Paylaş
Sokaklarda dolaşıyorum, etraftakilere kulak misafiri oluyorum, yan masaları dinliyorum.
Herkes işinden gücünden, planlarından, hedeflerinden, hayatından bahsediyor.
Broadway oyuncusu oyununa, bankacı ekonomiye, doktor tıbba, inşaat işçisi hiltisine konsantre olmuş. Çünkü küfreden, sataşan, kutuplaştıran, “Sen onlardan biz bunlardan” diyen yok; varsa da bu tavır günlük hayatın çoğunu kaplamıyor, siyasetteki taraflar yaşamın tüm alanlarına ve 24 saat yansımıyor!
Şehir (malum) hızlı, kalabalık, koşturmacalı, yoğun, stresli ve çok üretken. Herkes hayalinin, hedefinin, icadının, eserinin, en kötü kirasını ödemenin peşinde bir adım öne geçmek için bazen tek başına, bazen işbirliği yaparak koşuyor.
Sonra bizim sosyal medyaya, bizim televizyonlara, sokakta konuşulanlara bakıyorum.
Herkes birbirinin boğazına sarılmış bağırıyor! Enerjinin çoğu birbirine laf çakmaya, birbirini yargılama ve yaftalamaya, kavga etmeye, demagojiye, propaganda ve sloganlara ayrılıyor!
Sosyal veya sosyal olmayan medyamızda siyasetten arınmış, bilgi içeren, beyin çalıştıran, fikir bulan, probleme çözüm arayan bir tartışma yok gibi. Olanlar zaten arada mücevher gibi parlıyor.
Park isminden fasulyeye, bir klipte dans eden ünlü şarkıcıdan dolar kuruna her konuyu siyasallaştırmış, her muhabbette ikiye ayrılmışız, birbirimizi öfkeyle itham edip duruyoruz.
Ve aslında yukarıda saydıklarım şehir planlamacıları, kabzımalları, klip yönetmenlerini, ekonomistleri ilgilendiren, onların aralarında tartışması gereken şeyler.
Ama bizim her konuda her zaman aşırı dozda siyaset sosuna bulanmış net ve sert fikirlerimiz var! Her hikâyede sivri bir taraf olmamız bekleniyor ve “Filanca şekilde düşünmeyen herkes de potansiyel vatan haini veya en azından daha az vatansever”!
Bakınız memleketimiz çiçek, insanları zeki ve yetenekli. Ve ben 3-5 gün uzaklaşıp, buradan bakıp resmi az uzaktan görünce, artık sabahtan akşama kadar domateslerle patateslerle bile ilgili “Hangi taraf haklı, sen bu konuda kimlerdensin, yoksa taraf mı değiştirdin?” diye kavga etmekten üretkenliğini yitirmiş bir millet olmayalım istiyorum!
İdeolojik kararlar, yandaş kayırma, doğal rekabete set çekip kendinden olanı destekleme, dedikodu, desise, iftira, yaftalama, düşmanlaştırma gibi bir ülkenin köküne tuz ruhu döken alışkanlıklar bitsin istiyorum.
Misal, burada gördüğüm iyi müzikalleri sosyal medyaya heyecanla yazıp ülkemde daha iyilerini yapmayı, dünyada o gösterilerle turlamayı sokaklarda dolaşıp hayal ederken “Bu nasıl yabancı hayranlığı?” gibi, “Bunlarla uğraşacağınıza biraz ahireti düşünün” filan gibi bize ne kazandırdığı, sanatla ilgisi veya yazılma hedefi nedir anlaşılmayan yorumlar okumamak; mesleğim, ülkem için düş kurmaya, plan yapmaya devam etmek istiyorum. Bu zihniyetin ve (ciddiye almamak yerine) onu destekleyip, alkışlayıp, besleyip büyütenlerin bu vatana ne kadar büyük kötülük yaptıklarını anlamalarını istiyorum!
Dünyanın en hızlı vakit kaybeden ülkesi olmayalım istiyorum!
Dünyanın en enerjik ama enerjisini en az verimli kullanan milleti olmayalım istiyorum.
Siz bu yazıyı okurken ben ülkeme gelmek üzere olacağım. İnsan evinde hay huyun, bağırış çağırışın içine girip akıntıya kapılıyor, uzaktan bakınca bir uyanıyor.
Siyasetçilerden ümidi kestiysek, en azından millet olarak hayatımızın her noktasını siyasallaştırmalarına izin vermememiz lazım!
Çünkü buradan bakınca...
Âlem çölde el ele vermiş çukur kazıp su bulurken, biz cennette birbirimizin boğazını sıkıp hem geleceğimizi hem cennetteki gölleri kurutuyoruz gibi görünüyor...
Paylaş