Paylaş
Verilen gün ve saatte gidip sorgudan geç. Parmak izi ver. Sınıra geldiğinde aynı soruları bininci defa cevapla. Ne için? İki gün ülkelerinde dolaşıp alışveriş yapacaksın diye! Bu Türkler ne etti oğlum size?
Biz sınırlarımızı açık tutmayı seviyoruz! Kimlik bile sormuyoruz artık. İsmini söylemeyen adama çalışma izni veriyoruz. Hümanistiz. Hatta galiba hippiyiz. ‘Savaşma seviş’ filan mıyız, neyiz acaba? Belki de İngiltere, Amerika gibi güvenlik problemimiz yok. Ortadoğu sakin bir yer zira! Oradan gelenlerin insana nasıl bir kötülüğü dokunabilir ki? Herkese ‘tanrı misafiri’ muamelesi yapıyoruz. Batılı zalımlar iki fotoğraf çekip döneceğiz diye defalarca sorgudan geçiriyor.
Bir İngiltere vizesi için ne bilgiler takdim ettim. Ev tapusu, aylık kazanç, banka defterim... Bir de fotoğraf. Fotoğraf deyip geçme, her ülke farklı poz istiyor. Bazısında alnın açıkta olacak. Bazı ülkeler kulak fetişisti, fotoğrafta illa kulaklar görünecek. Bazıları da hem kulaklar hem boyun hem alın açıkta olsun istiyor! “‘Erkekler dahil herkes balerin topuzu yapsın’ yazalım mı” diye aralarında gülüyorlar bence... Saçlarımı siyah tokalarla her yönden arkaya toplamayı başarmış, Keloğlan gibi vize fotoğraflarım var. Ayrıca çok değerli ülkelerine niye gidiyorum, nerede kalacağım, hepsini anlattığım bir kompozisyon da verdim. Senin yağmurlu ülkende kaçak göçmen olacak insan mıyım ben? Saksı değilim ben! Vize fotoğrafında biraz benziyorum o kadar!
Açlığı sonlandırmak için 6 gün 7 gece
Sonra gün ve saat verip sözlü sınava alıyorlar. Hemen malum soru: “İngiltere’ye gidiş amacınız nedir?” Dünya barışını tesis edeceğim! Açlığı sonlandıracağım! Allah Allaah, gezineceğim işte yav!
On parmağın izi alınıyor. Belki bazı parmaklarımın izi birilerininkiyle tıpatıp aynıdır diye sanırım! Bunun biyolojik olarak mümkün olmadığını bilmiyorlarsa... Veya bir gün kaçak girmek için, izi alınmış parmaklarımı kesip, ülkeye ötekilerle girmemden şüpheleniyorlar! O zaman ayak parmaklarımın izini de almalılar. Ya Londra’da vizesiz vitrin bakmak için ellerimi toptan kesersem?
Bitmiyor. Saatlerce uçup, vizeni tak gösterip, şak içeri giremiyorsun. Buckingham’a molotof atmaya gelmediğine ikna etmen gereken bir polis var! O pasaport kuyruğunda paralı pullu işadamlarının, yıldız sanatçıların, alışverişe binlerce dolar harcayacak sosyetik kadınların, bilgi okyanusu akademisyenlerin, sadece Türk oldukları için, kalpleri hızlı atar, kafalarında saat sarkacı gibi bir soru sallanıp durur: Ya almazlarsa? Bir isim benzerliği, bir tip kayıklığı, vize sayfasının kenarının buruşuk olması, ne bileyim... Bir şey adamı işkillendirirse? Bavullar, rezervasyonlar, geri alınmayacak depozitolar ve hayaller ne olur?
Başkası olma kendin ol
Bir de Türk’ün genetik samimiyetine aykırı bir sistem. Çizgiyi geçmeden bekle, sıra gelince söylenen numarayı duy ve numaranın yazdığı kontuara git! Halbuki bizim içimizden öndekinin muhabbetini kafayı omzunun üstünden uzatarak dinlemek geliyor. İş uzadıysa memura “İyi insandır, benim hemşeri” diye yalan referans verip vaziyeti çözmek geliyor. Kontuara ailece gitmek, polise “Nerelisin? Glasgow’un içinden mi” diye sohbet açmak, ondan “Bu kış soğuk geçiyor abi, zaten geçen sene çok earl grey yaptı, oradan anladıydık” diye bilgi almak geliyor. Ayrılırken de polisin elini sıkıp diğer elle üstten pışpışladın mı, başlasın tatil!
En adrenalinli anlardan biri, polisin, bir pasaporttaki fotoya bir sana bakıp karşılaştırdığı andır! İnsan kendine benzemek için içsel bir çaba gösterir mi? Diyelim ki senin sen olduğuna inandı. Daha bilgisayara ismin yazılacak, seri katiller ve teröristler listesinde adın inşallah çıkmazsa, hooop yine gelecek the “Seyahat sebebiniz ne?”
Bazen, dil bilmeyen, gariban bir vatandaşı polisin karşısında titrerken görürüm. Ezberletmişlerdir belli ki, konservatuvar sınavında gibi heyecanlı, çat pat, oğlunun burada oturduğunu, torunu olduğunu, onu görmeye geldiğini anlatmaya uğraşır. Polis, aksandan ya da hikâyenin gereksiz detaylarından anlamaz, tekrar sorar. Vatandaş terler, ezberi baştan alırken, ben şişerim. Gidip polise “Al içeri oğlum, benim akrabam! Şş akıllı ol! Bir google’la bakayım benim ismimi” demek isterim. Daha da amcayı terletirse uçan tekmeyle cam kontuara dalmayı hayal ederim.
Seyahat yorgunluğuyla sabrımın sonuna geldiğim bu anlarda, polisin sorularına üç yanıtım olur. Biri söylediğim, ikincisi gerçek yanıt. Üçüncüsü, potansiyel terörist muamelesinin yarattığı agresiflikle, polisin suratındaki dehşeti görmek için patlatmak istediğim, içimden geçen yanıt:
-Ülkemizde ne kadar kalacaksınız?
Söylediğim: Bir hafta.
Doğrusu: Vizem var, kafama eserse uzatırım.
İçimden geçen: Sonsuza kadar! Çökeceğim ülkenize, kaçak çalışıp hepinizin hakkını yiyeceğim! İngiltere Türk olacak!
-Daha önce buraya geldiniz mi?
Söylediğim: Birçok defa.
Doğrusu: Bu ülkeyi ben sana öğretirim!
İçimden geçen: Sen benim ülkeme geldin mi? Kesin bizi deveyle geziyoruz sanıyorsun değil mi? Hıyar!
-Ziyaret amacınız nedir?
Söylediğim: Alışveriş.
Doğrusu: İyi oyunlar görmek. De şimdi oyun moyun anlatana kadaar.
İçimden geçen: Piccadilly Meydanı’nda canlı bomba olacağım! Haha, rengin attı? Şaka kız şaka. Sen benim kim olduğumu biliyor musuun? İngiltere misin nesin, çabuk bana müdürünü çağır laan!
Paylaş