Bir martı kadar özgür olmayı hep istemişimdir

Bazen bana gizli kalmış usta kalemlerden öyle güzel yazılar geliyor ki...

Öykü yazmaya gerçek anlamda hevesli pek çok okurum var aslında. Anlatımı, sözcüklerin seçimi, ifade etmek istedikleriyle öylesine güzel bir yazı ki bu sizinle paylaşmak istediğim... Çocuklarımızı, denizlerin gerçek efendileri özgür martılara benzeten bu satırlarda bir yandan da onları iyi anlamamızı sağlayan çok özel mesajlar var. Her şeyden önce çocukların da martılar gibi özgürce kanat çırpmak isteyebileceklerini hatırlatıyor bize.

"Martı olmayı ister miydim?" diye soruyor yazarı... Ben isterdim. Gençlik yıllarımda okuduğum Richard Bach’ın ünlü eseri "Martı Jonathan Livingston"un öyküsü, ruhuma işlemiş, özgür bir martı olmayı hayal etmeme yol açmıştı.

Dalgalarla boğuşsa da, zaman zaman aç kalmış olsa da, özgür bir ruhtu Jonathan Livingston...

Bir martının kendini aşma azmi, kişisel gelişimi ve kimliğini bulma çabasıydı Martı Jonathan’ın hikayesi...

Richard Bach bu çok özel kitabı sayesinde insanlara çok önemli mesajlar vermek istemiş. Sıradan bir martının yükselen ruhunun onu çok özel bir kimliğe ulaştırması sırasında yaşadığı iniş ve çıkışları hikayeleştirmiş. Aslında insanın o martıyı örnek alarak "başaramam" dediği hayallerini pekala hayata geçirebileceğini anlatıyor yazar.

Ta çocukluktan başlayarak kişinin yılmadan karşılaştığı engelleri aşabilmek için nasıl gayret göstermesi gerektiğini açıklıyor. Beni çok etkilemiş, hayatımda dönüm noktalarından biri olmuştu belki de... Bu çok özel kitabı okumayanlara tavsiye etmek isterim.

Bugün köşeme aldığım bu özel öykü, bana Martı Jonathan’ı hatırlattı. Bir yandan çocukluğun o tasasız, keyifli, neşeli, saf ve kirlenmemiş dönemini dile getirirken, bir yandan da her çocuğun bedenindeki o büyükler tarafından kolay kolay anlaşılmayan özgür ve bağımsız ruhu anlatıyor.

Bir martı olmak ister miydiniz siz de? Çocukluğunuzda elinizden kaçırdığınız özgürlüğe kanat çırpmak için dalgalar arasında bir alçalıp bir yükselen bir martı olmak ister miydiniz şimdi bile?

Umarım siz de benim gibi keyif alırsınız Elif Özen’in bu çok güzel satırlarından...


MARTI VE ÇOCUK

Bazen gökyüzünde özgürce uçan uçurtma, bazen okyanusta fırtınalara göğüs geren bir tekne, bazen ırmakların ortasında bir nilüfer... Baharın ışıklarıyla kuş seslerinin evlere yansıyan çığlıklarıyla yüreklere sızan sevgi sesi, çocuklarımız...

Martı olmak ister miydim bilmiyorum. Mavi denizlerin üzerinde çığlık atıp uçarak ya da zümrüt yeşiline bürünmüş dalgaların beyaz köpüklerine karışarak hayatı yaşamak...

Çocukların gözlerindeki o ışıltı insanı gülümsetiyor. İster gün batımında ister güneşin doğuşunda bak o gözlere. Seni hayatın darboğazından koparıp uçmayı yeni öğrenen bir martıya çeviriyor...

Ya o gülümseyişleri... Doğanın ortasında, yeşilliklerin içinde çıplak ayaklarla ıslak çimlere basarak yürümeye benziyor hafif hafif ürpererek...

Ağacın dallarında çığlık atarak birbirine haber gönderen kuşlara ne demeli... Bazen üzüntülüyken çocukların o küçüçük ellerinin yanaklarınızı okşaması gibi, bakışları insana huzur veren çiçek bahçesi tüm çocuklarımız.

Çöl ortasında umut veren tek bir ağaç gibi çocuklar. Gölgelerinde herkese yer var; alabildiğine geniş. Kışın ortasında dağın zirvesine çıkar gibi zevkli bir yolculuğa benziyor. Dağın zirvesinde avuçlarınla tuttuğun titrek, üşüyen parmaklarınla yakaladığın, büyük bir keyifle topladığın kar çiçeğine benziyorlar. Hayatın getirdiği tüm zorluklara rağmen...

Martı olmak, küçücük bir martı... Sıcacık annesinin kollarında kanatlanmayı yeni öğrenen bir martı olmak isterdim. İlk defa rüzgára karşı kanat çırpan ve rüzgárla birlikte uçmayı öğrenen bir martı... Çocukluğumuzdaki gibi gökyüzüne bakıp hayal kurmak, geceleyin yıldızları saymak ya da en parlak yıldızı aynı anda görüp dilek tutmak çocuk kalmış yanımızla...

Sonbaharın renklerinin hüznünü paylaşmak tüm yüreğimizle, ellerimizle büyütmek var olan ne varsa hayata dair. Annelerimizin saçlarımızın arasında gezdirdiği ellerini sıcacık, tertemiz tutabilmek hayatın getirdikleri ve götürdükleri için... Zorluklarda pes etmemek, yıkılmamak. Tüm bunlar çocuklarımızın hayata gülümseyerek bakabilmeleri adına değil midir?

Hayatımızın en değerli varlıklarını, bir çiçek bahçesinde özenle diktiğiniz bir filiz ya da tohum gibi yarınlara hazırlamak... Onlar en güzel çiçek olmalılar, geleceği yarın ellerimizden alıp değerlere değer katarak devam edebilmeleri için...

Her ne varsa yaşamda uzat elini gün batımında yakalanan kızıl güneşe doğru... Kanat çırpsın yürekler ve ellerimiz yüreklerimizden gelen sevgiyle kenetlensin. Bütün bunlar barış ve sevgi adına olsun...

O zaman sen de gülümse. Denizin ortasında martılarla birlikte uçar gibi... Maviliklerin arasında gökyüzüne süzülen uçurtmalar gibi...

Yaşamımızdaki tüm amaçlar sevgi, umut ve barış adına olsun.

Avuçlarımızın arasında tuttuğumuz kum taneciklerini kaybetmeden...

Sevgiyle...

Elif Özen
Yazarın Tüm Yazıları