Paylaş
Diz boyu madalyalar
Ülkeye eğitim, sağlık ve sosyal hizmet alanlarında yaptıkları katkılardan dolayı ‘‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’’ alanlardan bir kısmı bu madalyayı çoktan hak etmişti. Bir kısmı ise parası sayesinde hak etti. Yani, ucunda madalya olduğunu duyar duymaz vergiden indireceği bir rakamı eğitime ayırarak madalyasına kavuştu. Madalya törenine katılanlar arasında hakikaten yaşamı içinde eğitime, sağlığa inanarak ve bilinçli olarak her dönem katkıda bulunmuş olanlar, diğerleri ile ayni madalyayı almak zorunda kaldılar.
Madalya törenine katılan izleyiciler de bu ayırıma çok dikkat etti. Hakedenler çılgınlar gibi alkışlandı, haketmeyenler ise neredeyse ‘‘alkışsız’’ bırakılarak kibarca protesto edildi.
En çok alkış alanların başında Vehbi Koç'un kızı Suna Kıraç geliyordu. Suna Hanım hem erkeklerin arasındaki tek hanımdı, hem de son yıllarda kendisini eğitime adamıştı. Eğitimin önemini anladı, destek oldu ve bu konuda büyük mücadele verdi.
Demirel zaten madalyalarda üç aileyi ve bir şirketi ayrıma tabi tuttu. Koç Ailesi'nden hem Suna Kıraç'ı hem de ağabeyi Rahmi Koç'u ayrı ayrı madalyalarla donattı. Tabii Sabancılar'da da durum aynıydı. Sakıp Sabancı ve Hacı Sabancı haketikleri madalyaları aldılar.
Eczacıbaşı Holding'de merhum Nejat Eczacıbaşı'nın madalyasını küçük oğlu Faruk Eczacıbaşı aldı. Şakir Eczacıbaşı da unutulmadı.
Aynı şirketi yıllardır birlikte yürüten üç ortak, ayrı ayrı madalyalarına kavuştular. Feyyaz Berker ve Necati Akçağlılar eğitime katkılarından dolayı, Nihat Gökyiğit ise Tema Vakfındaki çalışmaları nedeniyle Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirildiler. Madalya alanlar arasında bu saydıklarımın yanısıra hakeden bir çok kişi mutlaka daha vardı ama benim gözüme bunlar takıldı.
Cumhurbaşkanı Demirel'in madalya alanları seçerken en fazla bağışlardan yola çıkması, parası olmayıp bu madalyayı gerçekten hakedenleri üzdü. Keşke, devletten çıkarlarını iyi kollayanlara bari bir de özel madalya verilseydi!..
Madalya almayı hakedenler üzülmesin. Gelecek sene yine bir tören var. Gelecek seneki törende içte ve dışta memleketimize büyük hizmet vermiş kimseler de birer madalyaya kavuşursa Devlet Üstün Hizmet Madalyası gerçekten bir anlam ifade eder.
Hele madalya almaya gerçekten hak kazanan, bu işleri sırf hayır için yapan isimleri daha iyi araştırırlarsa sonuç daha iyi olur. Bazı şahıslar da devlete karşı gelmemek için içlerinden gelmeden bu törene katıldılar.
Benim tanıdığım bir çok ünlü isim ise, yıllardır okullar açtılar, hastahanelere büyük bağışlarda bulundular ve vergiden düşmeden bütün bu yardımları gönül rızası ile gerçekleştirdiler ama, ‘‘Bana madalya niye yok?’’ demeyecek kadar gururluydular ve sadece birisine kırıldılar. Birisine yakın birinin de her taşın altından kalkmasına sinirlendiler.
Seneye bu yanlışlıklar inşallah tekrarlanmayacak ve birisi bu hatasından geç de olsa dönecek...
Kemer Inn'de bir gece
Hükümetin Özer Çiller'in Kemer'deki lüks pansiyonunun işletme hakkını kaldırıp, arazisine el konulması için harekete geçmesi beni çok üzdü. ‘‘İyi ki geçen yaz gidip orada bir gece kalmışım’’ diye kendimi avuttum. Oysa Özer Bey orayı işletmesi için arkadaşı Zeki Küçükberber'in yeğenine teslim etmişti. CHP'li Sabri Ergül şimdi de bu pansiyona kafayı takmış. Ergül, Çiller hakkında Beldibi'ndeki pansiyonun sahibi olan Aytaç A.Ş. adlı şirketi usulsüz olarak ele geçirdiği iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Bunca yıldır işlerini tasfiye edip 25 metrekare içinde tıkanıp kalan bu muhteşem zata bir pansiyonu çok görüyorlar. Hazine, Özer Çiller'in 27 Mayıs 1993 tarihinde Kemer Mal Müdürlüğü ile yaptığı kiralama sözleşmesinin 5'inci maddesine uymadığı gerekçesiyle sözleşmeyi feshetme kararı almış. Sözkonusu maddeye göre araziyi kiralayan kişinin haklarını başkasına devretmesi yasaklanmış. Ben ne bileyim? Böyle bir madde olduğunu bilsem Küçükberber'in yeğeninin pansiyonu işlettiğini yazar mıydım. Şimdi kendimi çok suçlu hissediyorum. Acaba, bu haberi yazdıktan sonra birileri bu işin üstüne giderek 5'inci maddeyi gündeme mi getirdiler? Neyse eski haberi tekrar yazayım. Belki siz benim için karar verir ve beni rahatlatırsınız.
‘Dışişleri Bakanı Tansu Çiller ve eşi Özer Bey'in son yatırımları sayılan Kemer Inn pansiyonunu pazar günü ziyaret ettim. sürpriz olsun diye önceden rezervasyon yaptırmadım, üstelik kimliğimi gizledim. (Öğrenirlerse indirim yaparlar, mahçup olurum diye düşündüm!) Resepsiyonda kayıt sırasında kimlik sordular, zorunlu olarak pasaportumu uzattım. Görevli beni tanımayınca çok üzüldüm.
Manzarasız bir suit odaya yerleştim. Pencereyi açınca deniz yerine duvarla karşılaştım. Fiyatı sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil 200 dolardı. Resepsiyon görevlisi ‘‘Aslında fiyatımız 400 dolar ama siz tek kalacağınız için 200 dolar’’ dedi.
Yorgunluğumu atmak için önce denize ardından havuza girdim. Denize uzanan tahta bir iskele, şezlongların dizildiği uzun bir rıhtım gördüm. Pansiyonda hamam ve sauna da vardı ama sıcaktan bunaldığım için denemedim. Küçük köprülerle üç ayrı ev halinde inşaa edilen pansiyonun 14 odası bulunuyor. ‘‘Demek ki Mert ve Berk'e birer ev verilse bile Çiler çiftine bir tane kalacak’’ diye düşündüm.
Böylesine küçük bir yer Çiller çiftinin gayrimenkul imparatoruluğunda pek yekün tutmayacağından olacak, Özer Bey mal bildiriminde beyan etmeyi unuttu. Seçim öncesi çoşan Tansu Çiller de ‘‘Pansiyonumu ve mal varlığımı Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağım’’ dedi ama sonra bir haber çıkmadı. Herhalde çocuklarının istikbalini tercih etti.
Fiks menü soslu spagetti ve patlıcan kebaptan ibaretti. Tatlı olarak çikolatalı profiterol ikram ediliyordu. Açık büfeden istediğiniz kadar salata yemek serbestti. Rejimde olduğum için ızgara bonfile ısmarladım. hayrettir ekstra ücret almadılar. Profiterolü tadınca perhizi bozdum, çift porsiyon yedim. Kemer Inn'de yemeğe pansiyon dışından da müşteri kabul ediyorlar. Yalnız fiyatı 60 dolar. Aslında zengin Ruslar için ucuz bir yemek.
Fazla kaloriyi eritmek için küçük bir yürüyüş yaptım. Pansiyona komşu villada oturan Nevzat Ak dinlenmeye çekilmişti. Ona bir sürpriz yapayım diye düşündüm, ama sonra vazgeçtim. Gece erkenden odama çekildim. Aslında hemen uyumaya niyetliydim ama Murat Bardakçı'nın taciz telefonlarından bezdim. Murat en çok ‘‘Hakikaten seni tanımadılar mı?’’ diye sorarken eğleniyor sonra ekliyordu, ‘‘Bence mutlaka tanımışlardır. Zehirlenmiş olabilirsin, odada yoğurt falan bulundur.’’
Sabaha karşı 01.00'de susayınca , otelin odamda mutlaka bulunacağına garanti veridiği mini barı aradım ama bulamadım. otelin barı da kapalı olduğu için gece nöbetçisi bir bardak buz verdi, musluk suyu içmemi tavsiye etti.
VE JAGUARCI ZEKİ
Pansiyona bir geceliğine ve küçük bir plaj çantası ile geldiğim için resepsiyon görevlisi rahat uyusun diye peşin ödeme önerdim. Kız pek bir rahatladı, ama fatura isteyince bocaladı. Yeni açıldıkları için henüz fatura bastırmadıklarını söyledi. İşletmeci Turama Ltd. şirketine ait bir fatura kesti. Anlattığına göre, pansiyonu Uludağ Kervansaray'da çalışan Hüseyin Sümbül işletiyormuş. Pansiyondan ayrılıp Antalya Hürriyet Haber Ajansı bürosuna gittiğimde büro şefi Dursun Gündoğdu ile birlikte işe koyulduk.
Uludağ Kervansaray'ın sahibi Ertan Sayılgan'ı aradık. Sayılgan Hüseyin Sümbül ile ilgili şu bilgiyi verdi: ‘‘Kendisi bildiğim kadarıyla Küçükberber'in yeğenidir. Bizim otelde kafeyi işletir ve pastacıdır. Ayrıca Kuşadası'nda belediyeye ait Kervansaray Cafe'nin işletmesi de ona aittir. Kemer Inn'le bizim bir ilişkimiz yok. Orada genel müdür olarak çalışan Metehan İncebayrak otelimizde Yiyecek İçecek Müdürü olarak çalışıyordu ama ayrıldı.’’
Demek ki menudeki harika profiterollere değen sihirli ellerin sahibi kamuyonda ‘‘Jaguarcı Zeki’’ olarak anılan Zeki Küçükberber'in yeğeni Hüseyin Sümbül imiş. Hüseyin Sümbül'e bizi araması için haber bıraktık. 3 gündür kendisinden ses çıkmadı. Pasta yapmaktan bizi aramaya vakit bulamamış olabilir.
Paylaş