Paylaş
Aradım, taradım, okudum, araştırdım. Umut veren, biraz pozitif, az bir şey aydınlık bir yazı yazabilmek için.
Bulamadım.
Aylardır genel halimiz şu: “İsyan ediyoruz”, “Olağanüstü toplanıyoruz”, “Çocuklarımız için ağlıyoruz”, “Sonsuzluğa yolcu ediyoruz”, “Lanetliyoruz”, “İptal ediyoruz,
“Erteliyoruz”...
Tüm iptaller ve ertelemeler aslında gelecek planlarımız ve mutluluğumuz için de geçerli.
Planlarla birlikte ruhumuz da parça parça olup dağılıyor.
Herkes iş yapmaya, hayal kurmaya, sabah kalkmaya üşeniyor artık. Uzun vadeli projeler kader kısmet odaklı. Her plan “hayalcilik” kategorisine girmeye çok meyilli. “O zamana kadar ülkenin hali ne olur bilinmez de...” girizgâhına mecbur bırakıldık.
Geleceğimiz çok fena araklandı. Farkında değiliz.
Bu ağır depresyonun içinde küçük şekerleme paketleriyle kendimizi oyalamaya çalışıyoruz. Eğlence programlarıyla, maçlarla, içinde “Sadece eltimizin komşusunun siyasete yakın bir yetkiliden duyduğu” bilgilerin geçtiği “Aslında her şeyin şu kimsenin bilmediği sebepten, yakında çözüleceği” teorileriyle.
Ben, terörün hayatımızı durdurmaması gerektiğini savunuyorum, evet.
Herkesin işine gücüne, hayatına, üşenmeden, ertelemeden, vazgeçmeden, öncekinden daha çok sarılması lazım diye düşünüyorum. Terörün suratına bakıp kahkaha atmak istiyorum!
Ama ben mizahçıyım. Siz de bankacısınız, marangozsunuz, ressamsınız, esnafsınız, avukatsınız... Yani bizler sizler, suç işlememeye, vergimizi vermeye, normal hayatımıza psikolojimizin sınırlarını zorlayarak, son kalan serotonin stoklarımızı cömertçe kullanarak devam ederiz.
De... Bizi terörden, şiddetten korumayı meslek edinmiş sorumluların, yöneticilerin, bizden farklı bir şeyler de yapması gerekmez mi?
Yazdığı dizinin reytingleri aniden dramatik bir düşüş yaşasa, ülke ve dünya için bu kadar önemsiz bir başarısızlıkta bile, o senarist bir bedel öder. Belki tepesine bir editör getirilir, belki işini tamamen kaybeder...
Her otorite alanı bir sorumluluk ve risk getirir!
Demem o ki... Her geçen gün bir öncekini aratıyorsa...
“Terörle yaşamaya alışıp, terörün suratına kahkaha atma” işi bizde tamam, pekâlâ.
Ama siz ne yapacaksınız kardeş? Bir onu deyiverin bize.
‘Gidelim buralardan’ planları ve AB
SON saldırıdan önce de vardı bu hareketlenme. Ama pazar gününden itibaren iyice hızlandı.
Vatandaş korkuyor. Vatandaş son aylarda yarın öbür gün ne olur diye B planı yapıyor. Ne yazık ki yabancı ülkelerde oturma-çalışma izni şartlarını araştırıyor.
Bazı danışmanlık şirketleri bu işe girmeye başladı.
5 yıldızlı otellerde, özellikle İspanya, Yunanistan gibi ülkelerde mülk alıp oturma izni edinmenin şartlarıyla ilgili seminerler, tanıtımlar yapılıyor. Bu tarz işlemleri takip edecek uzman şirketler kuruluyor.
Kenarda beş kuruşu olan, bir kısmını yurtdışındaki bir bankaya nasıl koyacağına dair bankalara fikir danışıyor.
Pazar günü yapılan acımasız saldırının yarattığı tedirginliği ve ekonominin yavaşlama ihtimalini de hesaba katarsak, bu planlar, sadece sosyoekonomik olarak şanslı kesimlerde kalmayıp, tüm halka yayılabilir.
Bu vaziyette, sizce AB pek yakında bize vizesiz seyahat imkânı verir mi?
Aklın fikrin karneyle satıldığı günler
BU yazı yazılırken Boğaziçi Köprüsü trafiğe kapatıldı. Köprüde bırakılmış şüpheli bir araç vardı.
Korku, tedirginlik diz boyuydu. İstanbul trafiği zaten kilitti, tamamen durdu.
Sonra aracın benzini bittiği için sahibi tarafından dörtlüleri yakılarak emniyet şeridine bırakıldığı söylendi.
Yol açıldı. Böyle bir ortamda, bombalar patlarken, her araba, her paket şaibeliyken, bavullarını, çantalarını sokağın ortasına, otomobilini yolun ortasına bırakıp gidenler...
Arkadaş size beyni karneyle mi veriyorlar?
Bir kendinize gelin yav.
Paylaş