Paylaş
Kod adı: Rose of İstanbul
Son günlerde Türk kamuoyu Tansu Hanım'ın CIA ajanı olup olmadığını tartışıyor. Ortada dolaşan belgelere bakılırsa bu iş Tansu Hanım'ın başını çok ağrıtacak. Ben en çok CIA'nın Tansu Hanım'a verdiği kod adını sevdim; Rose of Istanbul. Herhalde parola şarkısı da, ‘‘The Yellow Rose of Teksas’’dır. Yani ‘‘Teksas'ın sarı gülü’’. Bu konudaki belgeleri incelerken dikkatimi en çok çeken cümle ise ‘‘Bazı CIA hesabına iş yapan Türk gazetecilere onunla ilgili iyi haberler yazılması için büyük bağışlar yapılıdığı ve Türk politik hiyerarşisinde yükselmesi sağlandığı’’ iddiası. Ay. İçim yağ bağladı. Böylece benim CIA ajanı olmadığımı da Türk kamuoyu anlamış oldu. MİT'in de rahat nefes aldığını tahmin ediyorum. Ben zaten Tansu Hanım ile ilgili imkansız denilen herşeyin imkanlı olduğunu bildiğim için CİA konusunda'da içim rahat. Çiller'in ajan olmasını doğal karşılıyorum. Libya başkomutan yardımcısı da bizim Erbakan değil miydi? Tansu Hanım da onun başkomutan yardımcısı olmasını içine sindirerek, göğüsünü gere gere Erbakan'ın yardımcılığını yapmamış mıydı?
YALI KOMŞUSU
Adana Konsolosu iken apar topar ülkesine dönmek zorunda bırakılan Elizabeth Shelton, İstanbul'da göreve ilk başladığı sıralarda (1987-90) Yeniköy'de Tansu Hanımlar'la yalı komşuluğu yapmış. Adana Konsolosu olur olmaz en çok Güneydoğu illerine seyahat etti. Demokratik kitle örgütleri ile görüşmekten çok hoşlanırdı. Adana'da kaldığı sürece kendini halka sevdirmek için çeşitli yardımlarda bulundu. Bol bol, yerli yersiz konuşmalar yaptı. Hatta görevi nedeni ile yakından tanımak zorunda kalanlar onun için,‘‘kendini sevdirmek uğuruna zoraki bir iylik melekliği rolüne soyundu’’ şeklinde yorumda bulunuyorlar. Refah Partisi iktidardayken Amerikan-Türk İş Konseyi'nin Amerika'da toplandığı tarihlerde Shelton da boş durmamıştı. Güneydoğu'dan Refahlı 10 belediye başkanını Amerika'ya davet ederek onların bilgi ve görgülerinin artmasını sağlamıştı. Tabii hazır oraya kadar gitmişken misafirlerini Amerika'daki eyalet sistemi ve fedaral yapı hakkında da bilgilendirmek için 5 eyalete gezi düzenledi.
SAĞLAR'IN ÖNERGESİ
Fikri Sağlar da boş durmadı ve Elizabeth Shelton ile ilgili bir soru önergesini önceki gün Başbakan Mesut Yılmaz'a verdi. Sağlar, önergesinde Nazlı Ilıcak'ın 4 Temmuz tarihli Akşam Gazetesinde'ki ‘‘Silahlı Kuvvetler mi? Silahsız Kuvvetler mi?’’ başlıklı yazısından alıntı yapmış. Ilıcak, Tansu Hanım'ı iktidara taşıyan önemli kişilerden biri. Tansu Hanım iktidara gelir gelmez Nazlı Hanım'ı ihmal edince, Ilıcak tüm gücü ile Mesut Yılmaz'a destek verdi. O günlerde oğlu Mehmet Ali, iktidarla iyi ilişkilerde olan Akşam Gazetesi'nin patronu idi ve annesi ile arası açıktı. Annesinden destek isteyince, anne yüreği dayanamadı ve hemen oğlunun yanında yerini. Ilıcak, yazılarını Meydan Gazetesi yerine Akşam'da yayınlamaya başladı. Yazılarında da artık Çiller Ailesi'ne destek vermeye başladı. Daha sonra da Refah'ın en büyük savunucuları arasında yerini aldı. Erbakan tarafından da takdir gördü..O kadar ki Erakan bir basın toplantısına eşi Emin Şirin'i de davet etti...
DARBEYİ ÖNLEDİ
Bakın Ilıcak, Sağlar'ın önergesine giren yazısında neler demiş: ‘‘Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi'nin Genelkurmay'ı dinlemesinde ne acaiplik var? Eğer dinlemeseydi Tansu Çiller ABD konsolosu Elizabeth Shelton'u aramayacak, Amerikan Dışışleri Bakanı Albright ve Dışışleri sözcüsü Burns'e haber uçurulamayacak ve bu kişilerde ‘ABD bir darbeye karşıdır' çıkışını yapamayacaktı. Tansu Çiller'in girişimiyle ABD'nin devreye girmesi darbenin önünü kesti’’
Sağlar, önergesinde Ilıcak’ın bu sözlerini şöyle sorguluyor:
UÇTU UÇTU
‘‘Elizabeth Shelton ülkemizi hangi tarihte terk etmiştir? Görev süresi bitmiş midir? Ülkemizden hangi tarihte ayrılacağı bilgisi önceden bildirilmiş midir?’’
Önergede daha bir çok soru var. Anlaşılan işler Shelton açısından da oldukça karışık. Allahtan o uyanık davrandı ve görev süresinin dolmasını beklemeden memleketi ABD'ye uçtu. Yani uçtu uçtu ‘‘kuş’’ uçtu.
Bu arada Fikri Sağlar'ın önergesinde dikkatinden kaçtığını anladığım bir nokta var. Çiller zaman zaman Demirel'e de Cindoruk'a da arkasında ABD'nin olduğunu hatırlattığında acaba neyi kast ediyordu? Cindoruk ve Demirel bu konuda belki ileride soruşturmada şahit olarak dinlenirse ilginç gelişmeler olabilir.
Günay Hanım üzgün
Turgut ve Günay Kut çifti, geçen yıl tanıştığım yeni dostlarımdan. Gece gündüz okuyup yazan acayip, yani entellektüel bir karı-koca. 40 bin kitap ve 18 adet kediyle birarada yaşıyorlar. Mutfak, tuvalet, banyo, balkon, kanepelerin altı, her yer kitap dolu ve işin daha da garibi, bunları oturup okuyorlar... Okumakla kalsalar iyi, bir de kitap yazıyorlar ve evlerindeki kitap sayısı artıyor. Onlar okudukça da beni hafakanlar basıyor. Edebiyat profesörü olan Günay'ı, geçenlerde üzgün gördüm. Kedilerinden birinin başına bir iş geldiğini zannettim, ‘‘Geçmiş olsun, hangisi hasta?’’ diye sordum... Meğer kediler afiyetteymiş ama Günay'ın kafası bir kitap yüzünden çok bozukmuş. Bilmem nerede çıkan bir bilimsel yayına makale yazacakmış, bunun için 463 senelik bir elyazmasının mikrofilmine ihtiyacı varmış, o elyazması Topkapı Sarayı'ndaymış ama saray kitaplığı kapalıymış ve Günay filmi alamadığına üzülüyormuş.
Anlayacağınız, kimi hanım CIA'dan yana dertliydi, kimisi elyazmasından. Günay'ın üzüntüsü beni de üzdü, sarayda olanları merak ettim ve geçen hükümetin Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın kütüphaneci ve müzeci kıyımından sonra kitaplıklarla müzelerin feci halde olduğunu öğrendim. Kahraman, sarayda görev yapan ve dünyanın en önde gelen minyatür uzmanı Dr. Filiz Çağman'dan Arkeoloji Müzesi'ni dünya çapında bir kültür merkezi haline getiren Dr. Alpay Pasinli'ye kadar ne kadar bilim adamı ve müzeci varsa, yüzlercesini hallaç pamuğu gibi atmış, yerlerine imam hatiplileri getirmişti. Kitaplıkların çoğu kapanmıştı, müzeler kapanmak ve hemen arkasından da tabii soyulmak ve yakılmak üzereydi, yeni hükümet henüz bu konuya el atıp görevlerinden alınanları yerlerine getirmeye vakit bulamamıştı.
Dr. Çağman'la Dr. Pasinli önceki gün görevlerine döndüler ama atama kararları çıkmış olan diğer müzeciler, hâlâ sürüldüklüri yerde. Refahın kıyımına uğrayanların görevlerine iadesinin Bodrum Kalesi kadar önemli olduğunu yeni Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın çok iyi bildiiğinden eminim.
Paylaş