Biz erkekler gerçekten evlilikten korkuyoruz

Sayın Güzin Abla, bir yazınızda dikkatimi çekti: Bir hanım okuyucunuz, erkek arkadaşının aradan 2 yıl geçmesine rağmen hálá evliliğe yanaşmadığından yakınıyordu.

Biz erkekler gerçekten evlilikten korkuyoruz. Kadınlar imzayı attırıncaya kadar melek gibi davranıyorlar, ama o imza atılıp da "evlilik cüzdanı" denen o belge ele alınınca, kadın bunu o adamın "tapusu" gibi görmeye başlıyor.

"Nasıl olsa adamın "tapu"sunu aldım, artık dişlerimi, pardon, gerçek huylarımı gösterebilirim. Nasıl olsa istese de kolay kolay boşanamaz" diye düşünüyor. Evin yönetimini ve tabii eşinin yönetimini de devraldığını sanıyor. Adama hayatı dar etmeye başlıyor. Adam "ev" denen bir kurallar ve sorumluluklar yumağının içinde kendini buluyor. Aşk, meşk ise flört zamanlarının tatlı bir anısı olarak elini ayağını o evden çekiveriyor.

Ben bunu karikatürize etmek için bir ifade buldum: İ.Ö. ve İ.S... Ama bu İsa’dan önce ve İsa’dan sonra değil, "imza"dan önce ve "imza"dan sonra! İşte bu imzadan sonra korkusu, erkekleri frenleyen en önemli faktörlerden biri... Zira ortada o kadar çok örneği var ki... Bunu flört aşamasını uzatmak da çözemez sanırım... Bir şans mı diyelim? Belki...

Bence "evlilik" müessesesi çatırdıyor. Ama ne yapmak lazım, tam olarak onu ben de bilemiyorum. Belki sizin köşeniz bu konuda bir forum gibi işlev görüp çözüme ışık tutabilir. Olayın nasıl bir sentezle sonuçlanacağını kestirmek olanaksız belki ama bir gerçek ortada; Batı’da başlayan "evliliğin sarsılması süreci" hızlanıyor. Acaba evlilik "yanlış bir şey" mi? Eğer yanlış bir şeyse, doğrusu ne?

Ben erkeklere diyorum: Sakın o imzayı atmayın ya da çok çok düşünerek atın. İki ayrı evde oturarak götürülen birliktelik daha güvenli... Herkes diğerini elinden kaçırmamak için çabalayacaktır çünkü...

n RUMUZ: İMZADAN SONRA


Sevgili oğlum, kadınlar hakkında bu görüşlerinde haklı olabilirsin de, hemcinslerine hiç kıyamamışsın anlaşılan... Sanki onlar birer melek; sankı onlar evlilik öncesindeki gibi ilgili, sevecen, dikkatli, özenli, şefkatli... Erkek de evlendikten sonra kendini bırakıyor, eşine eskisi gibi sevgiyle yaklaşmıyor, bir sevgi sözcüğünü bile esirgiyor. Birden cimrileşiveriyor, kaba saba biri olup çıkıyor.

Dediğin doğru, her iki yönden de evlilikler artık çatırdamakta... Üstelik hiç kimse artık eskisi gibi, bizim büyüklerimiz gibi, her şeyi sineye çekip oturmak istemiyor. Genç kadınlar çalışıp para kazandıkları için "Ne diye çekip oturayım" diyorlar.

Genç erkekler ise çevreleri fıkır fıkır hanımlar dolu olduğundan, "Aman sen de, nasıl olsa başkasını bulurum" deyip çekip gitmekten kaçınmıyorlar. Evet oğlum, durum vahim gerçekten. Bakalım bu konuda okurlarımdan ne gibi yorumlar gelecek...

Durumu iyi biriyle evlenmek istemiştim

Ben 27 yaşındayım ve evlilik arifesindeyim. Şimdiye kadar gerek ailem gerekse çevremde duyduklarım ve gördüklerimden dolayı, hep maddi durumu iyi biri ile evlenmek istedim. Oysa karşıma maddi açıdan yetersiz ama duygusal ve insanlık açısından istediğim gibi biri çıktı. Kararımı verdim ve şimdi evlenmek üzereyim. Yine de kuşkuları kafamdan atamıyorum; yanlış bir şey yapmak istemiyorum.

Tecrübelerinize dayanarak bana tavsiyeniz nedir? Onunla mutlu olabilir miyim? Yoksa bu konu hep kafamda bir yerlerde beni huzursuz eder mi?

n RUMUZ: KARARSIZ


Bu etki altında kalmayan kız var mı, hele şu son dönemlerde? Gördüğüm, bildiğim kadarıyla anneler kızlarına hep aynı şeyi telkin ederler: "Aman kızım, hali vakti iyi biriyle evlen ki benim çektiklerimi çekme... Sen her şeyin iyisine layıksın, neden sıkıntı çekeceksin ki?"

Evet, elbette bir anne olarak insan evladının her şekilde rahat ve mutlu olmasını ister. Ama her zaman maddiyat insana mutluluk ve huzur verebiliyor mu? Hele zengin bir erkeğin, Türk filmlerindeki gibi fakir genç kıza aşık olabileceğini düşünmek, saflık olur bana kalırsa... Böyle olsa bile, o aşkı aile baskısı bir anda silip tüketiveriyor.

Ayrıca zengin bir erkeğin bir süre sonra çevresine üşüşen kelebeklerden birine kollarını açabilme tehlikesini de unutmamalı! Bu nedenle ille de hali vakti yerinde olsun diye tutturmanın anlamı yok. Bence iyi etmişsin. Onunla birlikte kuracağınız yuvanın kıymetini bilmelisin.

Eğer onu seviyorsan, pişmanlık duymazsın kızım... Yeter ki o da seni el üstünde tutsun, mutlu etsin. Bu tür etkileri de kafandan atmaya bak. Seni huzursuz etmekten başka işe yaramaz çünkü... Eğer eşinin kazancı yeterli değilse, birçok genç kadın gibi çalışır, yuvana katkıda bulunursun.

Verdiğiniz losyon tarifini bulamıyorum

Merhaba Güzin Abla, geçenlerde elleri beyazlaştırmak ve yumuşatmak için bir reçete vermiştiniz. Reçetede nişasta, limon suyu ve gül suyu vardı. Ama tam formülü hatırlayamıyorum. Bu reçeteyi mümkünse tekrar yayınlar mısınız?

Yazılarınızda böyle pratik ve şifalı reçetelere yer vermeniz de çok hoş...

RUMUZ: BEYAZ ELLER


Bu tür reçeteler annemin, büyüklerimizden edindiği bilgilere dayanıyor. Ben de zaman zaman okurlarımın isteği üzerine yayınlıyorum. Genelde evde yapılabilecek, basit, kolay, ucuz bakım ürünleri bunlar...

Bu el losyonu da büyükannemin her zaman kullandığı bir karışımdı. Onun tüm ev işlerine rağmen ellerinin yumuşacık ve bakımlı olduğunu hatırlıyorum. Karışım küçük bir şişe gülsuyu, bir küçük şişe gliserin, limon suyu (10-15 damla), bir tatlı kaşığı nişasta ve limon kolonyasından oluşuyordu. Hepsi 200 gramlık bir şişede toplanıp çalkalanacak ve sık sık da tazelenecek, unutma...
Yazarın Tüm Yazıları