Paylaş
Ama bu yükselmeyle haftada bir veya üç günde bir TL üzerinden fiyatlarını güncelleyen uluslararası markalarda izdiham oldu!
Zira Türk Lirası değer kaybedince hepsi yüzde otuz-kırk indirim yapmış gibi bir vaziyet yaşandı elinde dövizi olan turistin gözünden. Buradan marka saymak reklama girer mi bilmiyorum ama Chanel’di, Bulgari’ydi, Louis Vuitton’du, hepsinin önü Ortadoğulu turist kuyruğu. Sanırsın ayakkabı-çanta-mücevher vs satmıyorlar, fakir mültecilere yemek ve çadır dağıtıyorlar. Kapıda öyle bir azimli bekleyiş, öyle bir kararlı izdiham.
Muhtemelen bu uluslararası markalar Türkiye’deki stoklarını büyük ölçüde eritmiştir. Sanırım bugün-yarın fiyatlar dolar-Euro bazında güncellenir, turiste ‘ister istemez şok indirim’ biter.
Her yerden yağan marka dükkânların önündeki kuyruk fotoğraflarını görünce “Bu kime yaradı acaba” diye düşündüm. O markaların Türkiye temsilcileri bu hafta iyi ciro yapmıştır, ama ithalatçının maliyeti sonuçta tamamen dövizle. Bundan sonra ne kazanacak, nasıl yürütecek, kim alacak o fiyatlara meçhul. Zira 8 bin lira olan çanta çıkacak 12 bin liraya. Peki ya Chanel Türk markası olsaydı? Louis Vuitton, “Lale Vatman”ın kurduğu bir çanta markası olsaydı? Ki bakınız, bu markaların sahteleri Türkiye’de tanesi “üç lira beş lira” maliyetle üretiliyor ve Coco Chanel mezarından kalkıp gelip kontrol etse kalite farkı göremez!
Bu aralar yerli malı kullanma zamanı. Tabii mercimek bile ithalken nasıl becereceğim, bilemem. Ama dikkat etmeye çalışacağım.
Ancak artık inşaatı filan biraz kendi haline bırakıp her sektörde uluslararası marka yaratma işine girmek zorundayız!
Evet, “Böyle yapalım” filan değil, artık “zorundayız”!
YER DEMİRSE GÖK NİYE MASMAVİ DEĞİL?
TRUMP “Türkiye’den aldığımız demir ve çeliğin gümrük vergisini arttıracağız” deyince konudan hiç anlamayan sıradan vatandaş olarak merak ettim.
Madem dışarıya demir çelik veriyoruz, inşaat sektörünün girdi maliyeti niye artıyordu? İnşaatçılar niye dolar arttı diye yastaydı?
Efendim biz meğer 20 ayrı tesisle, çok da kâr marjı yüksek olmayan bir biçimde ithal hurda demiri işleyip ihraç ediyormuşuz. Yani hurda demir de dışarıdan dolarla geliyormuş. Demir cevheri ülkemizde var, ama hepsi işlenemiyor. Bir kere işleyen tesis sadece üç tane, yeni tesis kurmak büyük sermaye, belki devlet teşebbüsü istiyor. Ayrıca cevherin içeriği veya üzerindeki örtünün kalınlığı yüzünden çıkarması maliyetli denilerek toprağın altında yatan cevherler de var.
Şimdi, ben işin uzmanı değilim. Ama ülkede 90-95 farklı sektörü etkileyen, ekonominin temel taşı konumuna getirilmiş inşaat sektörünün en pahalı ithal girdisi, yani demir çelik niye bu zamana kadar ‘yerli ve milli’leştirilmedi? Olmadık yerlere para harcadı devlet. Şu demir cevherlerini çıkarma ve işlemeye yatırım yapsaydı da en azından inşaat sektörünü tamamen ‘iç yapım’ haline getirip sağlama alsaydık? İnşaata bayıldığımdan da değil ha! Keşke başka bir kalkınma sektörü seçseydik. Ama madem bu uygun görüldü, bari kendi içimizde, tamamen kendi girdimizle anahtar teslim edecek hale gelseydik. (Daha çok bilgisi, karşı tezi olan uzman varsa lütfen aydınlatsın.)
Bu arada tamamen kendimiz ekip, biçip, yediğimiz gıda sektörünün de son yıllarda tohumdan itibaren dışa bağımlı hale geldiğinden, hayvan yeminin ithal olduğundan, hatta Putin’in ‘reca ettiği’ gibi şu an Rusya etlerinden kebap yaptığımızdan bahsetmiyorum bile.
Hadi inşaata bayılmıyoruz ama ben et seviyorum şahsen. Yarın ruble yükselirse folik aside hasret kalacağımız günler mi yaşayacağız? O yoo!
Paylaş