Paylaş
Ülkede korku, yasaklar ve paranoya zirve yapmışken siyasi hiciv yazmanın hiç sırası değilmiş, bu köşede astrolojiye yoğunlaşsaymışım daha akıllıca olacakmış, bu da iki!
Siz de kâbus görüyor musunuz bu ara? Telefonlarda konuşurken eşinizi dostunuzu susturup “Sus sus, şimdi telefonda öyle laflar etme” diyor musunuz? Evinde dinleme cihazı arayan ahbaplarınız var mı? Komşusundan, akrabasından, eve gelen elektrikçiden, muhasebecisinden işkillenip siyasi eğilimini, kimlerle sık sık görüştüğünü öğrenmeye çalışan paranoyak dostlarınız var mı? Ülkede illa herkesin ‘bişeyci’, ‘birilerinden’, ‘bilmemkimlerin adamı’ olma, daha da beteri, öyle sanılma ihtimali uyku kaçırmıyor mu?
Çocukluğumdan hayal meyal hatırladığım, korku cümleleri var. Rengârenk ve sirk gibi eğlenceli pazarıyla, okuldan çıkıp koştuğumuz Abbasağa Parkı’yla, 70’lerin Beşiktaş’ını, yazları bisiklet üstünde geçirdiğimiz güneşli Florya’yı bulut gelmiş gibi karartan cümleler: “Siyasete bulaşma. Yerin kulağı vardır, aman. Allah korusun, susun oturun. Bir duyan olur. Zamanlar kötü...” Büyükler birbirlerine ve özellikle gençlere söylerdi bunları. Aniden bir sessizlik olur, herkesin gözü dalar, keyfi kaçardı.
“Yolda biri seni durdurup ‘Sağcı mısın solcu musun?’ derse sakın cevap verme, bilmiyorum öyle şeyleri deyip yürü” diye tenbih edilir mi 7 yaşında çocuğa? Bize bunlar tenbih edilirdi.
Ne acı. Çocukluğumun o karanlık cümleleri hortladı. “Whatsapp da dinleniyormuş” diye panik yaptı geçen gün bir arkadaşım. “Yahu üç-beş seviyesiz şaka dışında ne var ki?” dedim. “Öyle deme, montaj filan yapıp başka cümleler yazarlar, başım belaya girer, zaten bizi sevmiyorlar” diye yakındı. “Bir, sevmeyen kim? İki, biz kimiz ki sevsinler-sevmesinler, herhangi bir his beslemiyorlardır bence” dedim. Ama arkadaşım grubu sildi ve çıktı!
Kimden korkuyoruz net değil. Ama sevgili vatandaşım, sen, ben, biz, çok korkuyoruz bu aralar, o kesin! Birilerinin bizi dinlemesinden, o veya bu kamptan sanılmaktan, polisten, savcılardan, politikacılardan, cemaatten, o ya da şu örgütten, paralel veya dik uzantılardan, hükümetten, iftiradan, komplodan, fikrini söylemekten, yanlış anlaşılmaktan, fişlenmekten, savaştan, iç savaştan, kardeş kavgasından, hatta ne fena ki, kardeşlerimizden korkuyoruz!
Bir de gelecekten korkuyoruz artık! Dışişleri Bakanı’nın en gizli toplantısının bile BBG evi gibi dinlenmiş olmasından korkuyoruz!
O toplantıda konuşulanlardan mı, konuşmanın dinlenmesinden mi daha çok korkalım, karar veremeyecek kadar korkuyoruz. Karar verip birinden daha çok korkarsak ötekinden daha çok korkanların bizi ‘vatan haini’ ilan etmesinden korkuyoruz!
Bu hafta bir de seçim yasaklarından korkup, etrafa şaka yaptım “Burç yazayım bari” diye. Sonra bir araştırdım, işimiz hakikaten astrologlara kalmış! Seçimle ilgili tahmin yapan ünlü astrolog Susan Miller’ın yazısı müthiş ilgi görmüş.
Susan Miller’ı yanıma çırak alırım
Ne diyor Miller biliyor musunuz? “29 Nisan’da gerçekleşecek güneş tutulması seçimleri etkileyecek. Bu, halihazırdaki hükümetin seçimlerden sonra, baskıyı daha da arttıracağını gösteriyor. Türkiye hengameli bir sürece giriyor. Tutulma ve yeni ay dönemi, Plüton’un etkili olması, hükümetin adaletsizliği ve baskısının artmasını işaret eder.” Ayy vallahi hayran oldum. “Laf etti balkabağı” derdik çocukken! Ya bunları bilmek için Plüton mlüton diye hava atmaya gerek var mı? Ben de Balık burcuyum bak, atma Susan, burç kardeşiyiz! Harbi geleceği görüyorsan, “Her şey güllük gülistanlık olacak, ülkenin liderleri aniden güler yüz ve anlayışla dolup muhallebi kıvamına gelecek, özgürlük patlaması yaşanacak, Danimarka gibi, tek sorununuz hayvanat bahçesindeki zürafalar filan olacak” dersin, o doğru çıkar, gelir elini öperim!
Oysa ben, geçen hafta ne yazmışım? “Başbakanımdan bir kapatma açılımı bekliyorum, Twitter yetmez” dememiş miyim? N’oldu? Youtube da kapatıldı. Öngörümü tebrik ediyorum. Üstelik de bayağı hararetle, kendi elimi sıkarak filan! Susan Miller’ı yanıma çırak alacağım.
Ki akıllı gazetecinin bu günlerde yoğunlaşacağı konulardan biri bence astrolojidir. Ülkenin en netameli döneminde niye ana gazetede siyasi hiciv yazmaya başlar ki akıllı bir insan? Ne şuursuz bir cesarettir benimkisi?
Yok arkadaş. 70’lerde fısıldanan öğütlere uymanın, ya yemek tarifi ya da hazır böyle bir doğal yeteneğim varken, burç yazmanın zamanıdır. Canımı sokakta bulmadım!
Paylaş