Beyrut’tan çığlık gibi bir mektup

Bundan yıllar önce büyükannemin Beyrut’ta yaşayan akrabaları zaman zaman İstanbul’a gelir, büyük halalarını, yani büyükannemi ziyaret ederlerdi.

Türkçeyi aradan geçen uzun yıllara rağmen unutmamışlar, hatta kendilerinden sonraki kuşaklara da öğretmişlerdi. Biraz aksanlı konuşsalar da, yine de Türkçeleri çok iyi anlaşılıyordu. Hepsinde dikkatimi çeken, çok sıcak, çok sevgi dolu, çok neşeli, çok insancıl olmalarıydı. Elleri kolları hediyelerle dolu gelirler; neşe içinde, cıvıl cıvıl doluşurlardı evimize. Belli ki bolluk içinde, tasasız yaşıyorlardı. Bir de gerçek anlamda uygar görünümleri dikkat çekiciydi. Bir Avrupa ülkesinde yaşıyorlardı sanki. Onlardan hiçbir eksikleri olmadığını anlatırlardı. Beyrut’ta; Avrupa’da bulunan her türlü ürünü bulmak mümkünmüş... Ya şimdi? Bu güzelim ülkeyi, bu uygar ülkeyi yerle bir etmeye çalışıyorlar. Bu mutlu insanları, bu hiç kimseyle bir sorunları olmayan halkı yok etmeye azmetmişler. Aşağıda okuyacağınız, sesonline.net haber portalı ve Dünya Yalnız Bizim Değil platformu’ndan alınmış öyküyü bir okurum yolladı. Gerçekten de kanım dondu okuyunca. Bir Lübnanlı kadın sanatçının kaleme aldığı, Beyrut gerçeği bu. Savaşı akıllarına bile getirmeyen bir halkın çırpınışları. Savaşın ve bombaların gölgesinde bir kadının çığlığı.

Bu çığlığa duyarsız mı kalacağız?

Öksürmeye başladım ama neden bilmiyorum. Soğuk algınlığı değil. Sanırım strese karşı gösterdiğim bir tepki. Bedenimi güçsüz hissediyorum. Ağzım hep kuru, ne kadar su içersem içeyim. Çok su içmekten korkuyorum, çünkü o da bitebilir!

Dün gece, muhtemelen tüm hayatım boyunca yaşadığım en korku dolu geceydi. Öylesine yorgun ve bitkindim ki... Günlerdir uyumadım. Sessiz bir an olduğunda, bu sefer karnımdaki ve kalbimdeki gerilim uyumamı engelliyor.

Dün gece 15 bomba saydık Dahiyeh’e düşen (Beyrut kırsalı). Üstelik bunlar yalnızca bizim duyduklarımızdı. Gece kendi kendime şöyle dedim: Eğer en azından birazcık uyumaya çalışmazsam, yorgunluktan aklımı yitireceğim, beni öldüren şey de bu olacak. Yemek de yiyemediğim için, fiziksel olarak güç kaybediyorum. Bu noktada bunlar hep psikolojik.

Biliyorum, güçlü olmalıyım ve olacağım; ama şu anki durumumu kabul etmem gerek. Ve bence insanlar kahramanlık kadar, düşkünlük hakkında da bir şeyler duymalılar. Birçoğumuz işleri yoluna koymak için çok yoğun çalışıyoruz. Beyrut’ta koşturup, insanlara yemek, su, ilaç ulaştırmaya çalışıyoruz; iletişim işleri yapıyoruz, v.s. Ama bu bizim korkmadığımız, yorgun ya da hasta olmadığımız anlamına gelmiyor.

Dün gece, şimdiye dek olan en kötü bombardımanın altındayken, gürültüden artık o kadar korkmadığımı fark ettim. Ne kadar da çabuk alışılıyor. Bir de, en acıtıcı şeyin "bilinmezlik" olduğunu fark ettim. Yarın ne olacak? Tüm bunlar ne zaman bitecek? Her şeyi yeniden nasıl kuracağız? Mülteciler geri gelecek mi? Güneydeki insanlar nasıl? Ve tüm bir ülkeyi cezalandırmak neden? Tüm bunların arkasındaki asıl plan nedir?

KÖPEKLERİ ALMIYORLAR

Kocam ve ben mültecilere ev sahipliği yapıyoruz, ülkeden çıkacak yolu bulmalarına yardım ediyoruz. Bu sabah ikisi ayrılmayı başardı, bir Alman ve bir İsveçli. Diğer ikisi İngiliz ve Amerikalı. İlginç olan şu ki, buradakiler arasında Amerikan elçiliği, vatandaşlarına en az yardım edeni. Elçilik telefonu sürekli olarak servis dışı.

Arkadaşım Amanda elçiliğe gidebilmek için otomobil kiralamak zorunda kaldı. (Beyrut dışına) Ona söyleyebildikleri tek şey, ne yapacaklarını bilmedikleri ve internet sitesini takip etmesi gerektiği oldu. İnternet sitesinde tek görebildiği, beş gün sonra bir tahliyenin olacağı ve tahliye için ödeme yapması gerektiği! Evet, kendi vatandaşlarından tahliye için ücret istiyorlar! İnanabiliyor musunuz?!!

İnsanları tahliye etmeye çabalamak bende stres yarattı. Eğer ayrılma şansım olsaydı ne yapardım? Ayrılır mıydım? İngiliz pasaportum var, kocamla birlikte tahliye edilebilirdim. Ya peki en iyi arkadaşım Maya’ya ne olacak? Çok nadir görülen ve kötü bir kanser türüne yakalandı! Bir kaç ay önce teşhis edildiğinden beri ona bakıyorum ve biliyorum ki şimdiye dek iyi olmasında bu çok etkili oldu.

Ya stüdyomdaki eserler? Ya tüm fırçalarım, boyalarım ve kitaplarım! Ya aile resimlerimiz? Hatıralar...

Peki ya sakladığım tüm aşk mektupları? İçinde gençliğimin hikayesi olan, bir gün kızıma vermek istediğim mektuplar!

Peki ya diğer en iyi dostum? Köpeğim Tampopo? Benim güzel Teriyerim. Saflık ve şefkat kaynağı, melek gibi gözleri olan... Köpeklerin tahliyesine izin verilmiyor. Amerikalı arkadaşım Christine de köpeğini bana bırakacak. Christine neredeyse tahliyeye katılmayacaktı.

Kız kardeşim, okullarda korunan mültecilere gönüllü yardım ediyor. Şu anda para, ilaç, su, yatak ve battaniye gibi konularda yardım için Lübnan vatandaşlarını arıyorlar. Annem de katılıyor bu işe.

ONLARA BİZİ ANLATIN

Günün en ahlak dışı haberi: Israil; güneyin boşaltılmasını, çünkü Lübnan’ın güneyini yok edeceklerini bildirdi. Ama insanlar ayrılamıyor, tüm yollar yıkılmış ya da tıkanmış. Bir katliam yaşanıyor!

Dün itibariyle yeni saldırı haberleri: 

İsrailliler Lübnan’ın güneyini fosfor ve diğer kimyasal bombalarla bombalıyor. 

İsrail, Lübnan kıyısındaki tüm limanları bombaladı. 

İsrailliler 100 sivili öldürdü. Yüzlerce yaralı var ve güneyi bombalamaya devam ediyorlar.

Lübnan askerlerini de öldürdüler. Artık yalnızca Hizbullah’ı hedef almıyorlar. Tüm Lübnanlıları öldürmeye yöneliyorlar.

Gerçek şu: İsrail, Lübnan’a diz çöktürmeye çalışıyor. İsrail, Lübnan’ı ve Lübnanlılık ruhunu yok etmeye çalışıyor. Lübnan ortada duruyor. Amerikalılar ve İsrailliler bölgesel bir savaş başlatmayı düşünüyor!

İsrail ve ABD gerçekten bizi buradan silip atmak mı istiyor? Onlara burayı terk etmeyeceğimizi söyleyebilirsiniz. Çünkü Lübnan’ı seviyoruz. Burada oluşturduğumuz yaşamı seviyoruz.

Lütfen insanlara neler olduğunu anlatın. Lütfen hükümetlerinize bir adım atmaları için baskı yapın. Lübnan, bölgedeki insanların barış içinde yaşadığı tek ülke. Onlara benim gibi insanlardan bahsedin! Kültür ve hoşgörü inşa eden. Anlayış ve barış için çalışan. Burada benim gibi binlercesi var. Dün sokakta bir düğün yapıldığını anlatmış mıydım?

Onlara, benim gibi insanlardan bahsedin; tüm yaşananlara rağmen nefreti öğrenmeyen. Benden her şeyimi alabilirler, ama onurumu değil. Değerlerimi ve inançlarımı değil.

İsrail vatandaşlarına, hükümetlerinin bize neler yaptığını anlatın. Onlara şiddetin şiddeti çağırdığını anlatın. Onlara Lübnan’ın komşuları olduklarını ve birlikte yaşamanın mümkün olduğunu hatırlatın. Şiddet yoluyla bir anlayışa nasıl ulaşabiliriz ki? O kadar yakındık ki...

Bu acımasızlığı durdurun!

Zena el-Khalil, Beyrutlu kadın sanatçı (Çeviri, Ufuk Dalmış)

Not: Bu mektubun daha ne kadar süreyle önemli olacağını bilmiyorum. Ama bize ziggydoodle@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları