Paylaş
Lavrov: Boris Johnson kısa süre önce Rusya’nın İngiltere referandumuna karıştığıyla ilgili hiçbir delilinin olmadığını söyledi.
Johnson: Öyle değil, “Bu müdahalede başarısız olundu” dedim, öyle söylemen lazım.
Lavrov: Tabii şimdi benim söylediğime itiraz etmezse kendi ülkesinin medyasındaki itibarının sarsılmasından korkuyor. (Gülüyor.)
Johnson: Sergey, ben esas senin itibarın konusunda endişeliyim. (İkisi de gülüyor) Eğer müdahale başarılı olsaydı, sonucu bambaşka bir hikâye olurdu.
Lavrov: Müdahale olmayınca, sonucunun olmaması normal. (Johnson gülüyor.)
Problem ve suçlamalar büyük, ama basın toplantısı, “Biz bu konuları basın ve kamuoyu önünde tartışmayalım” cümlesi ve “Suriye, Kuzey Kore gibi global problemler varken bu sorunların bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz” temennisiyle ama iğneli şakalarla devam ediyor:
Johnson: Size o kadar çok güveniyorum ki, binaya girerken paltomu, cebindeki gizli olan olmayan her şeyle teslim ettim.
Lavrov: Boris’un paltosunun cebinde hiçbir şey yoktu!
Johnson: Yani paltomun ceplerini aradınız bile?
Şimdi bu, aslında “Evet ilişkilerimiz eskisi gibi değil, iyi bir noktada olmadığımız açık” ön kabulüyle yapılan bir toplantı. Ama sık sık bilinçli gülümsemeler, gülmeler, yarı ciddi şakalarla, yani güler yüz ve mizahla tansiyon düşürülüyor.
Konuşmanın tonu böyle olunca bir şey değişir mi?
Yoo!
Konu aynı konu, suçlamalar aynı suçlamalar, uyarıların sertliği aynı dozda.
Ama işte iki ülkenin vatandaşları “Eyvah bir arıza mı çıkacak, bir şeyler mi olacak” diye panikleyip gündelik hayat alışkanlıklarını değiştirmiyor. Harcamalarını kısıp, birikmişlerini en güvenli buldukları araca yatırmıyorlar. Borsa oynamıyor. Etrafı gelecek endişesi sarmıyor.
Mesajlar veriliyor, ama sahte de olsa bir gülümseme ve bir-iki nüktenin yardımıyla, iş diplomasi ve siyaset dili çerçevesinde kaldığı için, sıradan insanı hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Hem iç hem dış siyasetimizde, hitabet ve tartışma tonumuzu biraz buralara çeksek, seçmeni, halkı her tartışmanın içine en sert şekilde karıştırmasak, sokaktaki gerilim de düşer, diplomasi de daha kolay ilerler kanaatindeyim.
Şahsi düşüncem, biraz mizah herkese, her yerde lazım.
KALDIRIM MÜHENDİSLİĞİ!
PAZARTESİ akşamı tam Etiler’in girişine, Nispetiye Caddesi’ne arabayla girdik, aman Allah, kıyamet kopuyor! Trafik kilit, etraf kıvılcım gibi zabıta, polis, çevik kuvvet, kıyamet kopuyor. Yüreğimiz hopladı. Geçen sene yılbaşı dönemi başımıza gelen olaylar malum. Vatandaş korkudan büyümüş gözlerle “Terör tehdidi mi, çatışma mı oldu, nümayiş mi var” diye birbirine soruyor.
Efenim, iki belediyenin zabıta görevlileri kaldırım yapma konusunda birbirine girmiş!
21 Aralık tarihli bir haberde deniyor ki, Beşiktaş Belediye Başkanı bölgede kaldırım çalışması başlatmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendi zabıtalarıyla bunu engellemeye çalışmış. “Biz onlara 3 yıldır kaldırımları siz yapın dedik, yapmadılar, bunun üzerine biz başladık, şimdi bizi engelliyorlar” şeklinde konuşan belediye başkanı “Benim buradan ölümü kazırsınız” diye eklemiş! Zabıtalar arasında arbede çıkmış, polisler gelmiş.
Bitmiş mi? Bitmemiş.
Dünden önceki gece yine aynı hikâye, yüreğimizi ağzımıza getirecek şekilde, çevik kuvvetin, uzun namlulu silahlı, maskeli güvenlik güçlerinin katılımıyla bizim de şahitliğimizle tekrarlanmış.
Arkadaş ne yapıyorsunuz siz? Kaldırım yapılacaksa yapılsın. Biriniz yapın işte, ilçe belediyesi, büyükşehir, kimin göreviyse. Yapılmasına gerek yoksa da yazışmayla filan çözün. Ne oluyor? Toptan delirdik mi? Başka derdimiz mi yok? Tam yılbaşı öncesi güvenliğin başka işi mi yok?
Yemin ederim şu memlekette kavga dövüşle kaybettiğimiz enerjiyi depolayabilsek bu büyüklükte ikinci bir ülkeye elektrik sağlarız!
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş