Peki nükleerin fıtratında ne var?

Sedyeyi kirletmemek için “Çizmelerimi çıkarayım mı?” diye soran madenci gencin görüntüsü, o ezik, kibar hali, ömrüm boyunca her hatırladığımda beni ağlatacak.

Haberin Devamı

Peki nükleerin fıtratında ne var

13 Mayıs ve sonrası, hepimizde, birer kılıç yarası gibi, hatırladıkça sızlayacak

Ben olayın olduğu andan itibaren, Başbakan’ın esip gürlemelerini, o sert, tavizsiz tavırlarını, özlemle bekledim. Öyle ya, geçen yıl bu aralar güzelim fayansları kıran Gezi protestocularına, sanatçılara, gazetecilere, bazen isim vererek parmak sallandı. Protestoculara yardım eden otel sahiplerine gözdağı verildi. Yaralılarla ilgilenen doktorlar bile savcılıkta ifade verdi. Başbakan yeri göğü inletti, “Hiçbirinin yanına kalmayacak, teker teker tespit edip hesap soracağız” dedi. Meydanlar sert sesiyle sarsıldı. Eyvallah. Peki.
Ama bu iş olup da yüzlerce insan öldüğünde, niye bu tevekkül? O otoriter liderde, niye aniden bir dinginlik, bir kadercilik? Belki, “Milleti galeyana getirmemek, kızgın halkı sakinleştirmek için” diyen olur. Ama ben bir meydan okuma duymak istiyordum doğrusu. Bir ses yükseltme, sorumluları kalabalığa yuhalatma. Sert bir sesle “Burunlarından fitil fitil getireceğiz, hepsini tespit edeceğiz, yanlarına kalmayacak” mesajı. Ve bu sefer gözüm kulağım bayram ederdi inanın. “Yaşşa be, yürü, kim tutar seni” derdim. Babasını, kocasını, çocuğunu kaybetmiş insanların içlerine, asıl o zaman su serpilirdi. Hep birlikte “Oh be” diye ferahlardık. “Adam sert ama bu sefer sorumlular sertliği hak etti, Başbakan yakacak çıralarını, duman edecek hepsini, helal olsun!” derdik.
Ama Başbakan’a bu olayda bir sabır, bir dinginlik geldi. Ne bir fırça, ne tehdit. “Bu işlerin fıtratında vardır” dedi. 1904’te filan dünyada olan kömür madeni kazalarından örnekler verdi. Hayır örnekler son 10, 20 yıla ait olsa, yine bir asgari müşterekte uzlaşırdık da 1990’lara kadar cep telefonunun bile olmadığını düşünürsek, teknik bir gelişme talep etmekte haksız mıyız?
Ben de bir tarih vereyim mesela: 2010, Batı Virginia, Amerika Birleşik Devletleri. Kömür madeni kazasında 29 kişi hayatını kaybediyor, her aileye bir buçuk milyon dolar tazminat ödeniyor!
1986, Rusya, Çernobil...
Kayıplara ağlamak ve sabır tavsiye etmekten başka devlet neler yapacak, hep birlikte takip edeceğiz.
Ama korkum başka.
Dünyada 19. yüzyılın sonundan beri kömür çıkartılıyor. 2014’te Türkiye’deki kazada, sayısı tam bilinmeyen, yüzlerce işçi hayatını kaybediyor.
Dünyada sadece 1960’tan beri nükleer enerji üretiliyor. Ve... Nükleer enerji kazaları, kömür madenlerinden bin beter bir lanet. Kuşaklar boyu hastalık, ölüm bitmiyor.
Türkiye’nin kendi enerjisini üretmesini, hatta bütün dünyanın enerjisini üretip satmasını gönülden isterim. Ama yarın öbür gün Sinop’ta, Mersin Akkuyu’da olabileceklerden bizi kim koruyacak? Devlet, oraları da kömür madenlerini denetlediği gibi mi denetleyecek? Yine taşeron firmalar ucuz işçi mi kullanacak? Yarım eğitim mi verilecek?
Allah hepimizi korusun, olası bir kazada, geçmiş örnekler mi verilecek yine? “1986, Rusya, Çernobil; 2011 Japonya, Fukuşima...” mı denecek? “Bu, nükleerin fıtratında vardır” diye kaderci mi yaklaşılacak?
Kontrol edin işletmeleri kardeşim. Otoriterlik, sertlik, işte esas bu konularda lazım! Denetle, burnundan getir. Güvenlik konusunda, kurallar konusunda, milyonda bir eksik mi yakaladın? Cart, mühürle madeni görsünler! Ben o hep bahsettiğimiz dediğim dedikliği, otoriterliği, bu alanda görmek istiyorum! Hadi!
Kanuni’nin dizisi yapıldı diye hükümetin kimbilir kaç üyesinden, konuyla ilgili haftalarca eleştiri, fırça, şikâyet, soruşturma gırla gitti. Peki esas bu işlere kim bakıyor kardeşim?

Yazarın Tüm Yazıları