Paylaş
Cumhurbaşkanı Sarıyer’de ‘Hayır’ kampanyası yapan bir çadırı ziyaret etmiş. Su ikram etmişler, sohbet edilmiş filan. Aha bak buradan böyle devam edilirse evet çıkabilir!
Gezi zamanı da yazmıştım. O zaman başbakan olan Sayın Erdoğan, Gezi’nin 3. günü filan gidip parkı ziyaret edip gençlerle, sanatçılarla konuşup “Madem bu konuda bu kadar hassassınız, biz de bu parkı daha da yeşillendirelim, inşaat projesinden vazgeçelim” deseydi, Gezi 3 günlük bir çevre protestosu olarak biterdi.
Sonraki günlerde de siyaset bu bakış açısıyla sürdürülseydi hayatımız bambaşka olurdu. Cumhurbaşkanı böyle bir iletişim sürdürürse...
Yani, “Hayır” çadırını ziyaret etmek, sadece kendi seçmeniyle değil tüm vatandaşlarla yakınlık kurmak, tüm medyayla diyaloğa girmek, tüm sivil toplum kuruluşlarına eşit mesafede olmak, muhalif, solcu, ulusalcı, her neyse, tüm kesimlerin derdini anlamak, tüm şikâyetçilerle, endişelilerle empati kurmak gibi bir tavır ortaya koyarsa...
Bunlar “rüyaydı, gerçek olursa” yani...
Hani hep diyorlar ya “Batı bizi kıskanıyor, dış güçlerin oyununu bozacağız, bölgesel güç, dünya devi” filan...
Ha işte o zaman bunların hepsinin gerçekleşme ihtimali çok yükselir. İşte o zaman biz birbirimizi itip kakmayı bırakıp, hakiki problemlerimizi elbirliğiyle çözmeye başlayabiliriz. Bak işte o zaman, Almanya filan harbiden bizi bir tık kıskanabilir!
ŞU PARTİ BU PARTİ... PARTİYİ MİLLET VERSİN, GERİSİ FASO FİSO
REFERANDUM kampanyası araştırmalarında da görülüyor ki ‘Hayır’cılara terörist, dış güçlerin maşası, şu bu denmesi iki cenahtan da herkesi rahatsız ediyor ve “Hayır” oylarını arttırıyor.
Benim en çok şaşırdığım bunun referandum araştırmalarından sonra anlaşılmış olması.
Yıllardır yazıyoruz, insanlara “şucu bucu” demeyin, siyaset uğruna kimseyi hedef göstermeyin, bir milleti ayırmayın” diye.
Bu kutuplaştırma, “safları sıklaştırma” işinin çoktaan modası geçmedi mi yav?
Hâlâ vatandaşın vergisiyle vatandaşa küfreden bir trol ordusu beslemenin sakıncaları anlaşılmadı mı?
Hâlâ vergi veren, suç işlemeyen bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının siyasi görüşü ne olursa olsun devletin gözünde eşit olması gerektiği öğrenilmedi mi?
Hâlâ insanları birbirine karşı bilemenin tehlikelerine uyanılmadı mı?
Hâlâ “onlar”, “biz” diye bölmenin ülkeye verdiği zarar hissedilmedi mi?
Hâlâ başka fikirden, başka hayat tarzından olana “Bilmem ne” diye isim takmanın biriktireceği kin, düşmanlık kavranmadı mı?
Siyaset yapmak, oy artırmak için vallahi değmez. Şu göreceli olarak gencecik yaşıma (Ne var? Ne?) kadar kaç lider gördüm. Ne Ecevit’ler, ne Demirel’ler, ne Özal’lar, ne Çiller’ler, ne Erbakan’lar, ne Erdoğan’lar...
En az bir bu kadar daha yaşayıp bir o kadar daha göreceğim.
Ne partiler gördüm şu (bakış açısına göre tartışılabilecek) tazecik yaşımda! Açılan partiler, birleşen partiler, milleti peşinden sürükleyen partiler, ani parlayan partiler, bölünen partiler, hızla eriyen partiler, birden yok olan partiler...
En az bir bu kadar daha yaşayıp bir o kadar daha göreceğim.
Siyasi partileri çok da ciddiye almayın. Milletçe el ele parti yapabiliyor muyuz, mühim olan o. Uzun vadeli planımız o olsun.
ATATÜRK YAŞASAYDI HEPİMİZE FIRÇA ATARDI
SOSYAL medya patlıyor:
“Atatürk yaşasaydı kesin hayır derdi.” “Atatürk yaşasaydı illa ki evet derdi.”
Yav bırakın.
Atatürk rasyonel adam. Pozitif bilim adamı, akıl adamı, mantık adamı, bilgi adamı.
Atatürk yaşasaydı şöyle mi derdi, böyle mi derdi...
Bir kere Atatürk yaşasaydı “Twitter’da, sokakta, kahvede birbirinize laf çakmayı bir zahmet yarım saat bırakın da 2 anayasa tekstini okuyup karşılaştırın. Hangisi daha demokratik, daha mantıklı, daha iyi bir yönetim formülü gibi geliyorsa, ona göre karar verin” derdi. Muhtemelen sonra da “İçi boş sloganlarla hareket etme, aklını kullansana çocuk!” filan diye inceden fırça atardı.
Vallahi bu aralar beyin karaborsa ha.
Haydi Atatürk ne yapardı tartışması bitti, dağılın. Gidin anayasa okuyun biraz.
Paylaş