H3N2’nin inine girdim!

Araştırmacı gazetecilik kolay iş değil. Eğer memlekette grip salgını varsa, illa dener, virüsle haşir neşir olur, izlenim ve tecrübelerimi aktarırım!

Haberin Devamı

Domuz gribinde böyle oldu. Bu yazıyı yazarken de bir yandan yeni grip H3N2’yi bizzat yaşayarak deneyimliyorum!

Bu okuduğunuz yazı, yatakta ve hafif ateşli bir bünye tarafından yazılmaktadır. Ağır ateşte kavrulan yazı daha lezzetli olur mu bilmem, ama beynim azıcık buharda pişmiş kıvamda, dolayısıyla konudan konuya atlamalar, imla hataları, cümle düşüklükleri olabilir, şimdiden affedin! Yeni grip virüsümüz H3N2’nin, 72’nci saatte vücudumda yarattığı hasar raporu şu: 38 santigrat civarındayım, sımsıcak bir insanım. Sindirim sistemi vücuda detoks gerektiğine kendi kendine karar vermiş, ki hastalığın bu yönü pek rahatsız edici değil. Hafiften eklem ağrıları var, ki televizyonun karşısında yatmak için nefis bahane. Sağ bademcik ilk gün “Burada ben varım” diye tatlı tatlı başladı, sanki tek başına vücuttaki bir şeyi protesto eder gibi etkisizdi yazık. Ancak ertesi gün hangi paralel yapılanmaları yanına aldıysa, boğazım iki gündür Batı Şeria! Su dahil herhangi bir şey yutmak cesaret işi. Konuşmak imkânsıza yakın, zaten konuştuğumda da kimse anlamıyor! Gıcık olduğum şey, iki gündür dizi ekibinden aniden telefonumu bulmuş ilkokul arkadaşlarıma, geçmiş olsun deyip ilaç, karabiberli ıhlamur, bitki çayı, limonlu çorba vs tavsiye eden aile üyelerinden haziran ayındaki mezuniyet törenlerinde konuşma yapmamı isteyen üniversitelere, yaklaşık bin kişinin benimle ‘illa bugün ve bizzat’ telefonda konuşmayı arzu etmesi! “Hastayım, konuşamıyorum, yazışalım” diye mesaj atıyorum, zırrr arıyorlar! Duydukları ilk “Alo” o kadar acıklı, o kadar korku filmi tadında, o kadar pesten bir “Iyoa” ki, hemen “Ay ay hiç rahatsız etmeyelim, çok geçmiş olsun” deyip kapatmaya yelteniyorlar. Ama bunun bana düşen acı dolu “Sağ ol”u var, “İyiyim, çok kötü değilim, merak etmeyin”i var, “İyi günler”i vaar…

Haberin Devamı

UYKUDA VİRÜS ÖLDÜR

Domuz gribi yalan dolandı. Tanıştığım en zavallı, en pısırık, en ezik grip virüsüydü H1N1. Paniğe gerek yok, H3N2’nin de bir numarasını görmedim doğrusu. Bademcik acısı olmasa fasa fiso. İki gün hafif ateş yapıp, kuyruğunu kıstırıp gidecek gibi görünüyor. Tedaviye antibiyotikle başlayıp, doktor tavsiyesiyle, hastalığın ilk 40 saati dolmadan antiviral ilaçlara geçtim. Hani o bulunmayan ama devletin her yerde bulunduğunu iddia ettiği ilaç var ya. Ahahah. Devlet ne kadar eğlenceli son zamanlarda değil mi? Yatıp haber kanallarını seyretmek, gribi bir nebze neşeli ve heyecanlı hale getiriyor, itiraf edeyim. Allah bir sitcom’a dönüşmüş devletimizden razı olsun! Sadece bu yönünden ama!
Neyse o antiviral ilacı alır almaz H3N2 geri çekilmeye başladı. Ancak antibiyotik yarım bırakılmaz malumunuz, o da devam ediyor. Tavsiyem şudur ki, ilk belirtide doktora başvurun, bademcik enfeksiyonu mu, grip mi, basit soğukalgınlığı mı anlaşılsın, boşuna elli tane ilaç almayın. Ihlamur etkili, karabiberli çorba mucizevi, ‘bol sıvı almak’ ananevi, ama şart! Ben sıvı alımını abartıp, ülkedeki kuraklığa istemeden katkı yaparak virüsü bir miktar daha zayıflattım. Çılgınca ve canım ne istiyorsa yedim. Günde 17 saat uyuyarak “Uykuda zayıfla”, “Uykuda İngilizce öğren” tarzı kişisel gelişim fikirlerine “Uykuda virüs öldür”ü de ekledim. H3N2’nin inine bu yolla girdim ve savaş lehime dönmüş durumda!
Bugün, dünden daha iyiyim. Hissiyatım, yarın, yani hastalığın dördüncü günü, masamın başına oturup dizimi yazmaya başlarım.
Bende bu oluyor. Bünyede gazetecilik merakı olduğundan mı ne, grip salgını varsa illa o dönemde kalabalık ortamlarda gezip, galalara, restoranlara takılıp, dışarıda güvenilmez yiyecekler yiyip, seyyar dürümcülere filan uğrayıp, ne yapıp edip virüsü kapıyorum! Ama vücut sağlam, iki üç gün uyuyup, zıpkın gibi kalkıyorum. Hem de mikroba bağışıklık kazanmış olarak.

Haberin Devamı

MİKROPLAR SAĞLAM BÜNYEDE YAŞAYAMAZ

Benzer bir tecrübeyi ülke için de temenni ederim. Virüs ve bakteriler çabuk çoğalır, çabuk yayılır, bünyenin önemli noktalarını yorar, kirletir, kokuturlar. Ama mikroplar sağlam bünyede uzun süre yaşayamazlar.
Memleket bir an önce her organındaki her tür mikroptan arınsın ve eskisinden daha sağlam, bağışıklık sistemi daha güçlenmiş olarak çıksın.
Umudumuz budur. Ve umut fakirin ekmeğidir…

H3N2’nin inine girdim

Yazarın Tüm Yazıları