Paylaş
Zira kaybedecek bir şeyim yok. Mesleğim yazarlık, ve teorilerimin hepsi fos çıksa da hiç umurumda olmaz. En azından benim “Sokak yiyeceklerinden ekonominin gidişatını analiz etme” yöntemim, ekonomistlerin klasik “Varsayalım ki” ibaresiyle başlamıyor. Bizzat tecrübe edilmiş gerçeklere dayanıyor!
Hayatımda çok şükür ki sadece birkaç kez, iktisadi sebeplerle boğazımdan kesmek zorunda kaldım.
90’ların sonunda New York’da öğrenciyseniz, bir de Türk’seniz, illa ki o banka havalesi gecikmesini ve beş parasız kalma trajedisini yaşamışsınızdır.
Paranın, saygıdeğer sponsorum, yani babam tarafından perşembe günü yollandığı, fakat bankacılık sistemi (daha çok sistemsizliği) yüzünden elime ancak pazartesi günü ulaşacağı bilgisinin geldiği, birkaç uzun hafta sonu yaşadım.
Hem de ne uzun.
Aşağı yukarı 5 dolarla yaban ellerde 4 gün geçecek.
İnanın böyle dönemlerde iktisat mezunu olmak hiç işe yaramıyor. Zira her iktisatçı böyle bir durumu çözmek için şöyle bir varsayımla söze başlar: “Varsayalım ki elimizde 20 dolar var!”
Ve fakat yoktu. Olsaydı, 4 güne bölüp, eli yüzü düzgün bir market alışverişi ve her Türk kızında bulunan ‘el lezzeti’yle fevkalade günler geçirebilirdim.
O meteliğe kurşun atılan, daha doğrusu her güne 1 dolarlık yeme içme bütçesi düşen uzun hafta sonlarında birkaç şey beni kurtardı.
Bir, kutusu indirimde 50 sent olan Meksika fasulyesi konservesi.
İki, Gray’s Papaya isimli yol üstü sosisli sandviç büfesi.
New York’ta öğrencilik yıllarımda hayatımı kurtaran lezzet: Gray’s Papaya’nın sosislisi!
Sosisli sandvicin sosisli sandviç olduğu yıllar!
Gray’s Papaya’da bir sosisli sandviç, bir sandviç ekmeği, ufakça bir sosis ve lahana turşusundan oluşuyordu ve tanesi elli sentti. İki tane yediğinizde karnınız doyuyor, bahşiş, şu bu gibi detaylar olmadığından bir doları tezgâhın üzerine bırakıp kaçabiliyordunuz. Evsizlerden durumu gayet iyi beyaz yakalılara geniş bir müşteri portföyüyle dirsek dirseğe yemek yemek de cabası.
O dönemde Amerika’da hatırı sayılır bir ekonomik durgunluk dönemi vardı, dolayısıyla Gray’s Papaya her kesimden müşteriyle popüler günler yaşıyordu.
Sonra İstanbul’da başka bir ekonomik durgunluğa rast geldim. Sebep bankacılık sektöründeki krizdi. Sizin anlayacağınız New York’ta sistemsizlikleri yüzünden beni parasız bırakan bankacılar, bu defa 2001’de dev bir kriz yaratarak
İstanbul’da aynı şeyi yaşatıyorlardı. Dergi editörüydüm ve kriz özellikle basını ve dergileri fena vurmuştu. Takdir edersiniz ki peynir-ekmek almanın zorlaştığı dönemlerde moda dergisi en hayati ihtiyaç değildir. Böylece uzunca bir süre maaş almadan yaşamak zorunda kaldık.
Bu durumu Nişantaşı’nın göbeğinde bir ofiste idrak etmek işleri daha da zorlaştırıyordu. Yine sokak yiyeceklerine talim edeceğimiz günler gelmişti! Mecburen öğle yemeklerinde, o dönem 1 TL civarında satılan simitle üçgen peynire dadandık. Üstelik yanlış hatırlamıyorsam bunun yükselen bir trend olduğunu da dergide yazarak şanımızı da kurtarmaya çalıştık!
Şu anda Nişantaşı’nda simit ve üçgen peynir 2 TL. Bayrampaşa’ya filan giderseniz hâlâ bu muhteşem ikiliyi 1 TL’ye bulabiliyorsunuz.
Bir dolar eşittir bir simit!
Her ülkede 1 dolara ne alınabilir araştırması yapılmış geçenlerde.
Meksika’da 40 muz satın alınabilmesini kıskandım. Haiti’de 1 paket pirinç 1 dolarmış. Grönland’da 1 dolara 1 litre benzin veriyorlarmış. Kenya’da bir ekmek ve yarım litre süt, Norveç’te ise havanızı alıyormuşsunuz 1 dolara! Türkiye ise yine aynı örnekle katılmış bu uluslararası karşılaştırma haberine: Bir dolara simit alınıyormuş bizim memlekette.
Ki haber eksiktir. Dediğim gibi, bir dolara şu an 2 simit, yanına üçgen peynirler, ve hatta ayranla, iki, biraz zorlasan üç kişi gayet güzel doyar ülkemde! Bu açıdan özgürlüğe, demokrasiye, adalete açlığımız kroniktir, ama karnımızı (çoğunlukla ete hasret kalsak da) öyle böyle doyururuz.
Ekonomiyi dolar kuru veya altınla değil, sokak yiyeceği fiyatlarıyla ölçen, Boğaziçi Üniversitesi’nin çok gurur duymayacağı bir ekonomistim ben. Hatta kitabımın arkasına bile her satılan kitaptan bana ne telif ücreti kaldığını açık açık yazdım: Bir simit ve üçgen peynir!
Ama teorim mesnetsiz değil!
New York’taki Gray’s Papaya’da da artık bir sosisli sandviç 1 dolar! Böylece 90’ların sonundan bu güne kadar gıda fiyatlarındaki artışta Türkiye ve Amerika’nın paralel gittiğini söyleyebiliriz sanırım!
Şu daha da ilginç... Gray’s Papaya yeni bir hazır mönü çıkartmış: 2 sosisli sandviç ve esas pahalı kalem, yani taze sıkılmış meyva suyu karışımına 6 dolar verip çıkıyorsunuz.
Dünya ekonomisiyle ilgili sokak yemeklerinden haber alınabileceğini şuradan da anlıyoruz ki: Bu yeni hazır mönünün adı ‘Ekonomik
Durgunluk Özel!’
Paylaş