Paylaş
Kalori filan saymayın Allahaşkına, kalori hesabı mı kaldı?
Hâlâ kızarmış kepekli ekmekle normal ekmek arasında sizin göbeğiniz açısından bir fark olduğunu mu sanıyorsunuz? Yapmayın, etmeyin.
Sağlıklı besleneceğim diye eti, köfteyi, kebabı filan bıraktınız mı gerçekten? Ah be gülüm.
Oysa yağları yakabilmek, sabit kiloda kalmak ama lezzetli şeyler yemeye devam etmek için çok uygun, yepyeni, aslında da çook eski bir beslenme şekli bulundu! Ve ben doğduğumdan beri aşağı yukarı öyle besleniyorum! Zaten 15 yıldır ekrandan takip ediyorsunuz, hayatımda hiç dramatik biçimde kilo almadım. Yazın 2-3 kilo verir, kışın hava soğuyunca geri alırım. 23 yaşında bugünkü halimden sadece 3 kilo daha inceydim. Muhtemelen ekim geldiğinde, sıcaklardan mütevellit yine o kiloda olacağım.
Oysa ben sürekli köfte, pirzola filan yerim. Kebap müptelasıyım. Kaymağa, tereyağına, zeytinyağına bayılırım! Öyle pek spor yapmam. O gün 35-40 dakika yürüyebildiysem kendimi tebrik ederim. Uykuyu severim, en az 8 saat uyurum.
Öte yandan ekmekle hiiç aram yoktur, çoğu zaman kahvaltıda bile yemem. Poğaça, simit meraklısı değilimdir. Kahvaltı gevreklerine, kurabiyelere, bisküviye yüz vermem. Tatlının bile unsuz çeşitlerini tercih ederim.
Ve Financial Times’ın bir muhabirine 4 aylık programını denettirerek haber yaptığı Londra’daki Grayshott SPA’ya göre, bunlar tam da yapmanız gerekenler! Bu SPA’nın kuralları şunlar: Hayatınızdan şekeri, sütü, buğdayı, kafein ve alkolü çıkartıyorsunuz. Uzun vadede makarna, pirinç gibi rafine karbonhidratlar yememeye alışıyorsunuz. Turşu, yoğurt, kefir gibi fermente gıdaları hayatınıza sokuyorsunuz. Ama en önemlisi, bu SPA’da kaymak, krema, tereyağı ve kırmızı et yeniyor! Daha da ilginci, iyi uykunun egzersizden biraz daha önemli olduğu söyleniyor!
Bu program, son 50 yılın empoze ettiği beslenme şekline aykırı. Ama aslında ondan önceki bütün dönemlerde yaşayan insanların kilo verme yöntemine çok benziyor. Doktorlar 30’lu, 40’lı, 50’li yıllarda, hatta 18’inci yüzyılda bile, kilo vermek isteyenlere “Şekeri, hamur işini kes” derken ve diyabet ender görülen bir hastalıkken, 70’lerden sonra aniden bir ‘yağsız iyidir’ akımı dünyayı istila ediyor. İstila, diyabet, romatizma, yüksek tansiyon ve düşük enerji salgını olarak kendini gösteriyor.
70 ve 80’lerin gıda endüstrisi destekli ‘yağ yemeyin’ kampanyaları birkaç yıldır darmaduman olmuş vaziyette. Yüksek protein, yüksek yağ, düşük karbonhidrat diyeti birçok hastalığın çözümü.
Ve artık yeni SPA’larda meyve suyu yasak ama tereyağlı etler ikram ediliyor!
Ha diyeceksiniz ki, “Tamam da yüksek kolesterol işini ne yapsak?” O zaman hemen çok ama çok yeni ve bomba bir başka haberden bahsedeyim. Bu, İngiltere ve Avrupa’da et ve iyi yağların serbest olduğu diyet merkezleri çoğalmaya başladıktan sonra çıkmış, 20 Temmuz 2017 tarihli bir haber: İngiltere’deki Kraliyet Eczacılık Derneği, ‘kalp hastalığının sebebinin kolesterol olduğunu iddia eden teorinin ölmüş olduğunu’ açıkladı!
Zira yaptıkları araştırmalarda kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığına hiçbir klinik fayda sağlamadığı net olarak görülmüş. Hatta habere göre dernek, ‘etik olarak kolesterol ilaçlarının yan etkilerinin tartışılması gerektiği’ sonucuna varmış!
Kolesterol ilaçlarından para kazanan insanların derneği söylüyor bunu, dikkatinizi çekerim!
Daha da meraklı olanlar varsa, şu an kalp hastalığı konusunda çok bahsedilen iki teori var. Biri, kalp sıkıntılarına insülin direncinin; diğeri de C vitamini eksikliğinin sebep olduğu üzerine.
Ama sağlıklı beslenme şekli ve kolesterol konusunda en taze haberler, son eğilim, yıllardır Karatay Hoca’nın anlattıklarının benzeri! Şu kadını kimse üzmesin artık gözünüzü seveyim yav.
Bana bir daha sokakta diyetisyendi, spor tavsiyesiydi; bir şey sormayın. Yiyin etinizi, tereyağınızı, yumurtanızı, uyuyun uykunuzu. Acık da yürüyün. Birkaç ay sonra konuşalım!
Paylaş