Bir zamanlar köpeklerden köşe bucak kaçarken, birden onlara karşı yüreğinde uyanan sevgiyle, gönüllü barınak yöneticisi olan, ayağına sarı çizmeleri giyip, üzerine muşamba eşofmanını çeken, yağmur çamur demeden, her gün barınağa gidip, ondan medet uman, bir kısmı kör, felçli, hasta 2 bin köpeğe annelik eden, bir genç kadının öyküsü. Kendini yıllardır, köpeklere adamış hem genç hem de güzel bir kadın üstelik...
Ve de çok akıllı. Bunu ısrarla neden yazıyorum biliyor musunuz? Bir yandan onu sizlere tanıtmak için, bir yandan da, hani şu hayvansever, kendilerini hayvanlara adayan kadınlar hakkındaki yaygın düşünceyi silmek için: "Evde kalmış, işsiz güçsüz, çirkin, aptal ve yalnız kadınlardır onlar" diye düşünürler ya insanlar genellikle. (Tabii hayvan sevmeyen insanlar demem gerekiyor, bağışlayın.)
Meral Hanım’ı tanıyınca, barınakların gönüllü anneler olmadan ayakta duramayacağını bir kez daha anlıyorsunuz, görüyorsunuz. Ve ona çok büyük bir hayranlık duyuyorsunuz.
"Güzin Abla,
Bugün size bir hikáye anlatmak istiyorum. Bu hikáye neredeyse 14 yıl önce başlıyor.
Bir kadın varmış, kendi halinde evinden işine giden, kocası ile mutlu mesut yaşayan... Çevresinde çok sevilen, mutlu bir evliliği olan yeniyetme bir mimarmış bu kadın. Hikáyemizin ana kahramanı olan bu kadın, çok iyi yürekli birisiymiş ama Çok büyük bir korkusu varmış bu kadının: KÖPEKLER
İşten eve gelip-giderken yolunu değiştirirmiş bazen sokak köpekleri yüzünden. Bakmışlar olacak gibi değil, korkusu ona hiç rahat vermiyor. Centilmen kocası bir gün eşini almış ve psikoloğa gitmişler. Terapiler uzadıkça uzamış ama sonuç nafile. Kadın hala korkuyor, elinde değil. Adam kadını seviyor. Baş edemediği korkusunu yenmesini istiyor. Ne yapsa beğenirsiniz? Kar beyazı minik bir yavruyu kaptığı gibi eve getiriyor. Kadıncağız elinde değil korkuyor işte. Ama başa gelen çekilecek, kadın anaçtır, kadın sahiplenir. Korkudan koltukların üzerine çıkıyor ama avuç kadar yavrunun anne şefkatine ihtiyacı var.
2 BİN KÖPEK
NEREDEN ÇIKTIÖnceleri minik minik dokunuyor kar beyazı yavruya. Gel zaman git zaman, Lolita adını verdikleri bu minik köpek, evin en önemli parçası oluyor. Kadın bir gün bakıyor öylesine alışmış ki Lolita’sına, bu ona yetmiyor. Aradan 2 sene geçince sokaktan 2 köpek alıyor, bir sene daha geçmeden 1 köpek daha alıyor. Ve bu iş böyle sürüp giderken biliyor musunuz ne oluyor? O kadın 2 bin köpeğin annesi haline geliyor. Peki bu nasıl oluyor?
Evin prensesi Lolita’nın gelişinin üzerinden 5 koca sene geçiyor. Yıllardan 1999, mevsimlerden bahar, bir sabah kahramanımız işe geç kalmış apar topar evden çıkıyor. Başına geleceklerden henüz haberi yok. Anacadde tıkalı, ama kadın o gün işe geç kalmak istemiyor.
Bir şeyler yapmalı, işe geç kalmak olmaz. Bir kestirme yol geliyor aklına, Surdibi’ne sürüyor arabasını, hiçbir şeyden habersiz. O da nesi? Yaşlı bir amca elinde birkaç somun bayat ekmek. Bir şey durduruyor kadını, amcaya sesleniyor. "Amca burada ne yapıyorsun?" diyor.
Adamcağız "Bu zavallıları buraya atıyorlar ben de doyurmaya çalışıyorum" diyor. "Amca ekmekle bunlar doymaz. Ben belediyede çalışıyorum, her gün buraya düzenli olarak yemek getiririm, besleriz üzülme" diyor ve işte bu sevda masalı böyle başlıyor.
Genç mimar hanım işine gidiyor gitmesine de, çalışırken aklı hep o boş arsada... Ertesi sabahı iple çekiyor yeniden oraya gitmek için. Günler birbirini kovalıyor, amca ve kadın sabahları işe gitmeden arsada buluşuyorlar. Evde hazırlayıp kovalara doldurdukları paparalar ile dostlarını besliyorlar. Günler geçtikçe her şey hayallerinin dışında gelişiyor. Nasıl olsa bakanları var diye bölgedeki istenmeyen tüm köpekler arsanın sakinleri haline geliyor kısa sürede.
YEDİKULE BARINAĞI’NIN
TEMELLERİ ATILIYORKendi çabaları ile kısırlaştırma, aşılama, doyurma çabaları yavaş yavaş son buluyor. Çünkü bakılan, beslenen köpeklerin sayısı neredeyse 300’e yaklaşmıştır. Fatih Belediyesi’nin de unutulmaz katkıları ile Türkiye’nin en iyi barınaklarından birinin temelleri atılıyor...
Size kısaca hayatımın son 14 yılını özetlemeye çalıştım. Bunu anlattım, çünkü konu sevgi olunca kazanılamayacak insan olmadığına inanıyorum. Hayvan sevgisinin ise, mutlaka ama mutlaka sevgi dolu yüreklere zaman içinde yansıtılabileceğini düşünüyorum. Ben hayvanlardan bu kadar korkarken, şimdi tüm hayatımı onlara adamışsam, sevgiyi öğrenmeyecek insan yoktur.
Hayvan korkusunu yenebileceğiniz tek yer burası; Yedikule. Çünkü bizimkiler sevgi dolu, kendine güveni olan köpoşlar. Biri geldiğinde sevgiyle karşılıyorlar. Korkunu yeniyorsun, başını okşuyorsun, bir temas, bir dokunma, bir anda korku yerini sevgiye bırakıyor.
Bu arada herkese bir canlıyı almanın sorumluluk gerektirdiğini, eve alınıp bir süre sonra terk edilen her canlının çok üzüntü çektiğini, hatta bazılarının intihar ettiğini, o nedenle anne babaların çocukların ısrarına dayanamayıp, emin olmadan gidip pet shoplardan büyük paralar verip, kedi- köpek almamalarını söylemek istiyorum.
Bir kere barınağımızı görseniz, bir kere hayvanlarımızla tanışsanız içinizde sevgi dalgalarının kabardığına şahit olacaksınız. Bizlere yardım etmeye gönüllü ibe olabilirsiniz.
Gönüllü ağımız ne kadar genişlerse, bizler o kadar güçleniriz diye düşünüyorum. Gönüllüsü olmayan bir barınak eksiktir. Lütfen sizler de kapılarınızı gönüllülere açın. Hem de sonuna kadar.
Hepinize sevgiler ve saygılar. İşte bu mimar kadın sizleri köpek sevgisini tatmak için, yeni bir dost edinmek için Yedikule’ye bekliyor."
Meral Olcay. Fatih Belediyesi, Yedikule Barınağı, gönüllü yöneticisi.
www.yedikulehayvanbarinagi.com
olcay.meral@gmail.com