Paylaş
FOTOĞRAFLAR: AYKUT USLUTEKİN
AMAÇ İNSAN OLMAK
- Sizde her şey, sanat için araç gibi sanki... Amaç sanat mı?
MERCAN DEDE: Amaç insan olmak! Sanat tabii ki çok güzel ama sonuç olarak hayat çok gizemli bir yolculuk. Bu yolculuk içerisinde sanat elbette ki çok özel. Hepimiz insan olma potansiyeli ile doğuyoruz ama bunu da hak etmemiz gerekiyor. Onu kazanmak için de sanat çok güzel bir terbiye, öğrenme ve paylaşma aracı. Sanat, çok geniş bir tanıma sahip. Mevlana ‘tüm soruların cevapları içimizde saklı’ diyor. O içimize doğru giden yolda, sanat hep bize ayna tutuyor. Mesela bundan 20 yıl önce yaptığım albümü dinlediğimde kendime ait birçok şeyi görüyorum. Müziği paylaştığımızda dinleyicilerin hissiyatları ile ilgili geri dönüşler, herkesin kendi dünyasından bir şey buluyor olması beni heyecanlandırıyor. ‘Ayna, bakanı yansıtır’... Özellikle şu dönemde global anlamda insanlık çok zor süreçlerden geçiyor. O süreç içerisinde kendimizi, herkesteki o güzelliği gösterebilmek, en önemlisi de umut verebilmek sanatın en büyük işlevi. Mesela bu festivalde (İzmir Jazz Festivali) bakıyorsunuz her kesimden insan var. Tüm çatışmalar bu iki saatlik konserde yok oluyor. Her kesimden, her düşünce ve ideolojiden, her yaştan insan bir arada bir türküyü söyleyebiliyor.
- Birleştirici yanı olduğu kesin... Sonuç olarak hepimiz insanız! Sizin de öfkelendiğiniz, çaresiz hissettiğiniz zamanlar olmuyor mu? O dönemlerden nasıl çıkıyorsunuz?
MERCAN DEDE: Mutlaka oluyor. Sonuç olarak bütün sanat dalları tüm bu farklı duygulardan besleniyor. O anlamda samimiyet çok önemli. Benim inandığım bir şey var: Kalbimiz çarptığı sürece umut var! Her ne durumda olursak olalım; kişisel olarak, ülke olarak, dünya olarak kalbimiz çarptığı sürece umut var ve umudun peşinden koşmamız lazım. Bizden çok daha zor durumdaki insanlara ışık tutmamız lazım. Herkesin mutlaka sıkıntıları var. Genel olarak baktığımızda şükredecek çok şeyimiz var. Onun karşılığında da teşekkür etmemiz gerekiyor: Müzik bizim için bir teşekkürdür!
HER İNSAN SANATÇI
- En başa dönecek olursak, müzik camiası oldukça zorlu bir alan... İlk nasıl başladınız?
MERCAN DEDE: Bu aslında adım adım ilerleyen bir süreç. İlk ney ile başladım. Neyin sesi beni çok etkiledi. Tabii daha sonra elektronik müzik, DJ’lik çok ilgimi çekti. Sonra onlar bir şekilde buluştu. Tüm bunlar olurken ben güzel sanatlar eğitimi alıyordum. Bunların buluşma noktasında da şunu keşfediyorsunuz: Sanat, insanın aslında kendisini ifade edebileceği çok güzel ve kutsal bir alan. Bana göre her insan sanatçı. Bazısı bunu fark ediyor, bazısı o potansiyeli hayata geçirme şansına sahip, bazısı ise daha çok mücadele verebiliyor.
- Ve aslında bence sanat mücadele gerektiren bir alan, kapıların çok da açık olduğu, herkesin de geçebileceği bir yer değil öyle değil mi?
MERCAN DEDE: Hem de nasıl... Ama işte heyecanlandıran da bu! Umutsuzluğa kapıldığınız zamanlar oluyor ama böyle zamanlarda iki seçiminiz var: Bir tanesi o hayal kırıklığının içerisinde kaybolmak; ikincisi her halükarda kendinizi şanslı görüp özellikle ‘sesi olmayanların sesi olabilmek için ne yapabilirim?’ düşüncesi sizi bir anda yükseltebiliyor. Çünkü güneş batıyor ama doğuyor da... Zaten sadece mutlu olmak için de yaşamak çok dar bir alan.
- Sufizme olan ilginiz biliniyor. Alan ve veren arasında olduğunuzu düşünüp böyle bir misyon yüklendiğinizi söyleyebilir misiniz?
MERCAN DEDE: Mümkün olduğunca o dünyaya girmemeye çalışıyorum, çünkü insanın kendini bir misyon yüklemesi nefs ile ilgili. Neler var hayatta hiçbir misyondan, hiçbir şeyden bahsetmeksizin çok cömert olarak insanlara sürekli olarak bir şeyler veriyor. Hatta geçenlerde Instagram’da Hafız’ın bir sözünü paylaştım: ‘Bakar mısın Güneş her gün bu dünyaya yaşam veriyor, ısıtıyor ama bir gün de sen benimsin demiyor... Öylesine cömert ve karşılıksız veriyor!’
- Ego yok ama içinde... Bulunduğunuz alanda da egolar çarpışıyor. Siz egoyu bir kenara nasıl koyabiliyorsunuz?
MERCAN DEDE: Işığı yansıtmanın iki yolu vardır: Biri mum olmak; biri ayna olmak. Kimimiz mum olamıyor; mum olamayana ayna olup ışığı yansıtabiliyoruz. Oradaki ışık bize ait olan bir ışık değil. Bir sanat eserinde kendimizden ne kadar az varsa, karşıya o kadar güçlü bir şekilde yansıyor diye düşünüyorum. O yüzden ben de resimlerime bir imza koymuyorum.
- Ama resimlerinizin de öyle bir tarzı var ki imza koymanıza gerek yok! Resmin kendisi zaten sizi yansıtıyor.
MERCAN DEDE: Evet, aslında sanatın kendisi bir imza! İşte imza atmak isteyen duygu da ego var. O yüzden sanatı bir nevi nefs dersi gibi düşünüyorum.
AYRIMLAR AYRIMI DOĞURUR!
- İbn Arabi’nin bir sözü var: ‘Hayat içinden geçilmesi gereken bir rüya, geçilmesi gereken bir kapı’. Ahiret ve bu hayat için ne dersiniz?
MERCAN DEDE: Mevlana diyor ki ‘ayrımlar, ayrımı doğurur’. Tüm bunlar egonun çıkarttığı ayrımlar. Bir bütün olarak baktığında cennet de cehennem de burada. Benim için şu an var. Bu anın içinde de bizim üzerimize düşen, yapmamız gereken ödevler var. Bu ödevlerin başında da kendimize karşı samimi olmak, her gün bir adım bile olsa ‘daha iyi bir insan nasıl olabilirim’ diye sormak. Kendimiz için değil, özellikle bizlerden daha zor durumda olan insanlar için neler yapabiliriz? Sonsuz olan bu yolda bunu becerebilen insanlar zaten bu dünyada cenneti yaratabilenler oluyor. Güzel bir söz vardır: ‘Cehennemde ateş yok, herkes ateşini yanında götürüyor’ diye...
- Ne kadar doğru! Müzik camiası oldukça çetrefilli görünüyor ve siz her şeye rağmen naif tarafınızı koruyabiliyorsunuz. Bunun suistimal edildiği zamanlar olmuyor mu?
MERCAN DEDE: Mutlaka olmuştur. Genel olarak toplumda nazik olan insanlar güçsüz olarak algılanır ama benim en büyük sorumluluğum kendimle ilgili. Tüm bu çatışmalar içerisinde kendi değerlerime sahip çıkabiliyor muyum? Dediğiniz gibi sanat dünyası zor bir dünya. Büyük egoların ve çarpışmaların olduğu bir yer ama biz sadece yaşama değil sanatı, o sanatın içindeki dünyayı da değiştirmekle sorumluyuz. O yüzden güzel bir örnek oluşturabilmeliyiz. Bizden sonra gelecek olan kuşaklarda da sanatın içinde çatışmalar olacaktır ama önemli olan çatışmalara girmeden bunu yapabilmektir -ki bu anlamda çok değerli sanatçılarımız var; kendi yolunda yürüyüp belli bir yere gelip tanınmaları 50 yılı alabiliyor ama eninde sonunda o noktaya geliyorlar- Bu topraklarda sahneye çıktığında ‘izniniz olursa ceketimi çıkarabilir miyim?’ diyen bir Neşet Ertaş’tan bahsediyoruz ve o sonsuza dek var olacak. O yüzden biz onların yolundan yürümeye çalışıyoruz.
TOPLUM OLARAK ÖNYARGILIYIZ
- Elektronik müzik ve ney ile eserlerinizi ortaya çıkarıyor, yorumluyorsunuz. Klasik ile moderni bir arada harmanlıyorsunuz ama bir de günümüzde dijital müzik tarzı oluşmaya başladı ve birçok müzisyen buna tepki gösteriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
MERCAN DEDE: Ben tüm bunları normal süreçler içerisindeki değişimler olarak görüyorum. Fotoğraf makinesi dijital veya klasik olur. Ne olursa olsun önemli olan onun arkasındaki gözün gördüğüdür. Bizim bugün elektronik dediğimize muhtemelen 50 yıl sonra klasik diyecekler. Zamanında insanlar Bach’ın avangart bir şey olduğunu düşünüyorlardı. Oysa bugün Bach dendiğinde klasik müzik aklımıza geliyor. Tüm bunlar zaman içerisindeki hareketler. Hiçbiri kalıcı değil. Biz hayata fotoğraf olarak bakıyoruz. Oysa hayat bir film, karelerden oluşan bir film. O karelerden baktığınızda sadece o an içerisinden görüyorsunuz ama bütüne bir akış olarak bakmalıyız. O yüzden hiç kimse için çok hızlı karar vermemek lazım. Hani bazı filmler vardır, başta kötü gibi görünen bir karakterin film akışı içerisinde aslında iyi bir karakter olduğu ortaya çıkar. O yüzden de hayat bize hiç kimseyi yargılamamayı öğretiyor. Kendimizi bile tam olarak anlayamadığımız bir dünyada başkalarını anlamak oldukça zor. Bu konuda da toplum olarak biraz önyargılıyız...
- Resim çalışmalarınız nasıl gidiyor?
MERCAN DEDE: Bodrum Zai’de bir sergi açtım. Geçenlerde Contemporary’de özel bir davet vardı. Ortadoğulu sanat eleştirmenleri, küratörler beni davet etti. Orada hem müzik çaldım, hem de birkaç eserimi gösterdim.
- Sürekli üretiyorsunuz! En son yaptığınız çok kıymetli bir çalışma vardı, çok da beğeni aldı. Bu çalışmadan bahsedebilir misiniz lütfen?
MERCAN DEDE: Birçok tekli parçalar yapıyoruz. Ludovico Einaudi: Mercan Dede Reimagined albümünde. Çok değerli İtalyan müzisyen Ludovico Einaudi’nin 12 albümünden birer parça seçip onları yeniden yorumladığımız bir proje... 12 parçalık çok özel olan bu çalışma, Universal’dan çıktı. İki senelik bir çalışma süreci sonucunda geçen sene çıktı. Oldukça yoğun ama benim de mutlu olduğum bir çalışma oldu. ‘Alef’ dizisinin müziklerini yaptık. Sürekli değişen bir dünyada yaşıyoruz. Değişen bu dünyada düne ait söz dünde kaldı; bugün yeni bir söz söylemek lazım! Yeni neler söyleyebiliriz, geçmişi tekrar etmeden; hem teknolojik gelişmeleri takip etmek hem de özde olanı ortaya koymak gerekiyor.
- Yurt dışında oldukça yoğunsunuz!
MERCAN DEDE: Evet orada oldukça yoğun bir tempoda çalışıyoruz ama oradaki ilgi kadar ülkemizde de çok kıymetli bir seyirci kitlesinin ilgisi var. Akbank Caz Günleri’nde en son binlerce dinleyici vardı. Bu anlamda bizi yalnız bırakmayan çok kıymetli bir aile var.
- Kitap yazmayı düşündünüz mü? Çok güzel ve içi dolu cümleleriniz var!
MERCAN DEDE: Evet ara ara toparlayıp üzerinde çalıştığım şeyler var ama kitap dünyası da o kadar hızlı değişiyor ki... Tam bir şeye başlıyorsunuz, altı ayda tam bir şey şekillenecek, bir bakıyorsunuz birçok şey değişmiş...
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Çok profesyonel. Dakik, verdiği sözü aksatmıyor, saygılı.
- ‘İnsan olmak’ yolunda adanmışlığı var.
- Samimi ve çok derin.
- Sıfır stres, huzurlu ve dingin.
İKİLİ SEÇENEKLERDEN
BİRİNİ SEÇİN
- Yürüyüş-Koşu: Yürüyüş
- Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek
- Susmak-Konuşmak: Susmak
- Dans Etmek-Oturmak: Dans etmek
- Klasik-Modern: İkisi
- Dobra-Politik: Dobra
- Samimi-Mesafeli: Samimi
- Uykucu-Uykusuz: Uykusuz
- Sakin-Heyecanlı: Heyecanlı
- Kitap-Dergi: Kitap
- Doğa-Konfor: Doğa
- Kedi-Köpek: Köpek
- Güneş-Yağmur: Güneş
- Çay-Kahve: Kahve
- Et-Ot: Ot
- Disiplinli-Rahat: Rahat
- Unutur-Affetmez: Unutur
- Tatlı-Tuzlu: Tuzlu
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: Çin yemeği
- Şarap-Rakı: Rakı
- Esprili-Ciddi: Esprili
KİMLİK
- Burcu: Balık.
- Okuduğu okullar: İstanbul Üniversitesi - Basın Yayın, Concordia Üniversitesi – Güzel Sanatlar Master.
- Bekar-aile: Bekar.
- İlgi alanları: Hayat içinde olan her şey, ama özellikle insanlar.
YÜZDEYÜZ
- Senin için yüzdeyüz tek gerçeklik nedir?: Her şey değişir... Hayat sürekli bir devinim içinde.
- Yüzdeyüz olmak istediğin yer neresi?: Kendi iç dünyam.
- Yüzdeyüz güvendiğin kişi?: Kendim.
- Yüzdeyüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Yaşama dair o kadar çok şey var ki tek bir cevap yok.
KİMSİN?
- Kimin beyninde olmak isterdin?-düşüncelerini merak ettiğin-: Atatürk.
- Kimin gözleriyle dünyayı görüp, algılamak isterdin?: Miyazaki (Japon animasyon film yönetmeni ve anime sanatçısısı).
- Bir ‘şarkı’ olsan hangisi olurdun?: Herhangi bir ‘Leonard Cohen’ parçası olabilirim.
NOKTALI YERLERİ DOLDUR?
- ..... çok iyi yaparım: Hiçbir şey.
- ..... hiç beceremem: Haksızlık ve adaletsizliğe karşı susmayı hiç beceremem.
- Çevrem beni ..... biri olarak tanımlar: Samimi.
- Az kişi bilir ben ..... biriyim: Zor bir insanım.
MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN
- Kazandıklarım: Dostluklar.
- Yatırımlarım: Ney üflüyor olmam. Sabrı ve sükuneti öğretiyor.
SANA DAİR KISA KISA
- Sanat insanı olmasan ne olmak isterdin?: Tüm mücadele insan olabilmek.
- 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: ‘Aynen devam’ derdim.
- Hayat motton varsa nedir?: İnsan olmak.
İYİ Kİ...
- İyi ki yapmışım: Ney.
- İyi ki kabul etmişim: İlk albüm yapma teklifi geldiğinde benim için çok uç bir teklifti ve çok düşünmüştüm. İyi ki kabul etmişim.
- İyi ki başladım: Ney üflemeye.
- İyi ki yapmamışım: Çok sevdiğim sanat yaptığım her alan çok ticari bir sürece girmeye başladı ve bırakmayı düşündüm. Bu yüzden bir ara verdim. O dönem iyi oldu ama iyi ki bırakmamışım.
Paylaş