Paylaş
İSTİNYE'deki Müşir Fuat Paşa Yalısı'nı hep görmek isterdim... Kısmet geçen Çarşamba akşamı imiş... Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı, eski gemilerin restorasyonu ve araştırma çalışmaları ile müzecilik anlayışına bir yenilik getirmiş...
Rahmi Koç, 1908 yapımı ‘‘Gonca'' adlı tekneyi satın almış, restore ederek denize indirmiş... 1964 yapımı açık deniz romorkörü olarak inşa edilen ‘‘Saros''u da araştırma gemisi olarak hizmete sokmuş... İki teknenin tanıtımı için bizleri de Müşir Fuat Paşa yalısına davet etti... Bu hoş mekanda ilk kez bir davete katıldım... Gerçekten çok güzel...
GÜMÜŞ DAVETİYE
Ben kokteylde iki işadamının arasında yemeğimi yerken istemeden kulak misafiri oldum... Meğerse yakında Şehmuz Tatlıcı'nın oğlunun sünnet düğünü varmış... Düğün davetiyeleri ise çok özelmiş... Daha önce böylesini hiç görmemişler... Davetiye gümüş bir plakaya bastırılmış... Yani davetli olan yaşadı... Zarfın içine altın koyup yollayan Elbilginler'i duymuştum, ama gümüş davetiyeyi ben de ilk kez duydum...
Giderek görgüsüzleşen davetiyeler insanı çileden çıkarıyor... Yalçın Ailesi'nin düğününün davetiyelerini yazan olmadı. Fransadan getirilen iskemleleri falan yazmaktan herhalde yer kalmamıştır... Benim de araştıracak vaktim olmadı... Belki sadeydi, belki bu düğüne layık bir gösterişteydi...
AYAMAMA DERESİ
Tatlıcılar, Diyarbakır'lıdır... Ben Şehmuz Bey'in kulaklarını Ayamama
deresi taştıkca çınlatırım... Oradaki sel felaketzedelerine acırım... Müteahhit olarak keşke o insanlara yaptığı hatayı tamir edecek bir şeyler ortaya koysa. Hele doğduğu yörede göstermelik küçük yardımlardan vazgeçip kalıcı bir şeyler yapsa... Ben zaten Doğu ve Güneydoğulu kökenli zenginlerimize gün geçtikce daha çok kızıyorum... İstanbul'a geliyorlar... Hızla servetlerini katlıyorlar... Yörelerindeki insanları inşaatlarında çalıştırıyorlar, ama oralarda iş sahaları açıp, hele yöre insanının en büyük eksiği eğitime katkıda bulunmuyorlar...
Paralarını bu şekilde göstereceklerine biraz da doğdukları yerlerin ekonomisine katkıda bulunacak işlerde kullansalar... Üstelik çoğunun yurt dışında malikaneleri, tekneleri var... Vergi rekortmenleri arasında hiç isimleri geçmiyor... Devlet ihalelerini almakta ise çok şanslılar...Güneş Taner'in 5 bin dolar karşılğı TV'lerde konuşma fikri çok hoşuma gitti... Bu parayla Güneydoğu illerimizde spor sahaları açacak... Bu tür girişimleri yürekten kutluyorum... Şehmuz Bey'den ve diğer Güneydoğulu zenginlerimizden de öncülük yapmalarını bekliyorum... Bu yazı da, benim Şehmuz Bey'e düğün hediyem olsun...
Ha... Tabii geceye İbrahim Tatlıses renk verecekmiş... Bu iş için özel bir plato büyük paralara ısmarlanmış... Davetli değilim, ama geceye katılanlar bana anlatırlarsa sizlere ayrıntılarıyla yazarım.
Meğer Çiller de temiz toplum istemiş
MİLLİYET Gazetesi Yazarı Yavuz Donat'a Ankara'da TBMM kulisinde rastladığımda yeni kitabını alıp almadığımı sordu. ‘‘Hayır elime geçmedi'' dedim.
Meğerse yollamış benim muntazam (!) çekmecelerimin içinde kağıt yığınları arasına karışmış. Geçen gün elime geçti, hemen başladım sayfaları karıştırmaya. Hangi sayfadan sizlere alıntı yapayım derken kitabı baştan sona okudum...
Tam kararsızlık içinde kıvranırken kitabın arka kapağındaki sözler dikkatimi çekti.
‘‘Yavuz Donat'ın Vitrin'inden yine geçmişe, 1991, 92 ve 93'e bakacaksınız. 1991 sonundaki seçimlerle DYP birinci parti olur, ‘altı kez giden Demirel, yedinci kez' SHP ile kurulan koalisyonun başbakanı olarak gelir... Tansu Çiller, Donat'ın deyişiyle ‘bir denizaltı gibi sessiz ve derinden yol almakta'dır. 1993 hareketli bir yıldır; Özal ölür, Demirel mayısta Cumhurbaşkanı olur. Türkiye, 1993 ün ikinci yarısını ‘temiz toplum' özlemiyle dopdolu Başbakan Tansu Çiller'le geçirir...''
İZ BIRAKMAMIŞ
Nasıl unutmuşum Tansu Çiller'in böyle bir özlemi olduğunu... Susurluk kazası sonrasında halk temiz toplum çığlıkları atarken en büyük yağdanlıkçısı Mehmet Gölhan'a bizleri ‘‘vatan haini'' ilan ettirdiği aklımda ama, Çiller'in temiz toplum istediği günler hiç yaşanmamış gibi bende iz bırkmamış.
11 Ağustos'ta Donat, ‘‘Yolsuzluğun Katsayısı'' başlıklı yazısında Tansu Çiller'le konuşmasını yazıyor... İşte bu bölümden size kısa bir alıntı:
‘‘Başbakan Tansu Çiler'le kokuşmuşluğu konuştuk. Dört yandan gelen pis kokuları...
Birbiri ardına dökülen yolsuzluk dosyalarını... Tansu hanım şunları söyledi:
- Seferberlik içinde değiliz... Ne siyasi yatırım, ne de siyasi yaptırım peşindeyiz. Kim olursa olsun, üstüne gideriz. Gidiyoruz ve gideceğiz.
Başbakan, İSKİ eski Genel Müdürü Ergun Göknel'i tanıyor. Kendisine o konuyu açtık.
‘‘Çok büyük olay'' dedi.
- Daha yakından araştırılması lazım.
- İyi ama araştırmayı kim yapacak?
Tansu Hanım ‘‘Biz icracıyız‘‘ diye konuştu.
- Yargı değiliz...''
İSKİ skandalının üzerine gidilirken, DYP'nin kamburu İLKSAN, SHP'nin kozu olur ve iki ortak birbirlerinin kirini pasını temizlemek için anlaşıverirler... İSKİ skandalından sonra birçok skandal da örtbas edilir... Refahyol zaten dosyalı koalisyon olarak adlandırılır ve bugünlere kadar gelinir.
Meraklısına kitaplar
İSKİ skandalı bugünlerde meraklısına bir kitap halinde sunulacak... Skandalın başkahramanı Ergun Göknel'in gayrıresmi basın danışmanı Metin Oral, o günlerde çevrilen dolapları kitap haline getirmiş...
Kitap yayınlanınca ‘‘Ergun Göknel, trilyonları hangi ülkelere ve nasıl kaçırdı? İSKİ'deki profesörler ve Musevi mafyası kimler? Düzce yolunda öldürüldükten sonra yanan otomobilinde bulunan müteahhit kimdi? Feray Karvar kimin piyonuydu?'' gibi soruların cevapları ortaya çıkacak.
Engin Civan'ın kitabını yazan Yalçın Bayer de, bugünlerde yeni bir kitap hazırlığı içinde. Bayer'in yeni kitabının adı ‘‘Susurluk Sözlüğü'' olacak.
Enis Berberoğlu da, Susurluk'la ilgili bir kitabı yayına yetiştirme telaşı içinde... Belki bu kitaplar yolsuzluk tarihine ışık tutarlar... İLKSAN skandalını kim yazacak merak ediyorum... Korkmayın benden gelecek bir kitap yok... Oda arkadaşım Murat Bardakçı ise, son Padişah Vahdeddin'in yaşamını yazdı... Canı çekince yayınlar o... Ben o günü dört gözle bekliyorum... Ama herhalde öyle bir havalanacakki hayatım kararacak.
Birisi de TURBAN yolsuzluklarını kitap yapsa... Bu görev de ANAP'lı Halit Dumankaya ve CHP'li Ahmet G. Ketenci'ye düşüyor. Sait Halim Paşa içimi hâlâ yakıyor... Nedense iyice çökmüş iskeleti kalmış... Orada neler oluyor?
Paylaş