu.Ama eşimin sağlığı bozuldu. Mücadelemde tek başıma kaldım. Sağlık nedeniyle çektiğim krediler çığ gibi büyüdü, inanılmaz borçlara soktu beni. Zaten tutunacak dalım yoktu ve ben çalışmak uğruna çocuklarımdan ayrıldım, ayrı kaldım. Şimdi yine Anneler Günü geldi. Ben çok istememe rağmen çalışmak zorunda olduğum için ve parasızlıktan onları görmeye gidemeyeceğim yine. Kuzucuklarımı koklayamayacağım... Anne olunca beni anlarlar mı bilemiyorum. Bir dahaki yıl onlara kavuşur muyum... Allah kimseyi kuzusundan ayırmasın, bana da güç versin.

RUMUZ: ANNE OLMAK
Yazarın Tüm Yazıları