Paylaş
Sevgili okurlarım, bu kış çok sıkıntılı geçti... Sorunlar sorunları izledi.
Bir de üstüne üstlük sevgili Kuki’mi kaybettim. 9 yıldır gece gündüz yanımda, yamacımda, beni sürekli sevgi dolu gözleriyle takip eden canım köpeğim felç oldu.
Her gün, sabah akşam onu serum ve idrara çıkamadığı için de sonda taktırmak için, veteriner kliniğine taşıyorduk. Sonuçta onu kaybettik...
Daha sonra da duygusal çöküntüden midir nedir, eşimle art arda öyle bir grip olduk ki, bir ay yerlerde süründük...
O neşeli, canlı, hayat dolu; yaşımın insanı olmayan ben, çevreme moral veren, herkese yardıma koşan ben, baktım çok kötüyüm. Bir halsizlik, nefes darlığı, isteksizlik, bezginlik... Bu ben değilim.
Bir gün de aniden nabzım 41’lere düştü. Hastaneye, acile gittik. Bir dizi kontrolden sonra “bir şey yok” dediler ama ben iyi değildim.
Geceleri ter içinde uyanıyordum. Nabzım bir tekliyor, bir hızlanıyor, bir atsam mı atmasam mı, diye nazlanıyor...
Yok, olacak gibi değil, soluğu merhum anacığımın da kardiyoloğu olan çok sevdiğim Doç. Dr. Atila Emre’nin muayenehanesinde aldım.
İnsanı hiç korkutmaz, asla kesin ve katı bir dille konuşmaz. Her zamanki o yumuşak, sevecen haliyle “Feyza Hanımcığım, daha önce de damarlarımızda plaklar vardı, bir baksak iyi olacak. Bu defa bir anjiyo yaptırmamızda yarar var” dedi.
Düşündüm, taşındım, ne yapalım boynum kıldan incedir. Yaş kemale ermiş.
Bu konunun uzmanlarından Kardiyolog Dr. Deniz Şener’i aradım. Beni yönlendirin diye rica ettim. Hastaneye çağırdı. Karşısına çıktığımda bana “Çok şanslısınız. Anjiyo konusunda Türkiye’de bir numara olan Prof. Dr. Servet Öztürk yapacak anjiyonuzu” dedi.
Ancak damarlarımın damarlarımda kireçlenme olduğundan stent takılabileceğini ya da bypass bile olabileceğimi söyledi.
Ben zaten kurbanlık koyun gibiyim. Ne deseler yapacağım ama öyle korkuyorum ki, tir tir titriyorum.
Eşimin ve kızımın önerisi üzerine bana bir dil altı tablet verdiler. Sakinleştirici ve anksiyete gidericiymiş. Ben oldum bir melek...
Çevreme gülücükler saçıyorum. Sanki anjiyo olacak ben değilim.
6 saatlik bir bekleme sürecinden sonra, sevgili doktorum Servet Bey, beni anjiyo için hazırladı. Üzerime kalın kalın radyasyondan koruyucu muşambalar serdiler. Doktor ciddi fakat bir o kadar da sevimli ve konuşkan biri. Ben anjiyo mu oldum, ne oldum anlamadım bile...
Sonuç, şükürler olsun. Stent yok, bypass yok ama damarlarda kireçlenme var. İlaçları aksatmayacağım, kilo vereceğim, bol bol yürüyüp, yüzeceğim, stres yapmayacağım, beslenmeme dikkat edeceğim.
Kısacası orta yaşı geçen herkesin yapması gerekenleri yapacağım.
İşte benim anjiyo hikayem... Sonuçta iyi bir uzmanın eline düştüğünüzde, gerçekten korkulacak bir şey değilmiş. Umarım hiçbirinize gerekmez, ama gerekirse de geciktirmeyin.
Bu vesileyle benimle ilgilenen tüm doktorlarıma, beni arayıp, soran, iyi dileklerini yollayan başta Kelebek aileme ve dostlarıma, arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum.
Ben de anne olmak istemeyenlerdenim
Merhaba Feyza Hanım, 12 Mayıs 2016 tarihli “Anne olmak istemiyorum” isimli yazınızı okudum.
Ben de anne olmak istemeyen biriyim. Fakat çevremde benim gibi düşünen kimse yok.
Amerika ve Avrupa’da yıllardır yapılan araştırmalarda çocuksuz ve çocuklu insanların hayattan aldıkları tatmin ve mutluluk düzeyleri hep üç aşağı beş yukarı eşit çıkıyor.
Araştırmacılar bu durumu, çocuğunuz olmasının size verdiği mutluluğun “finansal ve psikolojik maliyetler” adını verdikleri etkenlerle azalarak dengelenmesine bağlıyorlar.
Ayrıca beni çok şaşırtan bir araştırma daha okudum. Evliliğin kişiye verdiği mutluluğun, çocuğu olmasının verdiği mutluluktan kat be kat yüksek olduğu bulunmuş örneğin.
Tabii sonuçta hiçbir araştırma insanın hayatında yapmak istediği şeyleri yapmasının önünde engel olamaz. Bir şeyi yürekten istediğiniz zaman onun yaratacağı zorlukları görmezsiniz bile.
Ama benim gibi çocuk yapmak konusunda pek isteği olmayan biri de, tam tersine “Aman Allahım, bu aşırı zor bir şey, bir insan bununla nasıl ve neden uğraşmak istesin ki?” diye düşünebiliyor.
Sonuçta gerçekten istediği için değil, toplum öyle istiyor diye çocuk yapan çok fazla insan olduğunu düşünüyorum.
Fakat sonuçta biz çiftleşme mevsimi gelip de üreyen hayvanlar değiliz, çok daha bilinçli davranmamız gerekiyor. Hele ki dünyada aşırı nüfus artışı yoğunluğu çok çok büyük bir sorunken ve dünyamızın kaynaklarını tüketmişken...
* Rumuz: Seda
YANIT
Sevgili okurum, görüşlerinizi ve araştırmalarınızı okurlarımla paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
O yazıya verdiğim cevapta olduğu gibi, günümüzde artık insanlar pek çok konuda o kadar bilinçlendiler ki, gerçekten ne istediklerini bilerek ve bunu hiç kimsenin de etkisinde kalmadan yapabiliyorlar.
Öyle de olması gerekiyor. Ailem istiyor diye evlenmek çevrem istiyor diye çocuk yapmak gibi, günümüz çalışan üreten, meslek sahibi olan kadınlarımız için pek de uygun değil.
Genellikle zamanı geldiğinde istedikleri için çocuk yapmayı seçiyorlar. Bu yüzden de hem evlilik yaşı hem de anne olma yaşı oldukça ilerledi.
Paylaş