Instagram’daki gizli trajedi!

Instagram, Türk dizi oyuncusunun sessiz çığlığı, bir nevi sanal psikoloğudur. Ama o gülen güzel yüzlerin ardındaki acı gerçekleri okumasını bileceksin!

Haberin Devamı

Memleketin yüzde 50’si dizi oyuncusu olmak istiyor. İstatistiki konuşuyorum, gelen mail’lerden gösterebilirim, elimde belge var.
Fakat bu insanlar, ışıltılı sandıkları o hayatı, Instagram’da satır aralarını okuyarak takip ederlerse, ne menem olduğunu anlayıp, muhakkak ki daha eğlenceli mesleklere, mühendisliğe, öğretmenliğe, mimariye yöneleceklerdir!
Instagram, aslında Türk dizi oyuncusunun sessiz çığlığı, bir nevi sanal psikoloğudur. Ama çözmesini, o gülen güzel yüzlerin ardındaki acı gerçekleri okumasını bileceksin!
Oyuncunun günlük hayat krokisini Instagram’a koyduğu fotoğraflardan çıkarabiliyoruz. Kendim dahil tüm oyuncuların affına sığınarak, istisnaların mizahi genellemeleri bozmadığını hatırlatarak.... İşte sektörün kalbinden bir analiz. Ana başlıklarla, ünlülerin Instagram fotoğrafları ve altında yatan travmalar:
Fotoğrafta görülen: Mükellef kahvaltı sofrası.
Altına yazılanlar: “Pazar sabah keyfi, bunlara dalıp sonra beş saat koşacağım herhalde!”, “Rejimdeyim sadece bakıyorum!”, “Bugün rejime ara verildi, gözlemeler mideye indi, yarın ölüm orucu!”, “Diyetisyenimden sadece domateslere izin var ama çılgınlık yapıp bir zeytin lüplettim!”
Meali: Kamera insana üç kilo katarmış, bizim dizi üç kamerayla çekildiği için dokuz kilo fazla görünüyorum herhalde! Zaten bir hafta sonu kahvaltımız var, onda da bu genç yaşta ağız tadıyla bir bal kaymak yiyemiyoruz, böyle hayat mı olur lan?
Fotoğrafta görülen: Kuliste arkadaşlarla dil çıkarma, kulak yapma, set kostümleri ve aksesuarları marifetiyle objektife hokkabazlıklar.
Altına yazılanlar: “Sette gülme krizi”, “Arkadaşım filancanın cozuttuğu an”, “Manyak ekip işbaşında”, “Yine bir set günü, yine enerjimiz patlıyor”!
Meali: Haftanın altı günü ve gecesi bu insanlarla buradayım. Evimin eşyalarının rengini unuttum! Sahne aralarında sekiz saat beklediğimiz oluyor. N’apçaz başka? İster istemez kanka olup ota böceğe güleceğiz. Kafayı mı yiyelim?

Haberin Devamı

YAPAYALNIZIM OĞLUM!

Fotoğrafta görülen: Evdeki kedi, köpek, kuş, balık, anakondayla oyunlar, öpücükler, yatakta sarılmalar, kanepede şirinlikler.
Altına yazılanlar: “Dün gece bana sarılıp uyumuş, sabah gördüm.”, “En iyi dostum”, “Beni özlemiş!”, “Böyle öper beni bazen.”, “Aşk”!
Meali: Yapayalnızım oğlum! Bana gelsenize akşam? Hatta yatıya kalın. Gece içeriden sesler filan geliyor ya. Cihangir’de yalnız yaşamayı bir halt sanıyorduk, fena bir şeymiş.
Fotoğrafta görülen: Sabaha karşı arabada veya sete gitmek için evden çıkmak üzere gözü şiş oyuncu. Fonda veya tek başına gündoğumu manzarası.
Altına yazılanlar: “Sete gitmek üzereyim, penceremden İstanbul’da sabah beş buçuk nefis”, “Setten dönüyorum, köprü üzerinde güneşin doğuşu fevkalade”, “Sete yolculuk, bu saatte renkler olağanüstü”, “Set yolundan eve ilerliyorum, sabaha karşı Alibeyköy akıllara durgunluk verici.”
Meali: Anasını sattığım, böyle çalışma saatleri mi olur ya?! Setten çıktığım yok, anca kargalar kahvaltısını ederken, bu saatlerde görüyorum dış dünyayı! Bari gündoğumu filan diye iyi tarafından bakayım, Boğaz manzaralı ev aldım, bir sürü borç var!
Fotoğrafta görülen: Setten mutlu kareler, provadan mutlu kareler, makyaj odasından mutlu kareler.
Altına yazılanlar: “Dizimizin ilk günü”, “Şovumuzun hazırlıkları tamam”, “Gördüğünüz üzere bomba gibi geliyoruz”, “Dekor, makyaj, kostüm, yıkılıyor!”, “Haftaya yayındayız!”
Meali: Tanıtım yapacaksan, artık olay tamamen sosyal medya abi. Sosyal medya seni bir tuttu mu, reyting almasan da kanal işi kaldırmıyor. Tabii. Kaldırmazlar di mi? Bir on üç bölüm gideriz he hacı? Senaryo da tel maşa ama…
Fotoğrafta görülen: Yeni kıyafetle aynadan bizzat çekilmiş neşeli pozlar, her parmağa başka renk oje sürülüp çekilmiş ayaklar, saçın bir parçası dudakla burun arasında tutularak bıyık yapılıp tek başına eğlenilmiş anlar, tutulan takımın formasıyla evde tek başına zafer işareti yapılması, zıplayıp havadayken yakalanmış enstantane, birkaç arkadaşla rakı sofrasında kelle olmuş kadeh kaldırırken, portakaldan diş yapmışken, masanın üstüne yatmışken, rakı bardağını kafasına koyup göbek atıyorken, o anları ölümsüzleşmiş fotoğraf sahibi.
Altına yazılanlar: “Nasılım?”, “Ayaklarım her telden çalıyor gece geceee”, “Erkek olsaydım yakışıklı olurmuşum”, “Gollere evde tek başıma coştum!, “Uçuyoruuuum”, “Bir kadehle çakırkeyf olmuşum, şarkılar türküler!”
Meali: Yeni başladığım antidepresan mükemmel. Ama alkolle almayacaksın, kafa gidiyor.

Haberin Devamı

“Ben şok!”

Serra Yılmaz’ın internette ‘Entellikte kulak yakan sınır’ ismiyle patlama yapan ‘müzikli şiir dinletisi’ videosunu seyretmişsinizdir.
Bizim dizi de dahil, pek çok yerde parodisi yapıldı. Sohbet programında, fonda akort yapar gibi seslerle gııırç guuurç doğaçlayan müzisyenlerin üzerine, bir Edip Cansever şiirinin okunmasını, bir noktada da akort seslerinin iyice koparak şiirin duygusuna girme çabasını içeren, iyi niyetli fakat trajikomik bir 10 dakika. Benim asıl dikkatimi çeken, bu, (hadi nezaket yapayım) ‘olağandışı’ gösteriyi, sonuna kadar izleyen program konuğu ressam Günseli Kato’nun, ‘dinleti’ bitiminde, “Nasıl buldun” sorusuna verdiği cevaptır: “Ben şok!”
Ki gösterinin verdiği duygu en kısa ve öz bu ifadeyle anlatılabilir: “Ben şok!”
Kato, hemen ardından “Hakikaten ilginç, ben de merak ediyordum nasıl bir şey olacak diye, kem küm” gibilerinden durumu toparlamaya çalışsa da, “Ben şok” son ayların en bomba, en kompakt kalıplarından biridir kanımca. Tam bir hazırlıksız yakalanma, saflık ve çaresizlikle karışık sözün bittiği yer!

Haberin Devamı

N’AYIR N’OLAMAZ

 Son günlerin en çok konuşulan ve çok acayip şaşırılan olayları: TC ibaresinin resmi kurumlardan kaldırılması, 1 Mayıs’a sert müdahale ve gündemin tırıvırıları, mesela hosteslerin topuzlarının kafalarının neresine denk geldiğinden kırmızı rujlarına kadar müdahale, mesela milli içkimizin ayran olduğunun resmen bildirilmesi…
 Amanın kimilerinde nasıl bir şaşkınlık, nasıl bir dehşet içinde kalma, nasıl bir “N’ayır n’olamaz” tepkisi.
Hepsi: “Ben şok”!
Pardon da… Ya ne olacaadı?
Sen ne bekliyordun kardeş?
Londra mı burası? Taksim Meydanı Hyde Park mı ki çıkıp istediğimiz siyasi mesajı özgürce bağıra çığıra anlatalım?
Fransa mı burası da koskoca cumhuriyetin başharfleri resmi kurumlardan kaldırılınca yer yerinden oynasın, halk galeyana gelince sorumlular istifa etsin?
İsviçre mi burası da “İçen de içmeyen de başımın tacı, vergini öde, suç işleme yeter sevgili vatandaşım, akşamcı sofrandan, inancından, ibadetinden, günahından sevabından, özel hayatından bana ne” diyen yönetici beyinler memlekete hâkim olsun?
Rujun mujun yasaklandığı yer Almanya mı da küçük dilini yutuyorsun? Saça eteğe, ruj rengine yasak koymayı bırak, “Karımın, kızımın, çalışma arkadaşımın etek boyu, ruju senin nerene battı, göster, esas orayı düzeltelim” der Alman, kendine gelemezsin! (İzmirli de, mesela, hem bunu der, hem kendini tutamayıp peşinden kovalar!)
Hakikaten bu olanlara niye şaşırdın kardeş? Koy o fırlayan gözlerini yuvalarına geri!
Papatya tarlasında mı yaşıyorsun? Senin beklentin neydi ki?
Nasıl hayallerin vardı bu günlerle ilgili?
Senin hayretini yirim! Ne toz pembe tipsin ya! Ne güzel kafalar bunlar. Ne içiyorsan, ayran olur, absent olur, gözünü seveyim bana da yolla!
“Aaa hiç bunların olacağını beklemiyorduk, böyle demiyorlardı. Ben şok!”
O zaman hadsizce Nâzım Hikmet’ten ilham alarak:
Yavru köpek gibisin canım kardeşim.
Malum’a kafanı yana eğip, gözünü açıp, öyle şaşkın bir bakışın var ki…
“Kabahat senin” demeye de dilim varmıyor ama…
“Saflıkta memleketi
yakan sınır”sın resmen canım kardeşim!

Yazarın Tüm Yazıları