Köpeğim Kuki’den size sık sık söz ederdim. Röportajlarımda bile hep onunla beraberdim... Onsuz bir anım yoktu, 16 yıldır hiç ayrılmamıştık. O benim can yoldaşım ve minik yaramaz bebeğimdi. Ama her şey bitti, artık can dostum yok. Ne yazık ki tüm çırpınışlarımız fayda etmedi. ikimiz de var gücümüzle direndik ama olmadı. O da sanki benim gibi, ölümü hiç düşünmemişti. Meğer Ben Kuki’min ölebileceğini hiç aklıma getirmemişim... Ne garip... Sanki ben var oldukça o da yanımda olacak sanmışım... Onun arkasına kalabileceğimi düşünmek bile istememişim... O öyle, yine pırıl pırıl kızıl tüyleriyle, üzüm tanesi kara gözleriyle bana bakarken, çocukluğundaki gibi canlı ve hareketli, bazen inatçı, bazen edepsiz ama hep çok akıllı ve benim en yakın dostumken, yaşını hiç hesaba katmamışım. Bir köpeğin ömrünün en fazla 16-17 yaş olduğunu akıl edememişim.
Bu yüzden aniden hastalandığında ölümü yine konduramadım ona. Ama şu bir ay içinde her şey bitti işte.
Kolay değil bir canın noktalanmasına karar verebilmek; hem de en sevdiğin varlıklardan birinin canı bu... Böylesine bir güce sahip değil aslında insanoğlu... Böyle bir karar almak omuzların taşıyamayacağı kadar korkunç bir yük... Fakat acı karşısında öylesine aciz hissediyorsunuz ki kendinizi... Öylesine çaresiz ve öylesine güçsüz ve yetersiz hissediyorsunuz ki... Düşünün ki, karşınızdaki can, sizden medet umuyor... Çünkü o güne kadar hep siz beslemişsiniz elinizle onu. Hep okşamış, sevmiş, tüm acılarını dindirmiş, yaralarını sarmış, her şeyden ve herkesten tıpkı bir ananın koruyuculuğuna bürünüp, gözetmişsiniz onu. O da bunun bilincinde... Yine size dikiyor o güzelim gözlerini... "Anne canım yanıyor, hastayım galiba... Ama sen beni yine iyi edersin, değil mi?" diye soruyor... Size öylesine inanılmaz bir sevgi ve güven duyuyor ki... İnanıyor mutlaka ona bu badireyi de atlattıracağınıza... Ama işte olmuyor.... Kahroluyorsunuz bu bakışlar karşısında ama ilk defa gücünüz yetmiyor... Çünkü ömür sona gelmiş, yaşam vadesi dolmuş... Böbrek hastalığı bahane...
Onun için herkes seferber oldu. ABD’den sevgili Gamze, sevgili Ebru, İzmir’den sevgili Melih, İstanbul’dan sevgili Pınar, Zeynep; Yedikule barınağından sevgili Tolga ilaçlar koşturdular, hiç yanımdan ayrılmayan sevgili Havva kendini bize adadı ve de tabii en büyük yükü omuzlayan, oğlum kadar sevdiğim, kimselere benzemeyen, güzel ruhuyla, tertemiz yüreğiyle sevgili Pets Veteriner Kliniğinden Kudret Çığ. Ultrasonografi uzmanı sevgili Fikriye Hanım. Pako sayfası yazarı, diyetisyen-veteriner Talat Bey, hepsi canla başla uğraştılar Kuki’m için. Onları yanımda hissetmek bu en acı ve üzüntülü günlerimde tek tesellimdi. Kuki’min kaybı üzerine düşündüm. Belki beni anlamakta zorlananlar olur ama hayat boyu anne ve babanıza kırılıyor, nankörlük görebiliyorsunuz. Evladınıza, kardeşlerinize kırılıyor, nankörlük görebiliyorsunuz. Ama geriye dönüp baktığınızda bir dört ayaklı dostun, o sonsuz sevgisinden başka bir şey gelmiyor aklınıza.
Ne garip tecellidir ki, daha bir yıl bile olmadı, annemi kaybedeli, 4 ay önce ise kapı komşum en yakın arkadaşım Asu kansere yenildi. Ve de şimdi Kuki. Umarım öte alemde hepsiyle buluşuruz. Tanrım; lütfen bana kaldıramayacağım kadar acı verme, bundan sonra biraz daha şefkatli davran.
Sevgi yoksa çocuk yapmayın
Ben 18 yaşında lise son öğrencisi bir genç kızım. Size annelerle ilgili bir şeyler yazmak istedim. Lütfen anneler babalar, birbirlerini sevdiklerinden emin olmadan çocuk yapmasınlar: benim annem ve babam da beş yıl önce ayrıldı. Babam benimle ilgilenmiyor, bu nedenle annemde kalıyorum. Annem de iki sene önce tekrar evlendi, o kadar zor günler yaşıyorum ki; üvey babamın tacizlerine maruz kalıyorum. Taciz boyutları her geçen gün artıyor. Anne ve babalara sesleniyorum: eğer çocuğunuz varsa sakın yuvanızı dağıtmayın. Ayrıldıysanız, çocuklarınızı düşünüyorsanız, bir daha evlenmeyin.
Benim yaşadıklarımı hiçbir çocuğun yaşamasını istemiyorum. Bu yaşadıklarımı anneme anlattığımda aldığım cevap "Sen benim mutluluğumu kıskanıyorsun, evliliğimi yıkmak istiyorsun" oldu "Zaten üstüme yüksün" dedi bana. Oysa annem evlenmeden önce beni çok severdi. Üstüme titrerdi; şimdi "Git biraz da baban baksın sana", diyor. Babamı aradığımda o da yanında kalamayacağımı, eşinin beni asla kabul etmeyeceğini söyledi.
Şimdi kendimi bu dünyada fazlalık gibi hissetmeye başladım. Yaşamak ağır geliyor bana... Bu sene üniversiteye hazırlanan bir öğrenciyim ama bu kadar yükü omuzlarımda taşıyamıyorum artık. Anne babalara rica ediyorum, ne olur birbirinizi gerçekten sevmiyorsanız, çocuk yapmayın.
RUMUZ: ÇOCUKLARINIZA SAHİP ÇIKIN
Mektubun beni çok etkiledi güzel kızım; boşanmayı düşünen ya da boşanmış anne ve babaları da etkiler umarım. Elbette ben de gerçek bir sevgiyle birbirlerine bağlı olmayan eşlerin çocuk yapmamasından yanayım. Çocuk varsa da boşanmamalı.
Hem okuyor hem de garsonluk yapıyorum
Ben 18 yaşında, yurtdışında hem okuyup hem de çalışan bir genç kızım. Allah izin verirse dişçi olmak istiyorum.. Bir restaurantta garsonum. Ben burada iş arkadaşlarımdan birisine aşık oldum. Kendisi pek yakışıklı da değil ama kalbi çok temiz. Benden 10 yaş büyük, boşanmış ve bir de kızı var. Önceleri "Olmaz" dedim, istemedim, ama şimdi hiç yanımdan ayrılmasın istiyorum. Bir keresinde bozuştuk bir hafta konuşmadık ama o durmadan ağladı, beni çok sevdiğini ve benimle evlenmek istediğini söyledi... Beni çok sevdiğini anladım ve yeniden birleştik. Okulum bitince evleneceğiz ama adım gibi biliyorum ki ailem buna izin vermeyecek. Ne yapayım, ayrılayım mı yoksa bu ilişkiye devam mı edeyim?
RUMUZ: KADER BÖYLEYMİŞ
Satırlarından ne beni, ne de aileni dinleyecekmişsin gibi geldi bana kızım. Hadi 10 yaş farkı önemsemeyelim ama aranızda büyük bir tahsil farkı var. Üstelik boşanmış, bir kız çocuk sahibi olduğunu düşünürsek, onunla gerçekten mutlu olabilecek misin? Yoksa gerçekleri göremeyecek kadar aşık mısın? Başkasının çocuğuna annelik etmeyi kolay sanmamalısın.