Paylaş
PKK’nın açtığı ateşle yandığı söyleniyor. HDP’den Figen Yüksekdağ ise havadan bombalandığını, yani devlet güçlerinin yaptığını iddia ediyor.
Tahir Elçi’nin hemen ardından hayatını kaybettiği “Burada çatışma olmasın” mesajı veren basın açıklamasının konusu da, Sur’daki Dört Ayaklı Minare’ydi.
Kutsal mekânların, ibadethanelerin zarar görmesinin özellikle yapıldığını söylemenin başka bir manası vardır.
Herhangi bir özel mülke, bir devlet dairesine, bir otobüse hasar verilmesiyle aynı şey değildir bu. Fevkalade tehlikeli bir konudur.
“Camiyi bombaladılar, ibadethaneye ateş açtılar” suçlamasını kim, kimin için kullanırsa kullansın, bu hassas sinir uçlarına dokunmaktadır. Ve fayda değil, zarar ve düşmanlık yaratır.
Bu işi yapmak alçaklık ve provokasyon, olayın üzerinde tepinmekse toplumdaki öfkeyi körüklemektir. Bu sinir uçlarında dolaşılmasın. Bunlar kamuoyu veya psikolojik destek yaratmak için kullanılmasın!
Bir ideoloji yanlışsa yanlıştır, bir grup teröristse, zaten teröristtir.
İbadethaneleri, kutsalları da bu pakete ekleyip nefreti, intikam duygusunu büyütmek sakat iş!
Sosyal hayat dış politika gibi olsaydı...
YİNE ince ince döndük mü Avrupa Birliği’ne?
Eski güzel günlerde Avrupa Birliği kriterleri için “İster alsınlar ister almasınlar, biz kendi vatandaşımızın hayat kalitesi, kendi memleketimizin demokrasisi için benimseyeceğiz” denirdi.
Sonraları biraz gıcık olduk. “Almasınlar, biz de Şanghay Beşlisi’ne gireriz” dedik.
Dış politika yanar döner bir ortam. “Kardeşimiz Esad”, “Düşmanımız Esed” oldu. Dostumuz ve bizi çok seven Putin’in askerleri Boğaz’dan, balık yiyenlere füze doğrultarak geçti!
Elbette her ülke ve bölgeyle çıkar ilişkimiz var. Ama şimdilerde uzun vadede önümüzde iki seçenek görünüyor: Batı dünyası, onun prensipleri ve NATO’yla ortaklık ya da Rusya’nın, Ortadoğu’nun, Körfez ülkelerinin karışık, kuralsız antidemokratik dünyasıyla yakınlık.
Seçenekleri insan ilişkileri diliyle ifade edersek:
1) Kurallı, sistemli ama yabancı ve snop ahbaplar kulübüyle soğuk bir çay partisi mi?
2) Sağı solu belli olmayan, istikrarsız, kuralsız, çok konuda sabıkalı Doğulu akrabalarla altın günü mü?
Ben iki tarafla da yakın ama düzeyli, “Sadece arkadaşız” tarzı ilişkilerden yanayım! Ne yazık ki son dönemde arkadaş grubumuz çok küçüldü!
Komşularla sıfır sorun iyi fikirdi. Maalesef bizim mahallenin doğu yakasında herkes arıza ve kavga dövüş bol! Mümkün olmadı. Dış politika her akraba, her tanıdık, her iş arkadaşı, hatta bazılarından tiksinseniz bile her komşuyla selamlaşıp sohbet etmek zorunda olduğunuz bir düğün gibi! Duygusal, kültürel yakınlıklar aslında sadece iç politika malzemesi! Bakın Rusya’nın doğalgazı kesme ihtimali üzerine, ne krizler yaşadığımız İsrail “İsterlerse Türkiye’ye gaz satarız canım, iş başka aşk başka” gibi açıklamalar yapmaya başladı.
Sosyal hayat dış ilişkiler gibi olsaydı, hiçbir dosta, komşuya güvenmeden, sadece ortak çıkarlar için muhabbet ediyor olsaydık, her gün dost düşman değişseydi, hepimiz ağır depresyonda olurduk sanırım!
En kritik dönemde miyiz?
BİZ eşi benzeri görülmemiş bir soğukkanlılıkla konut fiyatlarını, Adele’in şarkısının Ahmet Kaya’nın bestesiyle benzerliğini, aşırı muhafazakârların oylarına talip olduğu için deli deli söylenen Donald Trump’ı filan konuşuyoruz ama...
Bölge karışıklığın zirvesinde. Biz de bunun tam ortasında ve belki en kritik dönemlerden birindeyiz.
Esad, PYD’ye silah verdiklerini The Sunday Times’a açıkça anlattı. Rusya aynı safta. İran da öyle. Amerika zaten IŞİD’in karşısında olan veya öyle olduğunu bahane ettiği her grubun yanında.
Bu esnada Rus uçağı vuruldu. Türk askeri Irak’ta. Irak içinde de bu konuyla ilgili farklı bakışlar var.
Üzeri örtülü konuşsak da, Suriye’nin sıcak savaş alanı olduğu, ama boyutu dünya çapında bir soğuk savaş dönüyor. Ama bu sefer, bazılarının tarafı net değil. “Böl ve yönet”in, “Kaos yarat ve yönet”e dönüştüğü ilginç günler. İran, Irak, Rusya, Türkiye, Amerika, herkes bu oyunun tarafı. Ve bu sert rüzgâr kasırgaya dönüşürse kasırganın kalbinde kalacak olan IŞİD’den çok, bölgedeki Türkler ve Kürtler olacak gibi görünüyor.
Paylaş