Paylaş
Her teknoloji markası, her GSM operatörü bir “Dijitalleşme Zirvesi” yapıyor. Araba fuarlarında “akıllı arabalar”, inşaat sektöründe “akıllı evler”, hatta “akıllı tuvaletler” konuşuluyor.
Sevgili 30 üstü okuyucular! Teknoloji kullanımındaki zaman zaman acemiliğimiz yüzünden, ergenlerle 20’lerinin başındakiler bize pis pis gülüyor!
Haa ama şimdi sıra bizde. Teknoloji sektörünün önde gelenleriyle dolu çevremden öğrendiğim yepisyeni terimleri açıklıyorum.
Ve kardeşlerinize, genç arkadaşlarınıza, çoluğunuza çocuğunuza satmanız, bu defa da onları ezik hissettirmeniz için hizmetinize sunuyorum!
IOT (Internet of things)-Nesnelerin interneti: İlk duyduğumda “E bu modem” dedim. Çünkü sonuçta bir nesne var, onun da interneti var.
Değilmiş! Akıllı nesnelerin aralarında internetle iletişim kurmasıymış. Mesela akıllı tuvaletiniz var, her sabah idrar tahlili yapıp, sonucu söylüyor.
Sonra tuvaletin çenesi durmuyor, telefonunuzla internetten iletişim kurup hastaneden randevu aldırıyor.
Telefon, kol saatinizle bağlantılı olduğu için ona haber veriyor. Saat, iş yemeğinde çaaat diye “Sabah üre yüksek çıktığı için yarım saate ürologla randevun var” diye ortaya konuşuyor.
El âleme rezil oluyorsunuz! “Nesnelerin interneti”, bir nevi, hani etrafınızdaki eşyaların WhatsApp grubu varmış ve sizin dedikodunuzu yapıyorlarmış gibi bir şey. En azından bence.
Wearable technology-Giyilebilir teknoloji: Hayır kalçayı daha çıkık gösteren tayt filan değil. Mesela giydiğiniz tişört vücut ısınızı ve cildinizin nemini ölçüyor, “Arkan terledi çocum, tutulacaksın bak” diye uyarı veriyor.
Ha sırtınıza mendil koyuyor mu? Koymuyor. E ne anladım ben ondan? Olsun, siz bu bilgiyi yine ortamlarda satın.
SSD (Solid state drive)-Katı hal sürücüsü: State kelimesini “State of mind” yani ruh hali gibi çevirdim.
Ve acaba “Aynı katı ve sabit ruh halinde dümdüz araba kullanma”, yani İstanbul trafiğinde küfretmeden, delirmeden, “Sakin araba sürüş” mü dedim. Zira bunun için de “Akıllı şoför” yani bir nevi robot olmak lazım.
Değilmiş efendim. Bilgisayarlara takılabilen el kadar bir hafıza aygıtıymış. Bundan sonra birinin bilgisayarı yavaşlayınca hemen patlatın: “Belki bir SSD takmak lazım”! Hoop 15 yaş gençleşirsiniz.
3DX-Point: Şu an bu terimle bir bilgisayar mühendisine bile hava atabilirsiniz. “3D X Noktası” diye Türkçeye çevirip “3 boyutlu film seyretmede doygunluk ve sıkılma noktasına gelme” manasında sanmayın. Bu, en son bilgisayar hafıza veya depolama sistemi.
Terimi söylemesi ve hatırlaması çok zor. Ancaaak... “Depolama” deyince bizim aklımıza kapalı balkon gelir! Kapalı balkon bu ülkede bisikletten leğene, bavuldan patates soğana, akla hayale gelmeyecek kadar çok eşyayı enine boyuna ve dikine depolayabilen bir ögedir.
Dolayısıyla, teknoloji sektörünü bu yeni gelişmeye “3 Boyutlu kapalı balkon” adı vermeye davet ediyorum. Fevkalade bir Türkçe karşılık olduğu kanaatindeyim!
Ben bu vize serbestisi işini istemiyorum!
TÜRKİYE’nin AB’ye sunduğu taslağı okuyunca aklıma Sting’in şarkısı geldi:
Ooo oo I’m an alien
I‘m a legal alien
I’m an Englishman in NewYork
Yani: “Ben bir yabancıyım. Legal bir yabancıyım. New York’ta bir İngiliz’im.”
Şimdi bizim taslağımıza göre, (ki yazının yazıldığı saatlerde kabul edilmiş gibi duruyor) Türkiye’deki “legal alien”lar Avrupa’ya gönderiliyor.
Ama her biri için, Yunan adalarındaki illegal yabancılardan bir adet Türkiye’ye almamız karşılığında. Şimdi:
- Pasaportu, geçmişi, kayıtları belli Suriyelileri bu ülkeden gönderip, kayıtsız kuyutsuz, yasadışı yollarla Avrupa’ya geçmiş olan mültecileri geri alacaksak, ben bu işi istemiyorum.
- Teklife göre 10 gün içinde 3 milyar Avro yardım gelecek. Yine kabul edilmiş gibi görünen şart, yani bir ikinci 3 milyar Avro’nun 2018’den sonra gelmesi, eğer zamanaşımına uğrayacak, sonuçta yalan olacaksa, ben bu işi istemiyorum.
- Tüm Suriye’nin Türkiye’ye dolması karşılığında tutacağımız büyük balık vize serbestisiyse, hiç istemiyorum! Çalışma izni vermiyorlar ki? Bizden zaten turist vizesi alıp gidip Avrupa’ya kaçak yerleşen artık çok az. Gariban Türk, parasını denkleştirip, bir kahve içmeye, gezip görmeye, vitrin bakmaya, yani para harcamaya gidiyor Avrupa’ya. Bütün bu mülteci kaynaklı potansiyel güvenlik problemi ve ufuktan bakan dev gibi entegrasyon sorununa vizesiz seyahat için katlanacaksak, affedersiniz ama paşa gibi “I’m a legal alien”! Paramı bastırıp, vizemi alıp dolaşırım istediğim ülkede. İstemiyorum.
- Ayrıca gerçekten haziran ayı sonrasında Türkler rahat rahat Avrupa’ya girip çıkacaksa, zaten feci durumda olan Türk turizm sektörü, özellikle Yunan adalarının gidiş kolaylığı ve fiyatları sayesinde hepten biter. O bakımdan da pek istemiyorum.
- Ancak ne olursa isterim bu anlaşmayı biliyor musunuz? Gerçekten vaat edildiği gibi Avrupa Birliği’yle ilişkiler ivme kazanacaksa, en kısa zamanda 5 yeni fasıl açılacaksa. AB’ye gireceğimizden değil. O kadar naif değilim. Ama bu hedefe kilitlenince, ister istemez, geçmişte hak ve özgürlükleri, kendi sistemimizi toparlamaya çalışmış, bazı gelişmeler de yakalamıştık. Yani belki bu defa da... Hani bir ümit...
Not: Şaka maka bu iş olursa, en kârlı çıkacak olan, şimdiden 700 milyon Avro’luk yardımı garantilemiş, yasadışı Suriyelileri bize yollayıp, yazın paralı Türk turistleri kapacak Yunanistan olacak, farkında mısınız? Vay arkadaş!
Paylaş