Paylaş
Zira olay bizim mahallede yaşandı.
Sabah bir baktık, gece yarısı operasyonuyla İTÜ’nün Maçka Caddesi’ne bakan ağaçlıklı bahçesi buldozerle darmaduman edilmiş.
Yüksek, yaşlı ağaçların kökü dışarı fırlamış.
Öğrendik ki İTÜ, o alanı bir kafe zincirine kiralamış. Bunu simitçiden öğreniyoruz! Haber kaynağımız simitçiden aldığımız bilgi dışında, ne bir açıklama ne bir tabela ne bir bilgi ne bir yetkili.
Protesto eden öğrencilere ve etraftan tepki gösterenlere, yetkililerin söylediği ise “çevre düzenlemesi” yapıldığı.
Oysa çevre zaten gayet düzgün! Ortalıkta ağaç, yeşillik, arada öğrencilerin oturduğu banklar var. Daha doğrusu öyleydi. Şu an köstebek yuvası!
Şişli Belediyesi, Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınmadan gelişigüzel iş makineleri sokulduğu için inşaatı durdurdu.
Çok da iyi etti. Öğrenciler hâlâ nöbet tutuyor.
Bu arada, İTÜ birkaç sene önce de yine bir gece, aniden yüksek, elektrik direği gibi bir İTÜ tabelası kondurdu aynı bahçeye. “Allah Allah” dedik, “Koskoca üniversite binası, kapısında İTÜ yazıyor, bu kocaman çirkin tabela niye?
Meğer bir baz istasyonunun kamuflajıymış tabela!
Bunlar bizim mahalle için büyük, Türkiye için çok çok küçük bir sorun gibi görünebilir. Ama şehirlerle ilgili düzenleme ve değişiklikler nedense böyle gece yarısı operasyonlarıyla başlıyor!
Mahalleliye, bölgenin esas sahiplerine fikir sorulmadan, bir uyduruk tabelayla ne olduğunun bilgisi bile verilmeden, bazen Artvin’deki gibi gerekli izinler alınmadan, mahkemenin sonucu beklenmeden, bir sabah uyanıyorsunuz ki, parkınız köstebek yuvası, önünüzdeki yeşilliğe AVM temeli atılıyor veya yaylanıza bakır madeni açılmış!
İTÜ’nün kendi kaynaklarını kullanarak gelir elde etme çabasını anlamaya uğraşıyorum elbette. Ama bu, üniversitenin parkını darmaduman ederek mi olmalı illa?
Hem de yangından mal kaçırır gibi? Gecekondu usulü?
Öte yandan ülkede önemli yerlere gelmiş insanların, şirket sahiplerinin de mezun oldukları üniversiteye bağış yapmaları lazım.
Bu yurtdışında çok yaygındır, bizde maalesef yok. Master yaptığım Columbia Üniversitesi yıllardır bana mektup gönderip “Bir 150 dolar atıver be, hadi gülüm” deyip durur.
Bir sent vermedim! Ne vereceğim? Oranın zengini çok. Boğaziçi’ne bağış yaparım, o ayrı.
Üniversitelerin gelir elde etmek için öğrencinin kullanımındaki bağa bahçeye dalmaktansa daha şık atraksiyonlar bulmaları lazım.
Boğaziçi Üniversitesi her yıl bunu açık arttırmalı balolarla yapıyor mesela. Davetiyeler 500 dolar, baloda ünlü mezunlarla öğle yemekleri satılıyor vs.
İTÜ’yü, İTÜ’nün ismine yakışır davranmaya davet ediyorum!
Yani perişan edilen bahçede zarar gören ağaçları kurtarmaya, yenilerini dikip, hakikaten çevre düzenlemesi yapıp, orayı eskisinden güzel bir park haline getirmeye.
Hele o ağaçlardan birisi kuruyup ölsün! Yakarım çıranızı!
Baykam’a saldırı emsal olsun
BEDRİ Baykam ve sanat galerisinin genel koordinatörünü bıçaklayan sanığa 32 yıl hapis cezası verildi.
Fevkalade oldu!
Bundan sonra bıçaklamaya, sopayla saldırmaya, karısını, sevgilisini, kafasına uymayanı yaralamaya, vurmaya, öldürmeye yeltenen kimse için “nefsi müdafaa” dışında hiçbir hafifletici sebep, hiçbir ceza indirimi vesilesi olmamalı.
Ben adalet diye buna derim!
Kadına karşı şiddet için “Boşanmak istiyordu”, “Başkasıyla görüştüğünden şüphelendim”, “İzinsiz evden çıktı”, “Beni terk etti” gibi sebepler...
Şiddete başvuranların söylediği “O şahsın fikirlerini beğenmiyordum”, “Hassas olduğum şu konuya saygısızlık etti”, “Şöyle dedi, böyle yazdı” gibi bahaneler...
Kravat takıp, ceket giymek, hâkimin karşısında boynu bükük durmak gibi “hafifletici sebepler”...
Bunlar hiçbir şeyi hafifletmiyor!
Şiddet görenin hayatı kâbusa dönüyor. Eğer hayatını kaybetmemişse tabii.
Şiddette ceza indirimi is-te-mi-yo-ruz!
Baykam olayında verilen ceza, tüm davalarda emsal olmalı.
Paylaş