Siyaset, devlet, bürokrasi ‘sakat işler’ olunca...

ACAYİP bir analiz kasacağım bugün. Ama içinde ünlü isimler filan da var, onun için sıkılmazsınız, okuyun!

Haberin Devamı

Bence nasıl buraya geldik biliyor musunuz?

 

80 darbesi oldu, bizim kuşak siyasetten, devlet yönetiminden öcü gibi korkutuldu.

 

Aileler “Aman çocuğum” dedi. “Sakat işler, hiç girmeyin” dedi.

 

Dolayısıyla 60’ların sonunda, 70’lerde, 80’lerde doğan parlak insanlar, fıstık gibi okudu etti ve hemen özel sektöre girdi.

 

Bankacı oldu, yönetici oldu, girişimci oldu, gazeteci, hatta sanatçı oldu...

 

Misal, en yüksek puanlarla girilen Boğaziçi Üniversitesi’nde sadece benim dönemimde, üniversitede sanat eğitimi almadığı halde sanat dünyasında çok başarılı olan bir sürü isim sayabilirim. Cem Yılmaz, Teoman, Nil Karaibrahimgil...

 

Haberin Devamı

Çok sayıda canavar gibi bankacı, CEO, iş insanı, yazar vs. de sayabilirim.

 

Ama bir tane siyasetçi sayamam!

 

Düşünsenize, sanat eğitimi olmayan bir üniversiteden 7-8 yıllık bir dönem içinde, kendimi de dahil edersem en az 4 ülkece tanınmış sanatçı çıkıyor.

 

Siyaset bilimi diye çiçek gibi bölüm olduğu halde, aynı dönemden tek siyasetçi, tek üst düzey bürokrat çıkmıyor!

 

İşte o yıllardan belki bugüne kadar, yetişmiş insanlardan devlet yönetimi, bürokrasi ve siyasete, (çoğunlukla) iki grup girdi:

 

- Bir, ailesi, kendisi, eski sistem tarafından şu veya bu şekilde mağdur edilmiş, şikâyeti, derdi, bir ‘dava’sı olan vatandaşlarımız: İslami kesim, Kürtler vs.

 

- Bir de... Ne yazık ki, şimdi anlıyoruz, çok gizli ajandaları olan, devlete girme amacı farklı, ülkeyi 15 Temmuz’a kadar getiren, şimdi gizlenmekte, inkâr etmekte veya yurtdışına kaçmakta olanlar...

 

Haberin Devamı

Çocuklarınızı siyasetten korkutmayın. Hangi görüşten olurlarsa olsunlar, devlete, parti kollarına, sivil toplum örgütlerine girmelerini teşvik edin...

 

Zamanında çoğumuz “Aman yavrum sakat işler” diye girmedik, aha bak halimiz ortada!

 

Teşvik edin ki, geleceğimizi 79 milyonun hepsini temsil eden parlak insanlar yönetsin.

 

Çünkü artık bence milletçe aslında ‘ortak bir dava’mız olduğunu hatırladık.

 

EN LİYAKATÇI KURUM: GÖSTERİ DÜNYASI

 

YAPTIĞIM mesleğin en çok sevdiğim yönlerinden biri bu.

 

Bizde kötü oyuncu, kötü şarkıcı, kötü yazar, kötü yönetmen kabak gibi ortaya çıkar! E mesleğini milletin karşısında sergiliyorsun. Al bakalım yeteneksiz kuzenini oyuncu diye oynat. Komedi senaryosu yazdır yandaşına hadi! Çok isterim o senaryoyu okumak!

 

Haberin Devamı

Bizim işlerin üstü kapalı, soruları önceden verilen sınavı yoktur. Sınavı ekrandır, sahnedir, perdedir! Yüz binler, milyonlar seyreder, onlar en acımasız, en objektif notu verir.

 

Hele ki komedide! Ühüüü... Kendini yırt, komik değilsen değilsindir arkadaş.

 

Eşini dostunu, sevgilisini, şunu bunu kıyın kıyın piyasaya sokmaya çalışan olur bazen. Hem kendileri hem o kişiler madara olduklarıyla kalır, fazla yol alamazlar.

 

Şimdi işte bu acımasız, hata kabul etmeyen liyakat sistemini memleketteki tüm kurumlara yaymak lazım.

 

Torpili, nepotizmi, yandaş kayırmayı bırak...

 

Yetenek, çalışkanlık, zekâ, bana bunlarla gel Türkiye!

 

Çünkü üçünden de sende bol bol var.

 

Haberin Devamı

İLLA BİR FELAKET Mİ LAZIMDI?

 

CUMHURBAŞKANI, “Artık 15 Temmuz öncesindeki gibi davranamayız” diyor.

 

Başbakan “Eşsiz bir toplumsal mutabakat, bunu gözümüz gibi koruyacağız” diyor.

 

Başbakan Yardımcısı “Dini, seküler fark etmez, gerçekten ehliyeti, liyakati, millete sadakati olan insanlar gelsin” diyor.

 

Az önce Barolar Birliği Başkanı ile Cumhurbaşkanı’nın buluşmasını, kürsüden birbirlerine zarif hitaplarını izledim.

 

Ülkenin tonunu, dilini, ülkeyi yönetenler belirler.

 

Şimdi, madem kurumlarla kavga etmek yerine fikir almak, uzlaşmak, yandaşlık yerine liyakatçilik, parmakla gösterme değil kibar bir dil, tarafçılık yerine toplumsal mutabakat bu kadar kolaydı...

 

Haberin Devamı

Biz niye yıllardır keman teli gibi gerildik?

 

Mutluyum, umutluyum ama sonuçta benim de aklıma bu soru geliyor işte.

 

Şu havayı tavandan tabana daha önce yaysaydınız da herkes herkese bağırmadan, birbirine isim takmadan yaşayıp gitseydi. “Bunlar bizimkiler” demeseydiniz de “Bizimkiler”in tüm millet olduğunu çok daha önce anlasaydınız...

 

Neyse...

 

Madem helalleşiyoruz, ‘keşke’leri bırakıyoruz, susayım.

 

Yalnız yarın yine bir kutuplaştırma, bir tatsız isim takma, bir şey görürsem, bakın buradan çok ağır konuşurum, siyasetçiler kimsenin yüzüne bakamazlar!

 

Bence çok caydırıcıyım.

 

Yazarın Tüm Yazıları