Okulların tatile girdiği şu dönemde, bana giderek daha çok ulaşan liseli áşıkların mektupları ister istemez insanı gençlik yıllarına götürüyor.
Her ne kadar ben Fransız Kız Lisesi’nde (NDS) rahibeler arasında eğitim gördümse de, Kadıköy vapurunda her sabah buluştuğumuz arkadaşlarımızla, hepimiz bir delikanlıyı gözümüze kestirmiştik. Tabii onlar da lise talebesiydi. Ve bu 20 dakikalık vapur yolculuğu sırasında delikanlılarla biraz bakışıp, biraz kıkırdanmak, bizi ne kadar keyiflendirirdi. Birbirimize bunları tekrar anlatır, gün boyu gülüşüp dururduk. Ne kadar mutluyduk! Ne kadar saftık. Ne kadar tasasızdık! Belki biz bugünlerde olduğu kadar rahat değildik o dönemlerde...
Hoşlandığımız gençlerle buluşmak, bir kafeye gitmek, bir sinemaya gitmek pek de kolay değildi bizim için. Zaman öyleydi... Ama gençlik bu... Arada bir kaçamak flört etmek bile pek hoştu. Yine de aramızda bazı arkadaşlarımızın bu yüzeysel arkadaşlıkları ciddiye alıp, gözyaşları döktükleri de olurdu. Ben o zaman da, şimdi de, bu lise aşklarının pek fazla ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar daha sonraki yıllarda tatlı tatlı hatırlanacak, bizleri gülümsetecek ve keyif verecek yakınlaşmalardır sadece. Ama bazen hayal kırıklıkları öylesine yoğunlaşır ki, keyif olmaktan çıkıp acı da verebilir. Oysa lise aşkları karşı cinsle ilk iletişimin, ilk tanışmanın, ilk heyecanların sağlandığı bir eğitimdir, ilk enerji akımıdır gençlik döneminde. Ama iş aşk acısına, hayal kırıklıklarına, yaşam sevincinin yok olmasına kadar uzanırsa, "Hayır, durun bakalım" diyorum.
Genellikle kimse pek ciddi değildir o dönemde. Hiçkimse gerçek anlamda bağlanamaz kolay kolay... Gerçek sevgiyi, hoşlanmayı, çekilmeyi birbirinden ayırt edemez. Lise çağı nedir ki? Ya 15’indesin, ya da 16’sında. Gönlün, bir o yana kayar, bir bu yana... Doğal değil mi? Ama bazen de taa o yıllarda gerçek aşkın tohumları da atılabilir. Beklenmedik bir şekilde gerçek aşkı yakalamış da olabilirsin, o zaman da bu sevgiyi kaçırmamalısın.
İşte size bir lise aşkı öyküsü... Her zaman söylediğim gibi, sevdiğinizi karşınızdakine zaman varken söylemekten çekinmeyin. Belki de sonradan pişman olacaksınız, tıpkı bu aşağıdaki öyküde olduğu gibi... Her şey için çok geç de olabilir. Her şey çok acı da noktalanabilir.
Bir genç okurumun gönderdiği bu hüzünlü öyküyü okurken, kendi lise aşklarınızı hatırlayın, istedim. Umarım siz gerçek aşkınızı bulabilmiş, ona kavuşabilmişsinizdir.
Zaman varken, sevginizi söylemekten kaçınmayın
LİSE 1. SINIF
İngilizce dersinde yanımda bir kız oturuyordu onun için "Benim en iyi arkadaşım" diyordum. Ama ben onun ipek gibi saçlarına bakıp, onun benim olmasını istiyordum. Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Geçen gün sınıfta gelmediği günün notlarını istedi; ona notları verirken bana teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum.
LİSE 2. SINIF
Telefonum çaldı, arayan oydu ve ağlıyordu bana aşkın nasıl kalbini kırdığını anlattı, beni evine çağırdı, yalnız kalmak istemediğini söyledi, ben de tabii ki gittim. Koltuğa, onun yanına oturdum, güzel gözlerine bakmaya başladım ve onun benim olmasını diledim, 2 saat sonra Drew Barrymore’un bir filmi başladı ve onu izledik. Filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her şey için teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum.
SON SINIF
Mezuniyet balosundan bir gün önce yanıma geldi ve "Çıktığım çocuk hasta ve partiye gelemeyecek" dedi, benim de çıktığım biri yoktu ve 7. sınıfta birbirimize söz vermiştik eğer çıktığımız biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, "en iyi arkadaş" olarak. Ve partiye birlikte gittik, o akşam çok güzeldi, her şey yolunda gitti. Partiden sonra onu evine, kapısının önüne kadar bıraktım. Kapının önünde ona baktım, o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek baktı. Onun benim olmasını istiyordum. Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum, bana "Hayatının en güzel zamanını geçirdiğini" söyledi ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum; nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum. Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çattı.
MEZUNİYET
Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim. Diplomasını almak için sahneye çıkarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi. Onun benim olmasını istiyordum. Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu, bunu biliyordum. Herkes evine gitmeden önce yanıma geldi ve ağlayarak bana sarıldı sonra başını omzuma koydu ve "Sen benim en iyi arkadaşımsın, teşekkürler" deyip yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum.
NİKAH VE CENAZE
Aradan yıllar geçti. Bir kilisedeydim ve o kızın nikáhını izliyordum. Evet, artık evleniyordu, onun "Evet, kabul ediyorum" demesini, yeni hayatına başlamasını izledim, başka bir adamla evli olarak. Onun benim olmasını istiyordum. Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu, bunu biliyordum. Yeni hayatına girmeden önce yanıma geldi ve "Nikáhıma geldin teşekkürler" deyip yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum, nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum.
Yıllar çok çabuk geçti. Şu an benim bir zamanlar en iyi arkadaşım olan ve için için sevdiğim kızın tabutuna bakıyorum. Eşyaları toplanırken lise yıllarında yazdığı günlüğü ortaya çıktı. Hemen günlüğünü aldım ve günlükte okuduğum satırlar şöyleydi: "Onun gözlerine bakarak onun benim olmasını diledim. Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu, bunu biliyordum. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum. Keşke bana beni bir kez sevdiğini söyleseydi."