Paylaş
Birinci ağızdan yaşayanlardan dinledim. 6 yıl kadar önce, o zaman Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım ve beraberindeki 15-20 kişilik grup, Ege kıyılarında küçük ama ün yapmış bir deniz ürünleri restoranına gidiyor. Sabahtan haber vermişler, restoran bütün gün heyecanla hazırlık yapmış. Zaten ufak bir mekân, tüm restoran Yıldırım ve misafirlerine ayrılmış. Misafirler denizden guletle restorana gelmişler.
Ne var ki, şu detay Binali Yıldırım ve arkadaşları tarafından bilinmiyormuş: Bu restoran nefis bir mutfağa sahip ama sadece midye, istiridye, langusta vs gibi kabuklu deniz ürünlerinde uzmanlaşmış bir yer! Balık bile yapılmıyor.
Ben bilmiyordum ama İslami kesimin bir kısmı kabuklu deniz ürünü yemiyormuş. Muhtemelen bu yüzden, belki de o akşam grubun çoğu kabuklu deniz ürünü tercih etmediğinden, bilemem.... Ama “Biz bunları yemeyiz ki?” demişler. E ne olacak? Dediğim gibi, söz konusu restoran klasik mezeler, hatta balık bile yapmıyor.
Binali Yıldırım başka bir restorana gitmeyi veya şefin başka bir yerden balık vs aldırıp yapmasını istememiş. Demiş ki: “Siz bize güzel bir menemen yapın, afiyetle yeriz.”
Dev bir menemen yapılmış, yanına restoranda servis edilen keçi peyniri, zeytin, domates vs gibi malzemelerle bir tür kahvaltı sofrası kurulmuş.
Misafirler yemekleri bitirip kalkmışlar. Binali Yıldırım restoran sahibinin elini sıkıp “Hayatımın en güzel menemenini yedim” diye hararetle teşekkür etmiş, sonra da herhangi bir sorunları, bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını sormuş. Ve güler yüzle, mutlu, ayrılmış.
Hikâyeyi duyunca anlatmak istedim.
Uzlaşan, çözüm üreten, güler yüzlü, kibar insan lazım bize. Ve en çok da şimdi lazım...
1 DOLARLARDAN NASIL KURTULUNUR?!
BU bir dolar işi çığırından çıkıyor mu, ne oluyor?
Geçen gün tüm zamanların en apolitize insanlarından, haber bile takip etmeyen bir arkadaşım itiraf etti: Birkaç ay önce Miami seyahati yaptığı için evde bir sürü 10, 5, 1 dolar bozukluk varmış. Bir akşam kendi kendine tedirgin olup oturup bütün 1 dolarları yakmış! Cemaat’ten tanıdığı, selam verdiği biri bile olmadığı kesin de FETÖ’nün tam olarak ne olduğunu bildiğine dair bile şüphelerim var.
“Deli misin yav?” dedik. “Ne bileyim, n’olur n’olmaz şimdi, öyle tırstım” dedi.
“Niye yaktın paraları dolar milyarderi gibi, bari bir fakire verseydin?” dedik. “Kimin ne olduğu belli mi, adam manyak çıkar, gider polise söyler, polis şüphelenir, aman diyeyim” dedi.
“Kaç taneydi?” dedik. 20 dolara yakın para yakmış! Sonra da içine oturmuş, gider iki kişi fıstık gibi yemek yerdik o parayla diye!
Biz çok güldük, çok dalga geçtik ama belli ki ciddi ciddi paranoyak bir hava hâkim toplumda. En azından biri çıkıp tek başına 1 doların bir FETÖ kanıtı olmadığını, Cemaat dershanesine gitmiş bir çocuğun halasıyla komşu olmanın içeri atılmak için sebep olmadığını filan topluma anlatmalı.
Çünkü korku oralara vardı anladığım kadarıyla.
CEP TELEFONU NEDEN ÇOK TEHLİKELİ?
BİLGİ Güvenliği Derneği Başkanı Ahmet Hamdi Atalay dün vatandaşları cep telefonlarına karşı uyardı. “Zararlı yazılım çok fazla, virüs koruma programı yok, mahremiyetle ilgili tedbirlere riayet etmiyoruz” dedi. “Türkiye’de her yüz kişiden sekseni akıllı telefon kullanıyor” diye de ekledi.
Esas dünyayı ve cep telefonu bağımlısı bizim memleketi tehdit eden büyük sorun, sağlıkla ilgili. Cep telefonunun sebep olduğu gayet somut bir hastalık.
Bende var, oradan biliyorum kardeş. Damdan düşenden dinleyeceksin böyle şeyleri.
18-44 yaş aralığında insanların yüzde 79’u günde sadece 2 saat ellerinde cep telefonu olmadan yaşıyor. Sürekli kafayı indirip telefon ve tabletlere bakmak, bunu çoğumuzun yaptığı gibi saatlerce yapmak, boyun, omuzdaki trapez kasları ve sırtta kas travmalarına yol açıyor. Ağrısı, acısı, tutulması bir yana, bu sorunlar ileride nörolojik problemlere, el ve kolların kullanımının sınırlanmasına, hatta yeni araştırmalar gösterdi ki boyunda romatizmaya kadar gidebiliyor.
Yani kullanmayın demiyoruz ama arada bir gökyüzüne filan da bakın kafanızı kaldırıp. Hayır, mahallenize UFO inse Twitter’dan öğreneceksiniz!
Paylaş