Paylaş
Fıstık gibi köprü yaptılar, bak laf edenin dilini ensesinden çekerim! Batılı liderler kıskançlıklarından uyuyamıyor, gece kalkıp kalkıp buzdolabından sarma filan atıştırıyorlardır.
İşte tek kusuru, İstanbul’un Avrupa-Asya trafiğine faydası olmayacağı gerçeği. Yani siz, Anadolu yakasında oturup Avrupa yakasında çalışanlar, yine arabada sesli kitap dinleyip edebiyat eleştirmeni kıvamına gelmeye, köprüde vakit geçirmek için hazırladığınız müzik playlist’leri sayesinde bir DJ yetkinliğine ulaşmaya, köprüde simit, su, telefon şarjı satanları akrabalarınızdan daha sık görmeye devam edeceksiniz, evet.
Pardon da, ben ne güne duruyorum? Vatandaşlık görevimi yapıp, devlete destek olmak, köprü trafiğine çözüm üretmek benim görevim değil mi? Köprü yapılsın diye vergimi verdim, trafik azalsın diye fikrimi mi esirgeyeceğim?
-Önceki yıllarda Boğaz’ın bir bölümüne boydan boya beton atma projemi dile getirmiştim ama devletimiz dikkate almadı. Oysa mesela iki semt, araya beton atılarak birleştirilebilir. Diyelim ki Beşiktaş-Üsküdar arası denizi doldurdun. Artık bu birleşmiş semte ‘Beşküdar’ ismi verilebilir. Semtin denizin ortasındaki bölümüne de deniz manzaralı pek çok rezidans yapılıp makul fiyatlarla vatandaşa satılabilir. İstanbul’da yeterince deniz manzarası yok çünkü. Bu büyük bir sorun. Hep benim aklıma gelsin bunlar, belediyeler uyusun ya.
-Dikkat ettim, Anadolu yakasındaki pek çok semtin ismi köy’le bitiyor. Vaniköy, Kadıköy, Erenköy vs... Bence o yakada çok fazla iş merkezi bulunmayışının sebebi bu olabilir. Yatırımcı köye yatırım yapmaktan çekinmiş, elektriği var mıdır filan diye tereddüt etmiş olabilir. “Salak mıymış onlar” demeyin. Hep söylerler “Sermaye kuş gibidir, hemen kaçar” diye. Sermaye ayrıca kelebek gibi uçar, arı gibi sokar. Ama o ayrı konu, durduk yerde solculuğun lüzumu yok şimdi. Ben başka şey söylüyorum. Anadolu yakasındaki semtlerin ismini değiştirip, sermayeye daha tatlı gelecek adlar koysak diyorum. ‘Borsa’, ‘Ciro’, ‘Kâr Marjı’ filan olsa semt isimleri, bölgeye daha çok işyeri geleceği, böylece Anadolu yakasında oturanların sabah beşte kalkıp karşı taraftaki işyerlerine gitmek zorunda kalmayacağı kanaatindeyim. Herkes için kârlı olur. ‘Kanaatkâr’ bir insanım diye kelime esprisi yapayım mı? Yapmayayım di mi?
EKONOMİ YÖNETİMİNE BENİ GETİRSİNLER!
-Artık her uçak ve helikopter sesinde yerimizden hopluyor olmasaydık helikopter seferi, hatta balonla seyahate varana kadar pek çok havayolu seçeneğiyle karşı tarafa varabilirdik. Ama kanımca en iyisi ve hesaplısı şu: İki ufak havaalanıyla Boğaz trafiğini çözeriz. Diyelim Alibeyköy’den Nakkaştepe’ye uçak seferleri. Nasıl fikir? Parası olan yapar, ki zaten uçak biletleri de gayet hesaplı oldu. “Havaalanına gitme, bekleme ühüü” filan demeyin, ne olursa olsun köprü trafiğinden kısa sürer. Ben bazen Roma’ya, Nişantaşı’ndan Suadiye’ye gittiğimden daha kısa zamanda gidiyorum.
mİstanbullu yeterince yüzmüyor kanımca. Şunun şurasında iki yakanın arası 1 kilometre yoldur. Su sıcaklığı açısından da İstanbul’da 5-6 ay fevkalade yüzülür. Bir dalgıç tulumu kaç para? Hiç. Belediyelerimiz iskelelere kulvar ve duş yapsa, kaç para? Hiç. Ne güzel omuzlarımız, kol altı kanatlarımız filan olur hem.
-Diyelim ki çocuğu var, yaşlısı var, havuzda bile yüzemeyeni var. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne 3 milyar dolar harcanmış. Aynı parayı devletimiz bana versin, 50’şer bin dolardan 60 bin adet gıcır gıcır sürat teknesi alayım. Her tekneye 10 kişi sığışsak, 600 bin kişiyi taşırız yakadan yakaya. Hem de vatandaş “Teknem var” der, şu ortamda havası, morali yükselir. Batı da iyice kıskanır ooh. Fena mı?
-Gördüğünüz gibi hem köprü trafiğini çözüyor hem de vatandaşa yüzme havuzu, deniz manzaralı rezidans veya sürat teknesi vaat ediyorum. Ekonomi yönetimine beni getirsinler! Ama şartlarım var. 7 liralık madeni para basılacak (7 benim uğurlu sayım) ve üzerine de mayolu resmim koyulacak. Bu aralar imkanım vardı biraz delirdim. Nasıl kafam? Güzel mi? Bence güzel. Güle güle kullanayım bu kafayı inşallah. Mersi.
Paylaş